Selek oldu Melek... Doğan oldu serçe!.
Öncelikle bir “tesbit”te bulunalım... Kim “katil”dir, kim “eşkıya”dır, kim “anarşist” veya “terörist”tir?.. Daha önceleri de çok defa ifade ettiğim gibi, bunlar “göreceli kavramlar”dır... Yani, ‘kişi”ye ve “kişinin durduğu yer”e göre değişir... Kişi, “devletin yanında” mıdır, “milletin yanında” mı?.. Eğer “devletin yanında” ise, elbette “devletin penceresi”nden bakacak ve mesela Köroğlu’na “eşkıya” diyecektir... Bu durumda, Bolu Beyi de; elbette “eşkıya ile mücadele eden adam” olacaktır...
Ama, “milletin yanında” olan birisi için Köroğlu; bir “halk kahramanı”dır...
Çünkü Köroğlu, “güçlü”den aldığını, “gariban”lara vermektedir.
Dedik ya, insanın “bakış”ını belirleyen, “durduğu yer”dir!.. İnsan, nerede ise, “o pencere”den bakar... “Komünist” birine, “Marks, Lenin veya Stalin”in, birer “insanlık düşmanı” olduğunu kabul ettiremezsiniz!..
Tabiî, “Faşist” birine de Hitler’in bir “despot” olduğunu kabul ettiremezsiniz!..
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Ama, kısaca ifade edersek;
İnsanların “bakış açıları”nı belirleyen, “durdukları yer” veya sahip oldukları “fikir” ve “ideoloji”lerdir!..
TAHLİYELER NİYE TARTIŞILIYOR?
Son günlerde, bunun “yansıma”larını çok daha sık görüyoruz... Meselâ, “tahliye” olaylarında, herkes “durduğu yer”e göre görüş beyan ediyor!..
Tahliyelere “hukuk penceresi”nden bakanlar, tahliyeleri “gayet normal” bulurken, “Ergenekon penceresi”nden bakanlar, “tahliyelere ateş püskürüyor!”
Meselâ, kartel medyası, mesela CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu, diyorlar ki;
“CMK’nın tutukluluk sürelerini yeniden düzenleyen 102. Madde gereği yapılan tahliyeler, kamuoyunda, tartışılıyor... Kamuoyu vicdanını rahatsız eden tahliyeler bunlar... Tutuksuz, içerde olup hâlâ yargının karşısına çıkmayan, aylardır, yıllardır yargının karşısına çıkmayanlar var iken, öbür taraftan yine davaların sonuçlanmaması, üstelik ölümle, cinayetle suçlanan pek çok davada da kişilerin serbest bırakılması kamu vicdanını rahatsız ediyor.”
Bay Kılıçdaroğlu, ve “kartel medyası”nın kastettikleri, “PKK ve Hizbullah sanıklarının tahliyesi”dir!..
Demek istedikleri ise şudur:
“Hizbullah sanıkları tahliye edilirken, Ergenekoncular niye tahliye edilmiyor?”
Oysa, Yargıtay 9. Ceza Dairesi bir karar almış, o kararda demiş ki;
“Örgütlü suçlarda tutukluluk süresi 10 yılı geçemez.”
Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bir karar alıp, demiş ki;
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek toplam 3 yıl uzatılabilir.”
Yani, süre “en fazla 5 yıl”dır!..
O halde, tartışılan ne?..
Öncelikle, şunu belirtelim:
Yargıtay’ın verdiği bu karar, “1 Ocak 2011 günü yürürlüğe giren yasa”ya açıklık getirmek içindir...
Çünkü, o gün yürürlüğe giren yasadan “Ergenekon sanıkları”nın yararlanıp yararlanamayacakları tartışılıyordu.
Yargıtay da, bu tartışmalar üzerine “son nokta”yı koyup, dedi ki; “Örgütlü suçlarda tutukluluk süresi en fazla 10 yıl, bireysel suçlarda en fazla 5 yıl olabilir... Bu süreyi dolduranlar tahliye edilmelidir!” Tahliyeler, bu karar üzerine başladı.
Tabiî, tartışmalar da!..
Bremen Mızıkacıları, hep bir ağızdan ve en yüksek perdeden bağırmaya başladı:
“PKK ve Hizbullah sanıkları tahliye edilirken, Ergenekon sanıkları niye içeride tutuluyor?”
Bunlara sormak lâzım;
¥ “CMK’nın 102. maddesi ne zaman düzenlendi?.. Bu yasa, 6 yıl önce, yani 2004’te çıktığında, ortada Ergenekon mu vardı?”
Şunu da sormak lâzım;
¥ “Sizler, nasıl çifte standartlı insanlarsınız ki; bir yanda tutukluluk sürelerinin uzunluğundan yakınıyorsunuz, bir yandan da 10 yıldır tutuklu bulunan insanların tahliye edilmelerine karşı çıkıyorsunuz?”
Bu ne perhiz, bu ne turşu?..
Hem, “Ergenekon sanıkları hâlâ içeride” diyorsunuz, hem de “10 yıldır içeride” olan insanların tahliye edilmesine karşı çıkıyorsunuz?!..
Bir “çifte standart” değil mi bu?..
Bu, “ikiyüzlülük” değil mi?..
Nerede kaldı Anayasa’nın 10. maddesi?.. Nerede kaldı, “Yasalar önünde herkes eşittir, kimseye imtiyaz tanınamaz” cümlesi?..
Hem “hukuka saygı” diye bir yerlerinizi yırtıyorsunuz, hem de “hukuka tecavüz edilsin” istiyorsunuz!..
Siz, nesiniz Allah aşkına?..
Siz ne biçim “mahlûk”larsınız ki;
Hizbullah’ı “öcü” gibi gösterip, Ergenekon sanıklarını neredeyse “melek” ilân ediyorsunuz!..
Adamlar “tahliye” edildiler diye “beraat” etmediler ki!.. Hâlâ “sanık”lar!.. Ergenekoncular da, “tutuklu” diye, “suçlu” demek değil ki!.. Onlar da “sanık!”
Sizin yaptığınız;
“Sanığa göre” ahkâm esmek!..
Sizin gözünüzde, “PKK veya Hizbullah sanıkları” birer “katil”dir, “canavar”dır ama “Ergenekon sanıkları birer melek”tir!..
Sanki o “darbe plânları”nı Ergenekon sanıkları değil de, babam yaptı!..
Sanki o “faili meçhul”leri ve “asit kuyuları”nı Ergenekoncular değil de, ben yaptım!
PINAR SELEK Mİ MELEK?
“Hizbullah kelek, Ergenekon melek” öyle mi?.. Gerçi, ben kime lâf anlatmaya çalışıyorum ki?.. Bu “kartel medyası” değil miydi; 1998’de Mısır Çarşısı’na “bomba” koyup “7 kişinin ölmesi”ne ve “127 kişinin yaralanması”na yol açan Pınar Selek adlı kadını masum bir “melek” diye kakalayan?..
Yargı, “kesin hüküm” verip;
“Bombayı Pınar Selek koydu” derken; “Hayır; Pınar Selek bir melek” diyen bu medya değil miydi?..
Sorarlar adama;
Pınar Selek, madem “suçsuz”dur, madem “melek”tir, o halde niye kaçtı yurt dışına?..
Niye “adil yargılama”yı kabul etmedi?.
Yargıya göre, Pınar Selek; bir “sosyolog” değil, “psikopat bir katil”dir, azılı bir “terörist”tir!..
Eğer “yargı kararları”nı tartışacaksak, buyrun tartışalım... Ne yani yargı; PKK veya Hizbullah konusunda “doğru” karar verdiyse, Pınar Selek veya Ergenekon konusunda “yanlış” karar mı vermiştir?..
Ya da, tam tersi!.
Bırakın artık, şu çifte standardı!..
Bırakın artık; “Benim teröristim bir melektir” demeyi!.. Bırakın da, “kimin ne olduğuna” yargı karar versin!..
Hem “yargıya saygı”dan dem vuracaksınız, hem de “işinize gelmeyen kararlar”da yargıya yükleneceksiniz!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
Dürüst olun, dürüst!..
Vazgeçin “önyargı”larınızdan!..
Sizin “melek”(!)lerinizin nasıl birer “şeytan” olduğunu gayet iyi biliriz biz!.. Bir kadın; çarşıya “bomba” koyacak, “7 kişinin ölmesine, 127 kişinin yaralanmasına” yolaçacak ve siz gözlerini kan bürümüş böyle bir teröriste “melek” diyeceksiniz, öyle mi?..
Yemezler!..
DOĞAN OLDU SERÇE!
Sizlerin, nasıl “alicengiz oyunları” oynadığınızı, nasıl “psikolojik savaş taktiği” uyguladığınızı da gayet iyi biliriz biz!..
Sizler değil misiniz;
“Camileri bombalamayı, gazetecileri tutuklamayı, Ege üzerinde savaş uçağımızı düşürmeyi” ve sonrasında “Hükümet’i yıkmayı” plânladığı iddiasıyla yargılanan Balyoz sanığı Çetin Doğan’ı, bir “serçe” gibi masum göstermeye çalışan?.
Ohh, ne alâ memleket...
Katil Selek, bir “melek!”
Doğan da bir “serçe!”
Suyundan da koy!..
Sizler değil misiniz;
Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve Yahudi damadı Dani Rodrik’e sayfalarınızı ve ekranlarınızı açıp da, “yürüyen bir dâvâ” için ahkâm kestirten?..
Sizler değil misiniz;
Pınar Doğan ve Dani Rodrik’e kucak açmanın, “Yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu” olduğunu bile bile; onların, “Balyoz Dâvası imal edilmiş belgelerle yürütülüyor” demelerine fırsat veren?..
Hani “yargı bağımsız”dı, hani “herkes yargıya saygı göstermeli” ve hani, hiç kimse “yargıyı etkilemeye teşebbüs etmemeli”ydi?..
Peki, sizin şu yaptığınız nedir?..
“Çetin Doğan’ın kızı”nı ve “Yahudi damadı”nı manşetlerinize ve ekranlarınıza çıkarıp, “belgelerin imalât ürünü” olduğuna dair ahkâm kestirmeniz, “yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “yargıya yargısız infaz” değil midir?..
Sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki;
İddianamedeki belgelerin hiçbiri “imal edilmiş” değildir... Hepsi “gerçek”tir!.. Ki, bu belgelerin “gerçek”liği, hem “TÜBİTAK” hem emniyet ve hem de “bilirkişi raporları” ile tescil edilmiş, “Balyoz CD’leri”nde işlem yapan isimlerin “el ürünü” işlemleri ne zaman yaptıkları tek tek ortaya konulmuştur!..
Buna rağmen, Çetin Doğan’ın “suçlu” olduğunu iddia ediyor değiliz... Ama o, bir “sanık”tır!.. “Suçlu” olup olmadığına elbette “mahkeme” karar verecektir!..
Ama, Pınar Selek’i masum bir “melek” olarak, Çetin Doğan’ı da “serçe” olarak gören kartel; “medya mahkemesi”ni çoktan kurmuş ve “karar”ını çoktan vermiş olmalı ki; “Balyoz” konusunda “hipnoz” yapıp, halkı aldatıyor!.. Hem de, her zaman ve sürekli yaptığı gibi!..
En başta dedik ya;
Kim, “nerede” duruyorsa, hangi “fikir ve ideoloji”ye sahipse, olaylara da “o pencere”den bakar!..
Dolayısıyla, “Ergenekon avukatları”ndan; kalkıp da “tahliye”lere “olumlu” bakmaları beklenemez!..
Öyle ya;
“Benim teröristim iyidir!”
Ötekiler tu kaka!..
Ben, severim böyle “kafa”yı!..
================
Çal çal söyle!
Bugünkü haber sayfalarımızda okuyacaksınız... Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün “vaad”leri “çalıntı” imiş!.. Oradan çalmış, buradan çalmış, söylemiş!.. Eskiden “çal çal, oyna” derdik, şimdilerde bu söz de değişti: “Çal çal, söyle!”
Kılıçdaroğlu da, bol keseden vaad sallıyor işte!..
Bir gün; herkese “ev, otomobil ve yazlık” vaad edip, “3 anahtar” sallarsa, hiç şaşmam!.. Öyle ya, onun adı Kemal!.. Anahtar sallarsa, kapısını da bulur elbet!..
Baksanıza; “paranın kaynağı”nı bulamadı ama, “sloganın kaynağı”nı buldu!.. CHP’nin internet sitesine “ilân” verip, “slogan aranıyor” demiş!.. Yani, “slogan”ları da “başkaları” bulacak!..
Ne yapsın garibim, kendisi bir şey üretemiyor ki!.. Bir ağzını açtı, Lefter gibi “ünlü bir golcü”yü bile “kaleci” yaptı!.. Adamcağız, haklı olarak isyan ediyor: “Kemal Bey, iyi ki başka bir şey dememiş!.. Kaleci değilim!.. Eğer kaleci olsaydım, çok gol yerdim!”
Bunun gibi, yığınla örnek!.. Lefter’i “kaleci” sanan Bay K.K., iktidar olmayı da “Merkez Bankası’nın başına geçmek” sanıyor olmalı ki, bol keseden vaad sallıyor!..
Şimdi, çok daha fazla merak ediyorum...
1965’lerde, Bingöl Genç’te “boyayıp sattığı yumurtalar” acaba “kendi kümeslerinden” miydi?.. Sakın, onlar da “çalıntı” olmasın?!?..
Öyle ya; “vaad”leri de çalıntı, “rol”leri de!..