Muktedir olamamak
Bugüne kadar merkez sağdan iktidara gelenler iktidar olup, muktedir olamamanın sıkıntısını çekerken görünüm de bu düşünceyi doğrular nitelikteydi. Ancak bu durum askerlerin tavrına bağlanır, başka güçlerin bu sonucu yaratmaktaki rolleri gözardı edilirdi. Oysa hem bürokratların, hem yargının büyük çoğunluğu iktidarla aynı görüşte değildi. Hayatım akademisyen ve bürokrat olarak geçti, çevremde iktidara yakın görünen kişiler dışlanırdı ve sayıları çok azdı.
Ancak muktedir olamamanın sebebi bununla sınırlı değildi hatta bunların ikinci derecede etkileri olduğu ya da sebep değil sonuç olduğu söylenebilirdi. Asıl belirleyici olan ülkenin iktisadi hayatına yön veren büyük sermayenin tavrıydı ve bunlar iktidarın muktedir olmasının önündeki engeldi. Bürokrasiye onlar yön veriyor, medyadaki mutlak egemenlikleriyle halkı yönlendiriyorlardı. Eski bürokratlara iş vererek çalışanlara mesaj veriliyor ve geleceklerinin daha müreffeh olması için sermayeyle iyi geçinmeleri sağlanıyordu. İlgisiz alanlarda uzman olan kişilere verilen danışmanlıkların başka bir amacı olamazdı.
Bu durumda iktidarın aldığı kararlar eğer yönetimle ilişkili ise bürokrasinin, adaletle ilgiliyse yargının, ekonomik ise büyük sermayenin süzgecinden geçiyordu. Bu süzgeçler yetmediği zaman askeri müdahalelerin yolu açılıyordu. Mesela ülkenin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi ve dışa açılması iktisadi bir karar olmasına rağmen 12 Eylül darbesinin desteğiyle gerçekleşmişti.
Dış politikamız da aynı süreç içinde belirleniyordu. Ancak Soğuk Savaş dönemindeki denge bozulunca yeni bir dengenin kurulması süreci başladı. Bu süreçte kimsenin yeri önceden belirlenmemişti. Yani, İkinci Dünya Savaşı sonunda olduğu gibi, şu ülkeler komünist, şunlar da demokrat olacak diye büyük güçler karar verecek durumda değildi. Bu dengeyi sürdüren lokal güçlerin de uluslararası desteği sınırlandı.
Türkiye yeni konjontürün şanslı ülkelerinde biriydi. Yani dünya düzeninde belirlenen değil, belirleyen olmasa bile, etkileyen bir konumdaydı.
Eskisinden bağımsız yeni bir ekonomik gücün oluşması eski muktedirlerin en önemli desteğini kaybetmeleriyle sonuçlandı. Bu, söylendiği gibi, yeni bir ekonomik gücün iktidar tarafından yaratılması değil, sadece yeni bir ekonomik güç oluşmasının önündeki engellerin kaldırılması ile gerçekleşti.
Türkiye’de yaşanan büyük değişimin sonuçlarından en büyük faydayı sağlamak için iktidarla muhalefet arasındaki polemiklerle özdeşleşen çatışma sona ermeli, herkes ortak bir hedefe, farklı yollardan da olsa, ulaşmaya hizmet etmelidir.
Şüphesiz bugün de bürokrat, asker, yargı vardır. Bu gruplardaki dönüşüm, verecekleri kararlarda, ideolojilerini ön plana çıkarmak yerine ülkenin hedefine ulaşmasını desteklemeleridir. Yani ideoloji sadece halkı bir arada tutmaya yarar, karar vericilerin bundan bağımsız olmaları ve bir satranç oyuncusu gibi hareket etmeleri gerekir.
Mesela SSCB, artık işlevi kalmayan komünist ideolojiyi, hiçbir talep ve mukavemet olmamasına rağmen, neredeyse bir gecede, yok etmiştir. Önemli olan ülkenin varlığını sürdürmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.