Yargı tartışması
DANIŞTAY dün bir açıklama yaparak Yargı’ya ilişkin tasarıyı eleştirdi. Danıştay’ın eleştirileri haklı mı, haksız mı?
Eleştiriler muhalefete göre haklıdır, iktidara göre haksızdır!
Zaten ‘analitik düşünme’ alışkanlığı zayıf bir toplumduk, siyasi kutuplaşma bizi büsbütün aşırı genellemeci, toptancı düşünmeye itti.
Danıştay kararlarını eskiden beri en çok eleştiren yazarlardan biriyim. Danıştay’ın birçok kararını ‘ideolojik’ bulurum ve eleştiririm. 1970’lerdeki “TRT kavgaları”nda da Danıştay keskin bir siyasi “taraf”tı.
Ama elbette Danıştay’ın her kararı böyle değil. “Kâr eden KİT’ler özelleştirilemez” diye karar veren, Danıştay’ın bir dairesiydi... Bunu iptal eden de Danıştay’ın Daireler Kurulu idi...
Kişiler, kurumlar ve partiler hakkındaki genel kanaatlerimiz, özel durumları ve ayrıntıları görmekten bizi alıkoymamalı.
Ak-kara değil
Bu gözle baktığımızda Danıştay’ın dün açıkladığı eleştiriler içinde yanlış bulduklarım var, doğru bulduklarım var.
İki örnek vereyim:
- Yüksek Yargı yeni daireler kurulmasına itiraz ediyor. Ben bunda hiç sakınca görmüyorum. Üstelik bu dairelerde hangi yargıçların görevlendirileceği ve dairelerin hangi tür davalara bakacağı konusunda tek yetkili yine yüksek yargı olmaya devam edecektir.
- Yargıtay’da ve Danıştay’da bir daire içinde “çift heyet” kurulması ise bu kadar basit bir konu değildir.
Tasarı Yargıtay ve Danıştay’da davalara bakan Daire’lerin “çift heyet”le çalışması imkânını getiriyor. Bu, süreci hızlandıracaktır, hükümet bu açıdan haklı gözüküyor.
Fakat madalyonun bir de öbür yüzü var: Danıştay Başkanı Mustafa Birden’in dünkü açıklamasında “çift heyet”e yönelttiği eleştiriler en azından üzerinde durulmaya değer ciddiyettedir: Aynı daire içinde içtihat aykırılıkları ortaya çıkabilir, bu da kamu hizmetlerini aksi yönlerde etkileyebilir... Bundan başka tasarıda bir köşe yazısı için fazla teknik kaçacak önemli ayrıntılar da var; İkinci Heyet başkanının belirlenmesi, Genel Kurullar için toplantı yeter sayısının değişmesi gibi...
Aceleye getirmeden
Parlamenter sistem ağır işler, bu onun zaafı değil meziyetidir. Fransız Devrimi’ne karşı İngiliz Muhafazakârlarının savunduğu bu tez, iki asırlık tecrübeyle doğrulanmıştır.
Kanun yapma konusunda ‘devrim’ iyi bir metot değildir. Kanunlar kamuoyunda, meslek çevrelerinde, parlamento komisyonlarında, hatta uzmanlık düzeyindeki alt komisyonlarda ayrıntılarıyla tartışılarak hazırlanıp yasalaştırılmalıdır.
Enver Paşa’nın “yok kanun, yap kanun” sözü bugün bir hiciv konusudur ve kanun çıkarmada aceleciliğin yanlışlığını gösterir. Tek Parti devrinde hiç tartışılmadan çıkarılan kanunlar da böyleydi.
Türkiye’de yargı sorunları yıllardır tartışılıyor, bu doğru. Ama tartışmalar çok genel düzeyde oldu. Şimdi ise teknik ayrıntıları hayati derecede önemli olan geniş bir düzelme söz konusudur.
Aslında yargılanmayı hızlandırmada Yargıtay ve Danıştay daireleri kadar önemli olan usul ve tebligat kanunlarıyla birlikte konu bütünlüklü olarak ele alınmalıydı, ama öyle yapılmadı...
Artık mevcut tasarı aceleye getirilmemeli, teknik ayrıntılar ve eleştiriler komisyonda ve genel kurulda ciddiyetle müzakere edilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.