Erdoğan isterse başkanlık olur
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye siyasetinde hiç kimsenin sahip olamadığı bir güce sahip.
Bu değerlendirmeyi elbette seçilmiş iktidarlar açısından yapıyorum.
Erdoğan, Menderes’ten de, Demirel’den de, Özal’dan da şanslı bu açıdan.
Burada karşısında Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi muhalefet ustalarının payı büyük tabii ki. Bu liderlerle kıyaslandığında, Kemal Kılıçdaroğlu bu lig için bir boy küçük kalıyor açıkçası.
Partisi erken kalkanın darbe yaptığı eski Afrika ülkeleri gibi, erken kalkan gündemi belirliyor ve bugünlerde gündemi direniş çağrısı yapanlar, Ergenekon’la dostluk ilan edenler oluşturuyor.
Erdoğan’ın şansı muhalefetin durumu aslında.
Gönlünde yatan aslan ise başkanlık sistemi ve iki partili yasama meclisi.
İki partili yasama meclisi, yeni anayasa kadar Kürt sorununun çözümü açısından önemli.
Bence Erdoğan Cumhuriyet’in 100’üncü yaşını can yakıcı bu sorunun gölgesinde kutlamak istemiyor.
Hedefi refaha kavuşmuş ve huzurlu bir Türkiye.
Bunun için Kürt sorununun çözümü yolunda adım atılması gerekiyor ve bunun MHP’li bir mecliste zor olacağına inanıyor.
MHP’nin boşaltacağı sandalyelerin AK Parti tarafından doldurulacağına ve dağınık bir görüntü veren CHP’nin daha kolay yönetileceği kanısında.
Mevcut tablo ve ekonomik büyüme böyle sürerse, bu amacına kolaylıkla ulaşabilir.
AK Parti içindeki farklı sesler yanlış değerlendirmeye sevk etmemeli çünkü bu parti son kertede hep lideri etrafında kenetlenmeye hazır.
Hele bu lider 10-15 yıllık bir iktidar vizyonu veriyorsa.
Yargı yenilenmeli
Türki ye’de yargıyla işi olup mutlu olan yok. Yargıda yaşananları duyup görüp de gurur duyan da yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye yargısının karne notunu açıkladı.
Yüz kızartıcı tablo ortada. İnsanlarımızın bırakın adil kararı, hızlı bir karar almakta yaşadıkları sıkıntı da ortada. Şimdi kalkmış, “AK Parti yargıyı ele geçirecek” diyerek reform çabalarını önlemeye çalışıyorlar. Bırakın ele geçirsin, belki düzelir.
Star ve değişim
Bütün gazetelerin orijinal Sabah’ı taklit ettiği, onun sayfa düzeni, mizanpajını benimsediği bir dönemden geçiyoruz.
Öyle ki, bir deste gazeteye baktığınızda aradaki farkı sadece logodan anlayabiliyorsunuz.
Habercilik gibi, görünüm de tek tipleşti.
Şimdi Star’daki dostlar bunu değiştirmek için kolları sıvadı.
Mustafa Karaalioğlu ve arkadaşları sıkıntılı bir dönemden geçen yazılı medyada isimlerini kalıcı hale getirecek bir değişime hazırlanıyor.
Gece gündüz çalışıyorlar açıkçası. Sonuç gayet güzel.
Büyük değişime az kaldı, bizi takip etmeye devam edin derim.
Naziler de A grubuydu
AK Parti’nin kitle desteğini küçümseyen Beyaz Türkler, sık sık bu partinin elit semtlerden aldığı oyun azlığını ve seçmen kitlesinin eğitim düzeyini örnek gösteriyorlar.
Diplomayı bir çıta olarak görüyorlar, biraz daha ileri gidip oy hakkının diplomaya bağlanmasını önerirseler de şaşmam.
Ama diploma herşey değil.
Perşembe gecesi Neve Şalom Sinagogu’nda Holocaust’u anma törenine katıldım.
Dışişleri Bakanlığı’nın isteğiyle Türkiye’de ilk kez gerçekleşen törene Ahmet Davutoğlu’nun katılmaması talihsizlik oldu.
Gecede “Holocaust”u anlatan Süzet M. Sidi’nin konuşmasını dinlerken laikçilerin bu yaklaşımı geldi aklıma.
Sidi, bu korkunç soykırımı kimyageri, tıp doktoru, mühendisi ve hukukçusu ile Alman toplumunun en eğitimli kesiminin gerçekleştirdiğini hatırlattı.
İnsanlara nefret edecekleri bir hedef gösterirseniz, eğitim düzeyinin önemi kalmaz.
Bugün Öteki’ni düşman, işgalci gösteren anlayışa bakınca gerçek tehlikeyi daha iyi anlarsınız.