Aferin Onur Öymen...
Hemen baştan söyleyeyim de arıza çıkmasın. Bu satırların yazarı, Türkiye’de ‘sosyal demokrat’ fikriyatın gelişmesi ve kurumsallaşmasını savunmakta, arzulamakta, hatta bu sonucu ‘hasretle’ beklemektedir.
İkincisi, bu ülkede, kendisini talepler temeline konuşlandırmış güçlü bir muhalefete ihtiyaç bulunduğuna inanmaktadır.
Hem parlamentodaki ‘iktidar-muhalefet dengesi’nin kurulması, hem de demokrasinin sağlıklı işlemesi açısından.
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Gözü kapalı bir muarız değilim.
CHP düşmanı da değilim.
Bu partinin yaptığı her şeye karşı ‘kafadan’ çıkan müzmin bir muhalif hiç değilim.
Hatta, denilebilirse, kendimi CHP programına daha yakın hissediyorum.
Ben de, CHP programında yazıldığı üzere, darbe anayasasının değiştirilmesini, darbecilerin yargılanmasını, darbe mamulü olan YöK’ün tamamen ortadan kaldırılmasını, ‘hukuk devleti’nin egemen kılınmasını, farklılıkların çatışma nedeni sayılmamasını, gelir dağılımı adaletinin sağlanmasını, inanç ve fikir özgürlüğünü savunuyorum.
Fakat CHP, kendi programına ne kadar yakın, ne kadar sadık, orası tartışılır işte.
Darbe anayasasının değiştirilmesi mi gündeme gelecek?
Hemen CHP’yi darbecilerin yanında görüyoruz.
Darbe mamulü olan YöK’ün statüsüyle ilgili bir düzenleme mi yapılacak?
Hemen CHP’yi ‘statüko artıkları’yla sarmaş dolaş görüyoruz.
Fikir ve inanç özgürlüğünün önündeki engeller mi kaldırılacak?
Hemen CHP’yi yasakçılara reverans yaparken görüyoruz.
İsmail Cem çok uyarmıştı ama, dinlemediler.
Diyordu ki rahmetli, ‘CHP kendi tabanını ihmal etti, dini hassasiyetleri yüksek olan sağ partiler bu boşluğu doldurdu. ‘İnsan hakları ve demokrasi duyarlılığı’ gibi konular üzerindeki solun tekeli 90’lı yıllardan itibaren kırılmaya başladı. Sol, kendi özü olan ‘emek’ten uzaklaşarak ‘devlet solculuğu’, ‘seçkincilik’ ve ‘bürokratik solculuk’ gibi sapmalar yaşamaya başladı. Değişimin değil statükonun temsilcisi haline geldi, devletle gereğinden fazla uyumlu göründü. Laikliğin özgürlükçü, çağdaş, demokrat yorumu yerine dışlayıcı, baskıcı ve yasakçı yorumunu sahiplendi.’
Haksız mıdır?
CHP, sadece, sosyolojik tabanını kaybetmedi...
Demokrasinin (yani temsil mekanizmasının) bir parçası olmaktan da çıktı.
İster iktidarda olsun, isterse muhalefette, kendisine her zaman ‘temsil mekanizması’nın üzerinde bir konum biçti ve lüzumu halinde temsil mekanizmasını devreden çıkaran güçlerin ortağı, şeriki, hatta patronu gibi davrandı. Bkz. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan müdahaleleri ve Abdurrahman Yalçınkaya’nın hazırladığı iddianame karşısındaki tavrı...
Konuyu, CHP Genel Başkan Yardımcısı muhterem Onur öymen’in bir beyanatına bağlamak istiyorum ama, bir türlü bağlanmıyor gördüğünüz gibi.
Muhterem, ABD’deki ‘McClatchy grubu’ndaki gazetelerde yer alan demecinde, türbanı Alman Nazilerinin ‘kahverengi üniforması’ ve İtalyan faşistlerinin ‘kara gömleği’ne benzetmiş
çok iyi yapmış.
Kendisine ‘aferin’ diyoruz.
Bugüne kadar bağımsız hiçbir seçimi kazanamamışlardı, iktidar umutlarını darbelere ve silahlı-silahsız bürokrasinin yaratacağı oldubittilere bağlamışlardı, demek ki bundan sonra da hiçbir seçimi kazanamayacaklar.
Gerçekten aferin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.