Kazanmak
En sevdiğimiz kelime almak ya da kazanmaktır. Politikamızın iyi olduğunu seçimlerdeki başarımız, değerimizi getirildiğimiz makamlar belirler. AB’ ne girerken neler kazanacağımızı düşünürüz. Irak ya da Orta Asya’nın bize ne gibi imkanlar sunacağını hesaplarız. Elimizden gelse dilimizdeki vermek ya da yapmak kelimelerini çıkaracağız. Bu kelimelere katlanmamızın nedeni kazandığımızın ne kadar çok olduğunu anlatmak için karşı tarafın verdiklerini de söylememiz gerektiğini düşünmemizdir. Bazen her iki tarafın da kazanacağını söylesek bile kendi payımıza düşenin daha büyük olduğunu ima etmekten geri kalmayız.
Tüm değerlerin tek bir ölçüsü vardır o da paradır. İyi bir ressamı eserlerinin fiyatı, iyi gazeteyi satış rakamı, iyi televizyon programını izlenme oranı belirler ve bunlar derhal paraya dönüşür. Bir düşünceyi anlatmanın tek yolu onu izleyecek insanları bulmaktır. Son derece sıradan bir söz herkesin dilinde dolaşabilir ama bir hikmet az sayıda insanı cezp edebilir.
Bize göre her ülkenin amacı kendi halkını daha iyi yaşatmaktır. Eğer başka bir ülkenin vatandaşıysanız, ne kadar değerli olursanız olun, ilgi çekmezsiniz, ölmeniz bile önemli değildir. Mesela ABD’nin amacı vatandaşlarına daha fazla tüketim imkanı sağlamak, sonunda çok yedikleri için şişman olurlarsa onları tedavi etmektir. Bunun için diğerlerinin acı çekmesine, yok olmasına, minicik bebeklerin bile hazin akıbetine aldırış etmezler.
Eğer dünyayı böyle algılarsak bencillikten başka hiçbir duygunun olmadığını, hayatın kazanmaktan başka bir amacının olmadığını ve bunu anlamanın en iyi yolunun diğerlerinin kaybetmesi olduğunu düşünüyoruz demektir. Diğeri kaybetmeden siz nasıl kazanırsınız?
Ben dünyanın böyle olduğunu sanmıyorum. Eğer herkes sadece kazanmak için uğraşsa ve diğerlerine kendi yaşamlarının değersiz bir aksesuarı olarak baksaydı çatışma ve yok olmanın dışında bir şeye tanık olmazdık.
Karşımızdakini eleştirirken yaptıklarının bize zarar verip vermediğini düşünürüz ama bir soruyu sormayız. Acaba bizim yaptıklarımız doğru mu? Mesela topraklarında zengin petrol yatakları bulunan bir ülkenin halkının ve yöneticilerinin refahını doğal sayarız ama onların hiçbir şey yapmadan elde ettiklerinin haksız olup olmadığını düşünmeyiz. Birinin inançları uğruna savaşmasını kutsarız ve kullandıkları metotları eleştirmeyiz ama bu mücadelenin arka planını merak etmeyiz.
Türkiye, bugün kadar, almaya çalışan, insanlığa karşı herhangi bir sorumluluğu ve sahip olduklarını korumaktan öte bir hedefi olmayan bir ülke konumundaydı. Artık bu tavrını değiştirmesi, ne aldığını hesaplarken ne vermesi gerektiğini de düşünen bir konuma gelmelidir. Vermek bir şeylere sahip olmakla mümkündür. Eğer hiçbir şey veremiyorsanız zaten bir şeyiniz yok demektir. Bunu söylerken bölgede yeni bir düzenin kurulması ve bu düzenin insanlığın hayrına olması için yapabileceğimiz çok şeyin olduğunu, sadece isteyen değil yapan, inşa eden, düşünen olmamız gerektiğini söylüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.