Sivil irade onay mercii olmalıdır
Sırf yasalardaki antidemokratik düzenlemeler yüzünden ordu iktidar ilişkilerinde zaman zaman istenmeyen restleşmeler yaşanmaktadır.
Darbeler sonrası oluşan vesayet sistemi, sivil iradenin yetkilerini kısıtlamış maalesef. Bu yüzden de sivil irade yetkisini kullanmak isterken ister istemez kimi engellerle karşılaşıyor.
Son olarak AYİM'in tümgeneraller Gürbüz Kaya, Halil Helvacıoğlu ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun, 'bir üst rütbeye terfi ettirilmeme işleminin iptali' istemini yerinde bulma kararı, atanmış seçilmiş ilişkilerini yeniden gündeme getirdi.
Tabii ki Askeri Yargıtay ve AYİM gibi dünyada emsali kalmamış kurumların varlığı bile tartışma konusu. Ancak bu kurumların hepsi yasal kurumlar olduğu için kararları bağlayıcı nitelikte.
Dolayısıyla vesayet sistemi fiili bir durum değil yasal bir gerçekliktir.
Darbeciler siviller üzerindeki denetimlerini sürdürmek için anayasal ve yasal zeminler hazırlamışlardır.
Bu anayasal ve yasal zeminler demokratikleşmedikçe de sorun devam edecektir. Asker attığı her adımı hatta darbe girişimini bile anayasa ve yasalardaki haklarıyla gerekçelendirmektedir. Yani yasalara uygun hareket etmektedir!
Zaten sorun da atılan adımların yasal olup olmadığı değil o yasaların demokratik ve hukuki olup olmadığındadır.
Hükümet, hakkında soruşturma bulunan üç generalin terfisine YAŞ sırasında gerginlik olmasın diye karşı çıkamamış, kararnamelerini imzalamamak suretiyle engel olma yolunu seçmiş bu tercih de AYİM duvarına çarpmış.
Aslında yargıdaki çift başlılığın ortadan kaldırılması lazım ama o anayasa değişikliği gerektiren uzun bir süreç. Bu konuların acil çözümü yasa değişikliğidir.
Askerimizin yasal değişikliklere saygılı olduğunu kimse inkar edemez.
İç hizmet yasasından YAŞ'a kadar askerle ilişkin yasalarda çağdaş ülkelerdekine benzer değişiklikler zaman geçirilmeden süratle yapılmalıdır. Yapılmalıdır ki hükümet de ülke de bu konuları gündeminden düşürsün. Hükümet de asker de kendi işiyle meşgul olsun.
Şu terfi meselesinde bence acilen bir hafta içinde yapılacak bir değişiklik ile mesele kökünden çözülebilir. Meselenin AYİM'e gitmesine bile gerek kalmaz.
12 Mart muhtırasının baskısı altında 1972 yılında çıkarılan Yüksek Askeri Şuranın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 1612 sayılı kanun, seçilmiş hükümetin başbakanını ve savunma bakanını emrinde olması gereken atanmışlarla aynı seviyeye indirerek etkisiz hale getirmiştir.
Başbakan ve bakanın oyları atanmışlarla eşit olduğu için hükümet şurada etkili değildir. Bu güne kadar hükümetlerin en fazla yapabildiği muhalefet şerhi düşmek olmuştur.
Çünkü olağanüstü süreçte hazırlanan yasalar sivil iradenin yetkisini tırpanlamış, atanmışları seçilmişler düzeyine bazen üstüne çıkarmıştır.
Tam üyelik için müzakere sürecinde bulunduğumuz AB'de ordular Milli Savunma Bakanı'na bağlıdır. Hatırlayacaksınız birkaç sene önce İspanya'da kurulan hükümetin Milli Savunma Bakanı bir hanım göreve geldiği hafta içinde bütün kuvvet komutanlarını değiştirmişti. Çünkü ordu milletin ordusudur, milletin temsilcisi hükümet olduğu için ordu hükümete bağlı olmak zorundadır.
Bizde ise 1612 sayılı YAŞ kanunun ikinci maddesine göre başbakan ve milli Savunma Bakanı YAŞ üyesidir. Başbakan şuranın başkanıdır. Başbakanın katılmadığı toplantılara Genel Kurmay Başkanı başkanlık eder. Yani atanmış olan genelkurmay başkanı seçilmiş olan Milli Savunma Bakanın üstündedir.
Bu durum bizi çağdaş dünyada komik duruma düşürmektedir. NATO toplantılarında genel kurmay başkanları bakanların arkasındaki sırada otururken sadece Türkiye'nin genelkurmay başkanı bakanla yan yana oturur.
YAŞ toplantılarında yan yana da oturmaz bakan kenardadır.
Son üç general vakasının tekrar etmemesi için 1612 sayılı kanunda küçük bir değişiklik yapılarak milletin seçtiği hükümetin başbakanı atanmışlarla aynı seviyede oy kullanan etkisiz eleman olmaktan çıkartılıp onay mevkiine yükseltilmelidir. Şura ne karar verirse versin bence, başbakanın onayı olmadıkça kararın geçersiz olacağı bir düzenleme yapılmalıdır.
İşte o zaman ordu kısmen de olsa toplum denetimine açılmış olacaktır.
Demokrasinin de çağdaşlığın da AB üyeliğinin de gereği budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.