Kadınlar, erkekler üzerine bir durum değerlendirmesi
Köşe yazarları gerçekten de talihsiz insanlardır. Onca kelimenin, onca cümlenin içinde kimisi tek cümleye, kimisi tek kelimeye takılır, cümleyi ve kelimeyi “bütün”den koparıp farklı anlamlar yükleyerek karşınıza çıkarlar...
Derdinizi bir türlü anlatamazsınız!
Gerçekten de köşe yazarları talihsizdir...
Erkeklere yönelik eleştirilerinize erkekler, kadınlara yönelik eleştirilerinize kadınlar tepki verir. İki yazıyı bir arada ele almak yerine her birini tek tek değerlendirdiklerinden, kendi aleyhlerine olduğuna hükmedip yüklenirler.
Benim daha önce bu köşede yayınlanan “Daha huzurlu bir hayat için kadınlara bazı tavsiyeler” başlıklı yazım da aynı akıbete uğradı...
O yazı erkekler arasında “memnuniyet” uyandırırken, kadın okurlarım arasında tepkiye sebep oldu. Hatta bazı dostların azarına tutuldum...
“Kadınların görevlerini yazdınız, peki ama erkeklerin görevi yok mu?” diye soranlar oldu.
Olmaz olur mu? Ben daha ziyade hemcinslerimi suçlayan ve sorumluluklarını hatırlatan yazılar yazan bir yazarım. O kadar ki, bazı erkek okurlarım “Kadınlara fazla yüz veriyorsunuz, tepemize çıkıyorlar” diye bendenizi suçluyorlar.
Aile kurumunun sağlıklı işlemesinde “denge” sözcüğü en sihirli sözcüktür sanırım.
Kadın ve erkek arasında kurulacak denge, aileyi dengeli tutacaktır.
Daha önce de yazdığım gibi, Allah isteseydi sadece erkekleri yaratabilirdi...
Ya da sadece kadınları...
Hz. İsa gibi, hepimiz tek kişiden dünyaya gelebilirdik...
Ama öyle yapmadı: Bir erkek ve bir kadın yarattı önce...
Erkeğe “Âdem” dedi, kadına “Havva”...
Her erkekte biraz Âdem, her kadında biraz Havva var!
“Doğru aile” olup “doğru insan” (çocuk) yetiştirmenin yolu, bu ikilinin imtizacından (uyum içinde yaşamalarından) geçer...
Birinden birinin görevi aksatması demek, ailenin yalpaya düşmesi ve tabii çocuğun eksik yetişmesi demektir.
Anne görevini aksatırsa, çocuk duygusallığı, şefkati, derin sevmeyi, benimsemeyi, sahiplenmeyi; baba aksatırsa görevini, çocuk mantıklı olmayı, kararlı olmayı, sabırlı olmayı, gerektiği zaman kendini ortaya atmayı, hedefine ulaşma konusunda risk almayı öğrenemez.
Bildiğim, tanıdığım çoğu kadınlar Allah’ın kendilerine yüklediği sorumluluğu “saçlarını süpürge” etme pahasına taşımaya çalışıyor, ellerinden geleni yapıyorlar.
Ama erkeklerimiz için aynı hükmü vermek oldukça zordur. Erkekler “Eve ekmek getiriyorum” tafrası içinde aile içi görevlerini bir hayli aksatıyorlar. Bir bakıma “eve ekmek getirme”yi “bahane” olarak kullanıyorlar.
Bu bahanenin geçerli olmadığını peşinen söylemek isterim.
Zaten biz erkekler hep çok meşgulüz... Her zaman işimiz başımızdan aşkındır... Hiçbir zaman vaktimiz yoktur...
Daima büyük işlerle, büyük meselelerle, büyük problemlerle uğraştığımızı düşünüyor, kadınlarımızın boğuştuğu problemleri küçümsüyoruz...
“Büyük mesele” saydığımız meseleler gerçekten “büyük”tür, ancak bizim müdahalelerimizle düzelmeyeceği için “boş gevezelik” şeklinde kalmaktadır...
Bu da kadınlarımızı delirtmeye yetiyor...
Öyle ya, erkeğinin, hiç olmazsa evde, kendisiyle ve çocuklarıyla meşgul olmasını bekleyen kadın, onun kimi zaman hükümet kurup yıkma, kimi zaman Amerikan ekonomisi üstüne ahkâm kesme, kimi zaman Rusya Federasyonu’nun ateş gücünü tartışma ve futbol maçı izlerken çığlık çığlığa vermekle meşgul olmasını nasıl hazmetsin?
Amerika’nın Irak’tan ne zaman çıkacağı, Filistin’in ne zaman doğru düzgün bir devlet olacağı, terörün ne zaman biteceği konularında “derin analiz”ler yapmasını izleme işkencesi de işin cabası!
“Erkek” olarak kendimize “dünyayı kurtarmak” gibi büyük bir misyon biçtik! Bu durumda kendimizi, kendi hane halkımızı, özetle kendi ailemizi kurtarmak, gözümüze küçük görünüyor.
Halbuki en önemli misyonumuz budur, bu olmalıdır. Amerikan ekonomisi, Rus politikaları, ya da Türk siyasası üstüne yaptığımız gevezelikleri ne ahirete götürebiliriz, ne de aile saadetimize katkıda bulunacak hale getirebiliriz. Yine her şey bildiğine gider.
Bunu bile bile acaba neden üstümüze elzem olan işlerle uğraşmıyoruz da, üstümüze elzem olmayan işlere vakit harcıyoruz? Üstelik de bunu “erkekliğin şiarı” sayıyoruz.
Keşke futbol maçlarına ayırdığımız zaman kadarını eşimize, çocuklarımıza da ayırabilsek...
Onlara biraz daha dikkatle, biraz daha şefkatle, hamiyet ve rikkatle (incelik, yufka yüreklilik, yumuşaklık) yaklaşabilsek...
Evdeki vaktimiz bile ailemize ait değil; maalesef çoğunu televizyon kanalları kemiriyor.
O kanalda spor programı, bu kanalda yarışma, şu kanalda tartışma, haber programı, dizi derken; tek kelime konuşmadan yattığımız geceler oluyor.
Bir gün daha yaşanmadan bitiyor!
Ama konumuz bitmedi:
Sonraki yazımızda “Erkeklere bazı tavsiyeler”de tekrar buluşalım inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.