Operasyonlar ve Tehlike Çanları
Merakla izliyoruz.
İzlediklerimiz, buz dağının sadece görünen yüzü.
Görünmeyen daha neler var kim bilir?
Güvenlik güçlerince yapılan operasyonlara bakıyoruz.
Bir yandan seviniyor ve umutlanıyoruz.
Diğer yandan gördüklerimizle endişeye kapılıyoruz.
Gördüklerimiz neler mi?
Uyuşturucu tacirleri...
Kumar çeteleri...
Organize işler...
Kadın ticareti...
Kaçakçılık...
Yolsuzluk...
Rüşvet...
Fuhuş...
vs.
Ne kadar kirli işler, ahlaksızlık, münker şeyler varsa hemen hepsi mevcut.
Bunlar, toplumsal hayatımız ve gelecek neslimiz için çalan tehlike çanlarıdır!
***
Bir toplumun tamamı elbetteki evliya olmaz.
Tıpkı tamamının eşkiya olmayacağı gibi.
Elbette ki, iyiler de olacak, kötüler de.
Ancak, toplumun bunlardan hangisiyle ve ne oranda etkilendiği çok önemlidir.
Kötülüğün yayılmasında eğer ortam müsaitse ve imkanlar da buna yardım ediyorsa, oturup iyice düşünmek gerekir.
Böyle bir ortamın oluşmasında ve imkanların kullanılmasında payı olanlar, mutlaka mercek altına alınmalıdır.
Sadece operasyon yapmak yetmez.
Yakalanan suçluları cezlandırmak da nihai çare değildir.
Bir taraftan bunlar yapılırken, diğer taraftan bu suçların sebeplerini ortadan kaldırmak ve kaynaklarını kurutmak gerekir.
Suça karışan insanlara bakıyoruz.
Hiçbiri yurtdışı'ndan ithal değil!
"Dabbe" gibi yer altından da çıkmamışlar.
Aralarında gökyüzü'nden inen de yok!
Hepsi aramızdan çıkan, içimizde yaşayan, çoğumuzun bildiği, tanıdığı insanlar.
Bir kısmı yüksek dereceli bürokrat.
Bir kısmı kamu görevi yapan memur.
Bazıları sanatçı.
Bazıları müzisyen.
Ve dahası mankenler, artistler...
Çoğu, basın dünyasınca bilinen şahsiyetler!
Nasıl böyle kirli işlere bulaşıyorlar ve nasıl kötü örnek oluyorlar, anlamak zor!
Bunların uzmanlarca çok iyi tahlil edilmesi gerekir.
***
Devletin güç odaklarının, yani yasama, yürütme ve yargı'nın, birbirleriyle siyasi veya hukuki tartışmayı artık bırakıp, yaygınlaşan bu kirli ilişkilere çare bulmaları gerekir.
Dördüncü veya beşinci kuvvet diye nitelenen Üniversitelerimizin ve medya organlarımızın da, bu kirli ilişkilerin ortam ve imkanlarını önlemeye yardımcı olmaları lazımdır.
Aslında, buna hiç bir kurum veya kuruluş kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır.
Bireyler olarak bizler de, bu konuda duyarlılığımızı ortaya koyup işin takibini mutlaka yapmalıyız.
Çünkü, sözünü ettiğimiz ahlaksızlık ve kirli işler, bulaşıcı hastalıklara benzer.
"Bana ne" deyip kenara çekilmekle kurtulacağımızı sanmak, en büyük aldanış ve ahmaklıktır.
Zira, hepimiz bu toplumun bireyleriyiz ve aynı geminin içinde yaşıyoruz.
Yarın, çocuklarımızın bu kirli ortam ve çirkin imkanların içinde kendilerini bulmayacaklarını kim garanti edebilir?!..
Bu konuda genç beyinleri bilinçlendirerek eğitmek, yetişkinleri uyararak tedbirli olmaya çağırmak, ihmal edilmemesi gereken öncelikli işlerdir.
Son yıllarda artan kirli iş ve ilişkilere, adeta dibe vuran ahlakî çöküntüye dur demek, aklı başında olan herkesin görevi olmalıdır.
Hükümet yetkililerine de buradan çağrı yapalım:
Okulları modernleştirmek ve teknoloji ile donatmak elbet iyi ve bununla övünmek gayet güzel de, gerçek bir eğitim için bunlar yeterli değildir.
Erdemli, terbiyeli, bilgili, kültürlü ve eğitimini hayırlı hizmetlerde kullanacak bir nesil yetiştirmedikten sonra bütün bunlar neye yarar?!
Öğrencilere, önce etik ilkeler, ruhsal eğitim, ahlakî olgunluk, milli ve manevi değerleri öğretmek ve yaşatmak amaçlanmalı, sonrasında da bilim, sanat ve teknik donanım kazandırılmalıdır.
Mevcut sistemin buna hizmet etmediği, yapılan anketlerde ortaya çıktığı gibi, inşa edilen neslin yetersizliği de bunu göstermektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, yukarıdan beri sıraladığımız toplumsal soruna nasıl bir proje üretmeyi düşündüğünü, şayet ürettiyse uygulamada neden başarısız olunduğunu merak ediyoruz.
Tıpkı, toplumda kirli iş ve ahlaksız ilişkilerin neden bu kadar arttığını merak ettiğimiz gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.