Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Yankee 7 - 27 Mayıs Darbecilerine Derin Amerikan Yardımı

Yankee 7 - 27 Mayıs Darbecilerine Derin Amerikan Yardımı

27 Mayıs 1960 darbecilerinin radyodan ilk tebliği hâlâ hatırlardadır: “Nato’ya, Cento’ya.... bağlıyız.”

“Ordu hantal ve hastadır” diyerek, darbeye muhalif olan 235 general ve beş bine yakın subayın emekli edilmesini isteyen darbeci cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’di.

Ödenmesi gereken yüklü ikramiye tutarı Nato Komutanı Norstad aracılığıyla Amerikan örtülü ödeneğinden temin edilir. Zaten ABD’nin desteklediği darbecilere darbe öncesinden para yardımı sözünü sağır sultan bile duymuştu.

Arada bir “ABD yardımı azaldı” diye beyanat verecek kadar hacâlet içinde olan darbeci hükümetin mensupları kara yüzleriyle çıktıkları halkın karşısında da “Bağımsız ve Kalkınan Atatürkçü Türkiye” nutukları atabiliyorlardı.

1963, Türkiye’nin bütün ilk ve ortaöğretim okullarında Amerikan yardımı olarak süt tozu ve peksimet dağıtılmaya başladığı yıldır. Öğretmen ve hademe nezaretinde süt tozu sulandırılarak “üçüncü dünya ülkelerinin gıdasız çocuklarına” (demek ki şânlı Kemalist Türkiye’nin çocukları o zaman böyle görülüyormuş) alüminyum bardaklarla zorla en az bir, isteyene daha çok içirilirdi.

Bu utanç manzaraları, bize “Amerikan bezi” yahut “Amerikan patiskası”nı kullanmanın bir imtiyaz olduğunu yaşatan ulusalcı-Atatürkçü ve tam bağımsızlıkçı darbecilerin ve yandaşlarının hiç de kanına dokunmamıştı.

Menderes dönemindeki gibi, Sam Amca’nın emriyle Dünya Bankası’nın Türkiye’de yaptırdığı yoksulluk ve açlık sınırı tesbitlerinin, darbeci generaller döneminde de devam ettiğini hatırlatalım. “Menderes’i, Türkiye’yi Amerika’ya satmakla” suçlayan 27 Mayısçılar, hem Müslüman millete ağyardı, hem de dipten Amerikancıydı.

Sam Amca, “Türkiye’nin yoksul ve gıdasız çocuklarına” yaptığı yardımı Türkiye Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu’yla dağıttırıyor ve Dünya Bankası uzmanlarına da teftiş ettiriyordu. Çünkü, Kemalist-darbeci cumhuriyetin bâzı memurları yüz karası olan bu yardımları bile zimmetine geçiriyorlardı.

Çocuk aşısına bile muhtaç, fakat Müslüman halka “fasa fiso ve ayağı çarıklı köylüler” diyen despot ve faşist darbecilerin hükümferma olduğu bu dönemde Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu yine ABD desteğiyle geliştirilmiş ve fahrî genel başkanlığına da sözde bağımsız Türkiyeci ve darbeci general Cemal Gürsel getirilmişti.

Sam Amca’nın ifadesiyle “yoksul Türkiye’nin insanlarına” tonlarca yağ, un, peynir, çocuk felci aşısı, naylon çorap, iç çamaşırı gönderilmişti. Bu yardımların bir kısmının ulusalcı darbeci hükümetin memurlarınca “iç edildiği” ve Menderes karşıtı ve darbe taraftarı toptancı esnafına “el altından” satıldığı anlatılırdı.

Dahası var; Sam Amca’nın, “Tam Bağımsız Atatürkçü Cumhuriyet” (!) için utanç veren gıda yardımlarının bir kısmının liman depolarında uzun süre stoklanıp bekletildiğine ve sonra da çürüdüğüne dair iddialar ayyuka çıkmıştı. Kırklı yıllarda İnönü iktidarının mazlum ve mazrur halkımızın buğdaylarını zorla alıp stoklayarak çürüttüğü gibi...

“Amerikan Yardım Anlaşması”nın bâzı maddelerine “Amerikan propagandası” şartı konulurken neredeydi “Bağımsız Atatürkçü Türkiye” diyenler? 27 Mayıs sonrasında Ulusal Atatürkçü generallerin Türkiye’sine ABD’nin tâlimatıyla Nato tarafından tam 112 adet Haber Alma Tesisleri kurulmuştu.

1964’de Kıbrıs’ta Türk katliamı yapıldığında Amerikancı ve darbeci generaller hükümeti şaşkın ve kararsızdı. ABD’ye nasıl karşı çıkılacaktı? ABD’nin Kıbrıs politikasına karşı halkın hoşnutsuzluğunu göstermek için S. Hayri Ürgüplü Hükümetinin fikren olmasa da şeklen el altından desteklediği manipüle edilmiş öğrenci ve sivillerce protesto yürüyüşleri yapılmıştı.

Darbecilerin ABD ile yaptığı ikili anlaşmayı dikkate alarak yorum yapan devrin basınının görüşü şöyleydi: “ABD kurdurduğu fakat kendisine bağlı olmayan iktidarı devirir.”

1966’da Amerikan Başkanı Johnson, ağır hasta olan darbeci general Cemal Gürsel’i tedavisi için özel uçakla ABD’nin en konforlu hastanesine getirtir.

DEV-GENÇ GİBİ İLLEGAL ÖRGÜTLER BİLE AMERİKANCI OLURSA...



1968’de CIA’nın Gizli Hizmetler Direktörü Bissel, Türkiye için bir rapor hazırlar. 1-Hükümetlere tavsiye ve danışmanlık etmek. 2-Tek tek şahıslarla görüşüp temas kurmak ve şahsi yardım yapmak. 3-Siyasî partilere maddî ve teknik destek vermek. 4-İşçi sendikalarının teşkilâtlanmalarına destek olmak. 5-Ekonomik operasyonlar yapmak. 6-Gizli propaganda yapmak. 7-Toplum gruplarına sızmak ve teşkilâtlanmalarını geliştirmek.

Şu talihsizliğe (!) bakınız ki, 71 Muhtırası öncesi anarşinin aktörlerinden Dev-Genç, Dev-Sol, DHPK-C gibi silahlı sol örgütler de Amerika’nın kontrolündeydi. Sözde komünizme karşı olan ABD, farklı durumlara göre çatıştırdığı illegal sol örgütleri de hükümeti devirmek için birbirine muhalif subaylar vasıtasıyla kullanıyordu. Şüphesiz, sol anarşi kaynak temini de ABD / Nato güdümünde Türk Özel Harp Dairesi’nin askerlerince belirleniyordu. ABD’nin gayesi sırf Türkiye’nin komünizme kapılması veya milliyetçi bir ülke olarak kalması değildi. Kendine daima bağımlı kalabilecek bir “rölantide” olmasıydı.

“İngilizler 27 Mayıs’ın rövanşını aldı” dense de, 12 Mart Muhtırası ABD operasyonudur. Nihat Erim Hükümeti, ABD onaylı olup, ilk işi haşhaş ekimini yasaklamak olmuştur.

Bütün gayeleri sivil hükümetin elinden iktidarı almak olan sözde ulusalcı bağımsızlıkçı cuntacılardan Doğan Avcıoğlu ve general Cemal Madanoğlu, Amerika’nın “güvenilir ve sağlam” elemanlarıydı.

Kasılarak, “Atatürkçüyüm, milliyetçiyim ve bağımsız Türkiye için çalışıyorum” diyen bâzı siyasî partilerin ve İş Adamları Odalarının defterlerini ve cemaziyelevvelini inceleyin bakalım ne çıkacak?

12 Eylül’ün Atatürk milliyetçisi azılı generalleri darbe yaptığında ne demişti Amerikalı büyükler: “...bizim çocuklar başardı.”

AMERİKANCILIK HERKESE BULAŞABİLEN BİR VİRÜSTÜR

Amerikancılık herkese bulaşabilen bir virüstür. Dahası, Ali Hoca’nın ifadesiyle “Amerika hava kirliliği gibi bir şey”di. Öyle ki, bugünlerde CHP’ye dikkat ediniz. Bahçeşehir Üniversitesi eski rektörü Süheyl Batum, üniversite bünyesindeki “Amerikan Araştırma Merkezi” kurulundaydı. “Partnerleri” ise CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation ve Foundaiton For Defeense Of Democraies adlı Amerikan Vakfı’dır (Aylık Yorum Dergisi, İlk Kurşun, 16 Kasım 2010).

USA Brookings Enstitüsü Başkanı Strobe Tallbott’un yürüttüğü Türkiye 2007 Projesi’nin hem Amerika, hem Türkiye toplantılarında birçok Türk gazeteci, siyasetçi, akademisyen gibi Süheyl Batum da hayli faaldi. Malûmdur ki, Batum, derecesi yüksek Amerikancı Tüsiad’a rapor da hazırlamıştı.

Şüpheci olanlara tavsiyem, Amerikan Siyaset Okulu Think Tank’ların Türkiye dosyasını bir araştırsınlar.

60’lı yılların hızlı solcusu Deniz Baykal 2005’de “ABD bize dengeli yaklaşmıştır. Amerika aleyhtarlığı bir oluşum doğru değildir. Türkiye’nin ABD ile paralel hareket etmesine karşı olmak için bir neden göremiyorum. ABD ile aramızda ideolojik bir görüş farkı yok (...) Türkiye’de Irak savaşı ile Amerika karşıtı hava oluştu. Amerika aleyhtarı bir oluşuma hiçbir şekilde katkı vermedik. Hiçbir şekilde Amerikan düşmanlığı sergileyecek bir tavır içine girmedik. Meydana çıkmadık. Örgütümüze kesin talimat verdik” diyebiliyordu (1 Mayıs 2005 Star Gazetesi).

Vah ki, vah, Türk solcularına! Onlara bir tavsiyemiz var: Hanımlarının hamileliğinin son ayında Amerika’ya gidip ikamet izni alan sağcı ve solculuğuyla öne çıkmış bâzı siyasetçi, ünlü gazete patronu ve yazarlarının listesini bir araştırsınlar.

İstanbul’un Amerikanlaşmış semtlerinde Amerikanlaşmış hayatlarıyla solculuk histeri nöbetleri geldiğinde “Emperyalist Amerika” pankartları altında görünen Tatlısu Amerikan aleyhtarları ile bir kısım ahlâksız sinema ve sahne sanatçılarının aleyhtarlıkları ise fasaryadan ibarettir.

“Hegemonyalarının” ellerinden kayıp gidebileceğinin telâşına kapılanların Amerikan aleyhtarlıkları naylon olduğu gibi, inanç, zihniyet ve hayat tarzı bakımından da uygun değildir. Dolayısıyla sahte ve sunidir.

1960 sonrası hariç, “şânlı ordusuna” 1947-48 yılları arası 100 milyon, 1948-49 arası 49 milyon, 1949-50 yılları arası 13,5 milyon, 1950-51 yılları arası 140 milyon, 1951-52 yılları arası 70 milyon Amerikan yardımı alan bir ülkenin “ulusalcılığından ve bağımsızlığından” söz edilebilir mi sizce?

Demek ki neymiş, ulusalcı sağcıların ve solcuların “Bağımsız Atatürkçü ve Milliyetçi Türkiye’si?”

Allah’ın her günü “Güçlü ve bağımsız Atatürkçü-milliyetçi Türkiye olduğumuza” dair resmî açıklama yapılan bir başka ülke var mıdır?

Birileri çıkıp da “haydi oradan demez mi? Tam bağımsızlıkçı ulusalcılar bu ülkenin Amerikanlaşmasını kendi siyasî ve fikrî cetlerinin zihniyetinde, yani Jöntürklerin ve İttihat ve Terakki’nin yapıp bıraktıklarında arasınlar.

Bâzı İslâmî cemaatlerin “Amerikancılığını” diline dolayan Atatürkçü sol ile sağcı ve milliyetçilerin asıl niyeti, onlar üzerinden İslâmî değerlere saldırmak ve yıpratmaktır. Toplumun damarlarına hızla ve rıza ile girmelerinden telâşlandıkları, komplo ve desise ile önlemeye çalıştıkları âşikar değil mi?

Milletin kanaat önderleri için “Amerika destekliyor” diyenler, esas Amerikancı olan Kemalist sol ve sağ ulusalcı siyasî partiler, dernekler ve medya değil midir?

Demek ki, ağız dolusu “Bağımsız Ulusal Türkiye” diye böbürlenerek, İslâmî bir toplum olmaya hizmet edenlere “Amerikancı” yaftası yapıştıranların, alnının çatından ve karnından konuşmamayı öğrenmesi gerekiyormuş.

Zinhar, siz siz olun, çok sağlam bir imana, fikre ve icraata bağlı Amerikan aleyhtarlığınız yoksa, “Türkiye ulusalcı bağımsız bir ülke” diye ağzınızdan bir söz kaçırmayın.

Soru şudur: Amerika’ya fikren ve siyaseten, imanınız ve hayat tarzınızla karşı çıkabiliyor musunuz?

Neredesiniz gerçek Amerikan aleyhtarları? Sizleri gündüz gün ışığında fenerle arıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi