Körfez’de Türk baharı
Kuveyt
5-6 Ocak tarihinde Beyrut’tan İstanbul’a döndükten sonra 9 Ocak tarihinde Kuveyt’e vasıl olduk. Daha doğrusu 9 Ocak tarihinde İstanbul’dan bindik ve 10 Ocak tarihinde Kuveyt’e ulaştık. Kuveyt benim için uğurlu bir ülke. Üç defa davetlileri olarak ülkelerine gittim. Birincisi, 1990 veya 1991 yılında Kuveyt hükümeti ülkeden çıkmak durumunda kaldığında Taif’te geçici hükümet çatısı kurmuşlar ve barınak elde etmişlerdi. Bu muvakkat hükümetin davetlisi olarak Taif’e gitmiştik. Yanlış hatırlamıyorsam, bu ziyaretimizde Mehmet Barlas gibi şahsiyetler de vardı. Gerisini pek hatırlamıyorum. Ardından baba Bush tarafından Kuveyt’in kurtarılmasından sonra ikinci bir davet üzerine 1996 yılında yani bundan 15 yıl önce Kuveyt’e gelmiştik. Beraberimizde birçok arkadaş vardı. Anadolu Ajansı’ndan Kasım Cindemir (sonra Hürriyet’te çalıştı), Türkiye gazetesinden Yalçın Özer ve Fevzi Kahraman ve o dönemde çeşitli Arapça radyo veya kanallara çalışan Hüsnü Mahli ve benzeri arkadaşlar vardı. O sırada Yeni Şafak’ta çalışıyordum. Gerçekten de güzel günler geçirdik ve hatırımda kaldığı kadarıyla bir süpermarkette gördüğüm Fatıma Aliye Hanım’ın Muhaddirat-ı Nisvan kitabının Arapça tercümesini almıştım. Yine Kuveyt’teyiz ve bu defa Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında tam bir bahar havası yaşanıyor. Nasıl olmasın ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iki sene içinde hatırımda kaldığı kadarıyla Arap ülkelerinden üçüncüsünü ve Körfez’den de ikinci ödülünü alıyor. Adeta bütün ödülleri topluyor. Akılda kaldığı kadarıyla son yıllarda İslam’a hizmet dalında Suudluların elinden Faysal adını taşıyan ödülü alanlardan birisi, Aliya İzzetbegoviç’ten sonra Recep Tayyip Erdoğan oldu. Erdoğan Körfez ülkelerinden ikinci ödülünü yine ‘başarılı İslami şahsiyet’ olarak Kuveyt’ten aldı.
¥
Kuveytliler, Irak saldırısı sırasında Kuveyt’te kalmış ve öldürülmüş olan Şehit Fehd Ahmet anısına ve adına bir ödül tertip etmişler ve 2008’de kurulan bu kurum 2010-2011 yılı ödülünü Recep Tayyip Erdoğan’a verdi. Ödül Komitesi’nin beyanına göre, ödül sahibi olarak Erdoğan’ın seçilmesinin en önemli sebepleri arasında, Gazze meselesi ve genel olarak Türkiye’nin Filistin meselesine sahip çıkması var. Elbette Erdoğan ödüllerini sadece Körfez ülkelerinden almıyor, adeta ödül yağmuruna ve tufanına tutulmuş durumda. 2009’un son demlerinde de Kaddafi’den benzeri bir ödül almıştı. Ödül bahane, aslında ilişkileri geliştirmek istiyorlar. Erdoğan’a hoş amedi yaparken kullandıkları tanımlardan birisi de ‘ikinci ülkeniz Kuveyt’e hoş geldiniz’ ibaresiydi. Bu, verdikleri değeri anlatıyordu. Bizim Azerbaycan için kullandığımız ‘tek millet iki devlet’ tabirine benzer bir tabirle bizi karşılıyorlardı. Konferans icra ettiğimiz otelin diğer köşelerinden birisinde Bosnalıların, öteki köşesinde de Kazakların etkinlikleriyle karşılaşabilirsiniz. Her yönde Türk bayrakları dalgalanmakta. Bu haliyle, adeta Gazze günlerini hatırlatıyor. Şunu söylemek mümkün: 2009 başlarında bazı Filistinliler ‘keşke yanımızda ve sınırımızda Türkiye olsaydı’ demişler veya iç geçirmişlerdi. Sanki Kuveytliler de lisan-ı halleriyle aynısını söylüyorlar. Kuveyt ile Türkiye ortak bir dil kullanıyor. Bundan dolayı da birbirlerine yabancılık çekmiyorlar. Körfez’de bir Türk baharı var. Bu baharın ideolojik ayağı yeterli olmasa bile yine de kültürel, tarihi ve ekonomik ayakları sağlam. Tarihi bağlar birbirini çekiyor. Bu ayaklar üzerinde ilişkileri yeniden inşa etmek istiyorlar.
¥
Esasında, Kuveyt vaktiyle önce İran-Irak geriliminin ortasında kaldıktan sonra akabinde Irak işgaline maruz kaldığından dolayı kalkınma payının bir kısmını ister istemez savaş giderlerine harcamıştı. Bundan dolayı kalkınmışlık düzeyinde bir BAE veya Katar’la karşılaştırılamaz. 1970’li yıllarda Kuveyt basını Arap basınının gözdesi idi. Sonra bu boşluğu Katar doldurdu ve El Cezire ortaya çıktı. Esasında Kuveyt’in başına gelenler olmasaydı Katar’ın adını pek duyamazdık. Bu sürçmeden dolayı Kuveyt, Bahreyn, Umman Sultanlığı gibi ülkeler safında yer alabilir. Gelirleri savaş giderlerine gittiğinden dolayı altyapısını yenileyememiş, lakin 35 yıllık ve 120 milyar dolarlık bir yenilenme projesiyle geçmişi telafi etmek istiyor.
Türk müteahhitleri ve işadamları da bu paydan nasiplerini almak istiyorlar. Keza Katar 2020’de olimpiyatlara ev sahipliği yapacak ve bundan dolayı 8 yıllık bir yenilenme ve modernizasyon planını benimsedi ve 60 milyar dolarlık bir tahsisat ayırdı. Başbakan Erdoğan’ın bu turunun önemli sebeplerinden birisi bu ekonomik vizyon var. Başbakan Yardımcısı Şeyh Ahmed Fahd Al Sabah da siyasi alanla iktisadi alanın birleştiğini ve ‘iktisadi siyasi’ bir alanın oluştuğunu söyledi. Türkiye arayı kapatmaya ve mesafeyi daraltmaya çalışıyor. Bu, biraz da Irak’ın istikrarına bağlı. Zira fiziki temas Irak üzerinden sağlanıyor. Irak Türkiye’nin körfez kapısıdır. Kuveytliler Türkiye-Kuveyt ilişkilerini Kuveyt-Türkiye ilişkileri olarak tanımlamıyor, belki Arap-Türkiye ilişkilerinin bir parçası olarak görüyor. Haklılar. İlginçtir, 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgali Filistinliler ile Kuveyt’in arasını bozmuştu. Hatta yıllar sonra Beytü’ş Şark’ın Başkanı Faysal el Hüseyni bu kopukluğun tamirinden sonra ilk kez gittiği Kuveyt’te sekte-i kalpten dolayı vefat etmişti. Şimdi ise Türkiye kaderin bir cilvesi olarak; Filistin meselesi üzerinden Arapların kahramanı ve gözdesi haline geliyor. Kuveyt’te bile garip bir biçimde Filistin meselesinin mihver mesele olduğunu görüyorsunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.