Said-i Nursi’nin Kürtçü Olduğunu Söyleyen Türkçü ve Atsızcı Nâdanl
Said-i Nursi’nin, sözlerini hangi şart ve mânada söylediğini açıklamadan doğrudan Kürt ayrılıkçısı olarak propaganda eden Atsızcı ve Türkçü-Kemalist nâdanların mantalitesinden “Hakk’a tapan” Türklük beklenebilir mi?
Onun, Meşrutiyet’ten sonra Kürtlerin ifsada kapılmamaları için hayli sözlerinden biri olan “Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında onların öncüleri ve kahraman askerleri olan Aslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattığınız yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi yağma edecektir...” sözlerini Kürtçülüğüne dair bir belge olarak gösterirler.
Bu sözlerin devamını okuyanlar bilirler ki, Kürtlerin muhtemel ifsatlara kapılmamaları ve çârenin İslâmiyeti yüceltmiş olan Osmanlı Türk birliğinde olduğunu ifade eden birleştirici sözler yer almaktadır.
Türkçüler ve Kemalistler onun bu sözlerini “Kürtleri bağımsızlığa çağırıyor, uyanınız artık...” mânasına çekerek menfi yönde kullanmaktadırlar.
Oysa bu ve benzeri sözleriyle Birinci Dünya Savaşı öncesi, 1918 İngiliz İşgâli ve Millî Mücadele sırasında tampon bir sahada olup ifsat edilebilir endişesiyle Kürtleri yüreğini kanatırcasına bir imanla İstanbul’a, sonra da Ankara’daki Kuvva-yı Milliye’ye katılmaktan başka çâre olmadığını haykırmıştır.
Esasında Türkçülerin ve Kemalistlerin, Said-i Nursi’nin Kürtlere yaptığı “İslâmiyet altındaki bir Türk milleti vücudunda birleşiniz” şeklindeki çağrılarının asıl mânasını göz ardı etmelerinin tek sebebi, onun İslâmî değerleri taşıyan Müslüman Türklüğün savunucusu olmasıdır.
HUN VE DEİST OLAN TÜRKÇÜ VE ATSIZCILAR ZİHNEN MALÛLDUR
Onu, İslâm’ı temel alan bir Türk milleti görüşlerinden ve laikçi Altı Ok cumhuriyetine karşı olmasından dolayı hayasızca ve yalanlarla dolu saptırılmış bilgilerle “Kürt Teâli Cemiyeti mensubu, gerici ve İngilizci” olarak gösterirler.
Said-i Nursi’nin İngilizci olduğunu söylemek, göğün renginin siyah olduğunu iddia etmek gibi abesle iştigâldir. Hutuvat-ı Sitte’nin 4. hatvesinde İstanbul’u işgal eden İngilizlere “Ey ekpekü’l küpeka! Köpekten terekküb etmiş köpek!” diyen biri, İngilizci olabilir mi?
İngilizlerin Müslümanlar arasına fitne sokmak, ümitsizliğe düşürmek için giriştikleri faaliyetleri yok etmek, İslâm âlemini uyandırmak için yazdığı risalede işgâlcilere korkusuzca gür hitabıyla “melûn, kâfir, mütecaviz” diyen sözlerle dolu risaleyi binlerce bastırıp dağıttıran insanın İngiliz ajanlığı hangi vicdanla izah edilebilir?
İngilizlere “senin rağmına yaşayacağız, Müslümanca yaşamak istiyoruz.(...) Hınzır, hayvan. Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur” sözleriyle meydan okuyan bir âlime İngilizci demek namertlik değil midir?
Ona “İngilizci” diyen Türkçü ve Kemalistlerin öncüleri bizatihi İngilizcidir.
1922 yılı sonuna doğru ilk Meclis’teki dindar cumhuriyet taraftarlarını hile ve cebirle tasfiye ettikten sonra, İngiliz Hükümeti adına ağız yoklaması için gelen İngiliz İntelijsansiya Servisi elemanı ile İzmit civarında gizlice görüşen, ona İngilizlerin Lozan’da gündeme getireceği laikçi cumhuriyet talepleriyle ilgili niyetlerini anlatan Kemalizm’in önderi İngilizci değil midir?
Said-i Nursi’ye Kürt Teâli Cemiyeti’nin üyesi diyenler hiçbir belgeye dayanmadan iftira ediyorlar. O, Mustafa Sabri Efendi, İskilip Atıf Hoca gibi din adamlarının da olduğu Teâl-i İslâm Cemiyeti adını alan Cemiyet-i Müderris’in kurucu üyesiydi.
Kürt Teâli Cemiyeti üyesi olması için dâvet edenlere sert bir şekilde mektupla ret cevabı vererek, Cemiyetin Başkanı Abdülkadir Bey ile eski başkanı Şerif Paşa’nın 1918 Paris Kongresi’ndeki Kürdistan görüşlerine tepki gösterir.
23 Aralık 1920 Vakit ve İkdam gazetelerinde bu cemiyetin aldığı kararları protesto eden ve cemiyet reislerini uyaran yazılar yayınlar:
“Allahü Zülcelâl Hazretleri, Kur’an’ı Kerim’de ‘öyle bir kavim gelecek ki, onlar Allah’ı severler, Allah’da onları sever’ diye buyurmuştur. Ben de bu beyân-ı ilahî karşısında düşündüm ki, bu kavmin bin yıldan beri âlem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapmış Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine dört yüz elli milyon hakiki Müslüman kardeş bedeline birkaç akılsız kavmiyetçinin peşinden gitmem. Dört buçuk asırdan beri İslâm’ın fedakâr ve cesur taraftarı olarak yaşamış Kürtler, beş yüz bin şehidin kanını, karnından şişlere geçirilmiş yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarların hatırlarını teessürle anarken, İslâmiyetin zararına olan tarihi düşmanımız ile barış antlaşmaları imzalamak suretiyle dinlerine aykırı etmektedirler. Bu sebeple Kürt millî vicdanı bu gibi antlaşmaları tanımamaktadır...”
Art niyetli bilumum Türkçü, Atsızcı ve Kemalistler araştırsınlar bakalım, Millî Mücadeleden hemen önce Güneydoğu’da faaliyet gösteren İngiliz Binbaşı Noel ve Albay Wilson’un kışkırttığı Kürtçü önderler arasında Said-i Nursi’nin adı var mıdır?
Meşrutiyet’te ve Mondros Mütarekesi’nde Kürtleri daima Türklerin kurduğu devlete bağlı olmaları yönünde tenkit ve ıslaha dair yukarıdaki gibi sayısız yazı ve konuşmaları olan, İstiklâl Savaşı’nda birleştirici sözleriyle Kürtlerin Müslüman Türk milletinin bünyesinde ancak âbad olup huzura erişilebileceğini söyleyen, “şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” diye onların Ankara’daki ilk Meclis’e tâbi olmalarını sağlayan bir âlime Kürtçü denilebilir mi?
Onun nasihatleri, Kürtlerin kendi varlıklarını Müslüman Türkiye Devleti bünyesinde bulmaları içindi:
“Ey Kürt Halkı! İttifakta kuvvet, ittihatta hayat, kardeşlik, saadet, hükümette selâmet vardır. İttihadın örgüsünü ve muhabbetin şeridini (ipini)sağlam tutun ki, sizi belâlardan korusun. İyi dinleyin bir şey söyleyeceğim. (...) Üç düşmanımız vardır: Birincisi fakirliktir ki, İstanbul’da kırk bin hamal buna delildir. İkincisi cehalettir ki, birinizin bir gazete okuyamaması buna delildir. Üçüncüsü ihtilaftır... Üç elmas kılıcımızı elimize alalım. Adalet, maarif ve okuma kılıcıdır.”
Bu sözlerin zımnından, Türklerden ayrı bir Kürtçülük dâvası çıkarılabilir mi?
“Ey Kürtlerin cesur reisleri! Sahiplenilmesi gereken fikir şimdi hâkim milletin birliğinden doğan ortak fikirlerdir. Umum İslâm milletinin ve kesinlikle Osmanlıların hayatı bu milletin ittihadına ve birliğine bağlıdır. Kurtuluş ve selamet, fikir birliğindedir. Uyanık olunuz. Bozguncu fikirlere sahip olanlar bu milletin şanlı birliğine bozgunculuk mikrobu vermesin. O vakit bütün millet ve İslâmiyet sizden dâvacı olur. Sizden beklediğim yiğit ve kahraman olan Arnavutlara uyunuz. Bu da adalet, eşitlik ve kardeşliğe hizmet etmekle olur. Ey Peygamberin varisleri olan Kürt âlimleri ve şeyhleri! Hükümet merkezinde olduğum için sizleri uyarıyorum...”
Meşrutiyet’in kaos ortamında Kürtlerin İstanbul’dan kopmaması, birliğin ve medeniyetin burada olduğunu yürekten haykıran bir âlimin hangi sözünde Kürtçülük fikri vardır?
Kemalist zulüm cumhuriyetinin ilk yıllarında sürgüne giderken yollara dökülen halkı sükûnete dâvet ederek “Türk milletinin şehametli (kudretli) sinesine gidiyorum. Ben bu gidişimden memnunum. Size de saadet ve selâmet temenni eylerim, fitneden sakınınız” diyen Said-i Nursi Kürtçü olabilir mi?
O, Kürt ifadesini “Osmanlı câmiasındaki bir dal anlamında” kullanırdı.
Mahkemede kendisine “hangi Kürt aşiretine mensupsun?” diye soran hâkime, “sen, hangi Tatar aşiretine mensupsan” diyerek, pozitivist-Türkçü cumhuriyetçilerin millet anlayışlarının malûl olduğunu ortaya koyan tarihi bir cevap verir.
Ardından “ben Osmanlıyım, benim Kürtlüğüm doğduğum ve büyüdüğüm yerin halkına verilen isimdir?” diyerek, Türkiye’deki millet yapısının tabiî târifini faşist-laikçi cumhuriyet hâkiminin suratına çarpar.
*-------------*-------------------*
ARZUHÂL: “Türklüğün Mihveri Said-i Nursi midir, Nihal Atsız mı?” başlıklı yazıma Türkçü, Atatürkçü ve Atsızcı taifenin, onlarca internet sitesi üzerinden ve e.adresime gönderilen çirkin ve bilgisizlikle dolu saldırı yazıları neticesinde Müslüman Türklüğe düşman olduklarını bir kez daha anlamış oldum.
Ayrıca Nihal Atsız’ın mahdumu “Batı’ya giden altıncı oğul” karakterli Yağmur Atsız’ın Kanada’dan gönderdiği 23 Ocak 2011 tarihli “Nûrculuk Denen Mâneviyat Çöplüğü (Ali İlbey’e Cevap) ” başlığını taşıyan iğrenç ve saptırılmış bilgilerle dolu uzun yazısını ulusalcıların “Oda TV” internet sitesinde okuyunca asıl azmaz sözünü hatırladım.
Onun yazısını onlarca ulusalcı siteler bir zafer edasıyla sayfalarına eklemiş ve manşet yapmışlardır: “Atsız’ın Oğlu Y. Buğra Atsız’dan Vakit’e Tokat Gibi Cevap: Vakit denen paçavranın internet sitesi Habervaktim’de Ali İlbey isimli..... yazdığı ‘Said-i Nursi Türk, Nihâl Atsız Değil’ başlıklı makâlesi... Ben Vakit ve benzeri, kağıt sarfiyatından başka bir işe yaramayan gazete müsveddelerini okumadığım için yazıyı OdaTV’de gördüm....”
Babasının fikirlerine muhalefet eden, hattâ Kemalist ideolojiyi tenkit eden oğul Atsız’ın, Said-i Nursi üzerinden yazdıklarıyla İslâm’a ağyar kaldığını ve babasının Türkiye’deki Müslüman Türklüğe göre bir Türk olamayacağı görüşüm karşısında Batılı kavramlarla savunma yapmasından Türklüğün cahili olduğunu anladım.
Bu kerih yazısında Habervaktim.com’a, Akit Gazetesine ve nâçiz şahsıma hakaretlerini not ettim. Allah (c.c) büyük.
Salı günü, Kürtçülüğün çâresinin Ankara İdeolojisinde değil, Said-i Nursi’nin fikirlerinde olduğunu anlatmaya çalışacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.