Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı Cumhuriyetin Neyi Olur?
İstiklâl Marşı’nı önce takdir edip sonra da fikrini redd-i miras edenler kimlerdi? İstiklâl Marşı’nı yüz gördülük bir muameleye tâbi tutanlar, onun dile getirdiği fikir ve mânalara düşman olan milletsiz cumhuriyetçiler değil midir?
1924-1925’den itibaren İstiklâl Marşı’nı değiştirme arayışları başlar. Yeni Marş arayışı Kemalist cumhuriyetin hızla Batı’ya yönelişinin başladığı bir yıldır. İslâm kültür ve medeniyetini redd-i miras etmeye başladığı bu tarihten sonra İstiklâl Marşı’nın, önünde biri engel olduğunu anladı “din yok milliyet var” diyen poztivist-laikçi cumhuriyetçiler.
İstiklâl Marşı’nın davet ettiği millet fikrinden en çok Atatürkçü oligarşi rahatsızdır. Pozitivist bir ulus ve din “yaratmak” istediklerinde karşılarındaki engellerden biri de İstiklâl Marşı’ydı.
“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” diyen marşın hilafına ezanı Türkçeleştirip seküler hâle getirerek Âkif’e ve İstiklâl Marşı’na düşman olduklarını gösterdiler.
“Mehmet Âkif denen adam Arap hayranı. İstiklal Marşının yazarı olması dışında ülkeye ne faydası olduğu gerçekten tartışılır. Cumhuriyet ilân edilip devrimler birbiri ardına yapılmaya başlayınca Mısır'a kaçtı. Tam bir devrim karşıtı...” (Politika Dergisi, 11.06.2010).
Doğrudur. Âkif, tam bir Kemalist devrim karşıtıdır. Bu, bir şeref değil midir? “Hakk’a tapan” Türk cumhuriyetinin taraftarı olmak değil midir?
Müslüman Türk milletinden, yani “Hakk’a tapan milletten” irtidat etmiş “Türk soylu(!)” bilumum askerî ve sivil bâzı zümrelerin bakışının özetidir yukarıda hezeyan cümleleri.
Bunun böyle olduğu âşikardır ki, Türkiye’de Âkif düşmanları çeşitli kılıklarda ortaya çıkar. Dininden, tarihinden kaçan bir general çocuğunun İstiklâl Marşı’na kuduz köpek salyasından daha şeni sözlerle saldırması devrimci cumhuriyetin bir ürünü değil midir?: “Hakkıdır, motherfuckin, Hakk’a tapan milletimin fuckin istiklâl...” (3 Ocak 2011 Basını).
Amerikan İngilizcesi ile “Hakk’a tapan millet” e müstehcen şekilde küfür eden general çocuğunun, Âkif’in ideal gençliği “Asım’ın Nesli”den olmadığı belli. Tevfik Fikret’in Amerika’da Hıristiyan zangocu olan övündüğü “Halûk” olduğu kesin.
27 Eylül 1999’da Gata’daki bir açılışta Tuğgeneral Yalçın Işımer de aynı hezeyanları kusmuştu:
“...Onun (Mehmet Âkif’in) düşünce evreni Bedir Savaşı’nın ötesine gidememiş. Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmedi. Atatürk’ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar şimdilerde Mehmet Âkif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar bilinmelidir ki, Al Azhar kafalı adamlar olacaklar. Arabın adamı olmak adamlık değildir, ulusun adamı olmak yaraşır adam olacak adama. Biz bu adamlara adam sende demeyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz...”
Ârif olan anlamıştır ki, mücrim general, “Arabın adamı olmak” sözüyle Hz. Peygamberimize hakaret ediyor.
Demek ki kendisi Hz. Peygamberin adamı, yani İslâm’la şereflenmiş Türklerden değil de, M. Ö.2500’de Afnassiyevo kültürü başlayan, M. Ö. 1700’de yaşadığı iddia edilen Adronovo kültürüne mensup dolikosefal mongolitlerlerle akraba olan Brakisefal ırktan meydana gelmiş Altay ve Tanrı Dağları arasında yaşayan Tanrının Türkleri’ndenmiş.
Kemalist ulusçuluk altında toplanan bu zihniyetin mensupları Âkif ve İstiklâl Marşı düşmanlığını çeşitli yollarla yapıyorlar. 10 Kasım 2009’da Çukurova Üniversitesi’nde “Atatürk ve Kuvayı Milliye” adlı tiyatro oyununda yine şenî sözler sarf edilir:
“Âkif inanmış insan. Ancak biz Âkif’in bir sözüne katılmıyoruz. O da ‘Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın’ cümlesidir. Çünkü Kurtuluş Savaşı gökten gelen ilâhî bir zafer değildir. Biz bu zaferi kendimiz kazandık.”
Zavallı Kemalist üniversite mensupları ve öğrencileri! İstiklâl Savaşı’nın kendi zaferleri olduğuna inanıyorlar. Demek ki, kafaları resmî Atatürk İnkılâp Tarihi dersleriyle mankurtlaşmış.
Bir dâva adamıydı Âkif. Eyvallah etmedi totaliter “inkılâpçı” rejimin cellâtlarına. İstiklâl Savaşında Müslümanca bir cumhuriyet vaat edip sonra da aldatanlara yaltaklanmadı.
Yazdığı İstiklâl Marşı’nın fikirlerine sonuna kadar bağlı kalarak, Kemalist cumhuriyetin emir kulu olmadı. Rejimin nimetlerine imrenmedi. Zaruret içindeki yıllarını kanaatle geçirdi.
“Medeniyet denen tek kişi kalmış canavar”ın hükümlerinden tepeden inme “devrimler” yapan pozitivist-ulusalcı Ankaracıların yasalarından âri olmak için sesiz bir muhalif olarak kaldı.
Çanakkale’deki “Bedrin Aslanları” nı yazan kalemini aldatan devrimci cumhuriyetçilere karşı kullanmayıp yüreğine gömerek, bir derviş sükûtuyla gurbete çıkmayı tercih etti.
“Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” dâvasında mahrumiyeti, yokluğu, gurbeti göze alan mücahit İslâm şairi olarak tamamladı ömrünü.
Yazdığı İstiklâl Marşı, Müslüman milletin İstiklâl Savaşına yüreğini ve imanını koyup gerçekleştirdiği zaferin kutsal beyannamesiydi. Âmâ üstadım Cemil Meriç’in kelimeleriyle ifade etmek icap ederse “taşıdığı değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzezdi.”
Zarf ve mazrufuyla “Hakka Tapan milletin” bir numunesiydi. Vakur, mahzun ve mütedeyyindi. Güçlü bir imanı vardı. Kucağında yaşadığı Müslüman milletin tarihine angajeydi. Yani gücünü ve imanını milletinin ulularından alıyordu.
Tevfik Fikret’i en büyük cumhuriyet şairi olarak ilân eden Kemalistler, İstiklâl Savaşı sırasında Avrupa şehirlerinde bohem hayatı yaşayan ne idüğü belirsiz bir zihniyete sahip agnostik Abdülhak Hamid’i milletvekili yaparak gösterdikleri alâkayı Âkif’e ve İstiklâl Marşı’na göstermediler.
Cenazesinde Altı Ok Cumhuriyetinin kara yüzlü bânileri ve İstiklâl Savaşında ona irşad vazifesi veren paşaların hiçbiri yoktu. Ne gam! Cenazesine ay yıldızlı bayrağı sardırmayan resmî zevatın maskeli vicdanlarına inat, milletin mensupları ve “Asım’ın Nesli” dediği üniversite öğrencileri vardı.
O, Kemalist bürokrasi ve zümrenin gönlünde değil, İstiklâl Savaşının muhtevasını oluşturan milletin gönlünde yaşıyordu. Onun hüzünlü ve Müslümanca simasını taşıyan portresini kışlalarda ve Atatürkçü müesseselerde göremezsiniz.
İslâmcıydı, İslâmî cumhuriyet ve millet taraftarıydı. İstiklâl Savaşında din ü millet taraftarı olan askerî erkân ve aydınların 1923’den sonra başlayan aldatıcılığını önceden hissetmiş olacak ki, aldatan taifeyi şu mısralarla tasvir etmişti:
“ Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakih / Sular sarardı mı pek yosma bir edib-i nezih / Dişi erkek bir alay murdar dans ediyor...”
Kimlerdi Âkif’i aldatanlar? Bu mısralarda târif edilen güruh Kemalist künye ve kisveye bürünen cumhuriyetçilerdi.
D. Mehmet Doğan’ın ifadesiyle “Câmideki Şair” di. Câmi cemaatinin, halkın ve dahi milletin gönlündeydi.
Yazdığı İstiklâl Marşı, din ü millet diyenlerin dünya görüşünün bir cüzüydü. “Ezelden beridir hür yaşarım” diyen milletin şahadetnâmesi ve “tek dişi kalmış canavar” olan Batı karşısındaki müdafaanâmesiydi. İnkırazın “dirilişe” dönüşmesinin destanıydı.
Millî hâkimiyetin cumhura ait olduğunu yüreklere kazıyan mukaddes bir senetti. Asırları kucaklayan millî bir sayhaydı muazzez milletin dilinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.