Post-İslamizm ve AK Parti

Post-İslamizm ve AK Parti

Tunus ve Mısır'da yaşanan halk hareketleri, Türkiye'nin demokratik istikrarının bu bölge için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Hem yatırımcılar hem de siyasal müttefikler için otoriter rejimler çok riskli.


Toplumun katılım, özgürlük ve refah taleplerine karşılık veremeyen, baskı ve şiddet politikalarıyla sahte bir istikrar yaratan bu tür rejimler Ortadoğu'da da zorlanmaya başladı.

Bu süreçte Türkiye'nin 'model ülke' konumu yeniden gündeme taşınacak. Elbette abartmamak gerek bu söylemi, ama Türkiye'nin bölge halkları üzerindeki etkisini görmezden gelmek de yanlış. Bu etkinin temelinde de demokrasi tecrübesi, ekonomik kalkınma performansı, dünya ve bölgeyle son zamanlarda kurduğu ilişkinin niteliği var. Tarihsel ve dinsel ortak payda, şüphesiz bölge halklarını Türkiye'de olup bitenler konusunda daha duyarlı hale getiriyor, algıda seçicilik yaratıyor.

Mesele sadece Türkiye de değil; son sekiz yıldır iktidarda bulunan AK Parti de bölge siyasetinde kendi başına bir aktör. Kimliğiyle de ilgi odağı, politikalarıyla da...

Dindarlık ile demokratlığı birleştiren, ekonomik kalkınmayı sürekli kılmayı başaran ve bunu yaparken de Batı ile kavga etmeyen bir ülke profili Ortadoğu'nun eğitimli, kentli ve modern kesimleri için ilham verici. 'Siyasal İslam' ile 'otoriter rejimler' arasında sıkışıp kalan Ortadoğu halkları için 'AK Parti modeli' heyecan verici.

Daha spesifik olarak biliyoruz ki AK Parti'ye Mısır'dan Fas'a, Cezayir'e ve Tunus'a ilgi gösteren, bu partinin Türkiye tecrübesinden yararlanmak isteyen geniş bir İslamcı kesim de var. AK Parti liderlerinin ideolojik dönüşümü dikkatle izleniyor. Siyasal İslam'dan muhafazakâr-demokrat bir çizgiye evrilerek kendini değiştiren, kendini değiştirerek Türkiye'de de değişimi taşıyıcı bir aktör haline gelen AK Parti, İslamcı hareketlerin ideoloji ve stratejilerini etkiliyor.

Aslında Ortadoğu'da radikal siyasal İslam, derin bir kriz yaşıyor uzun zamandır. Ne rejimleri dönüştürebiliyor ne toplumsal talepleri siyasete taşıyabiliyor. Üstelik otoriter rejimleri 'yeniden üreten' bir işlev görüyor. Bu sıkışmışlıktan çıkmak isteyen kesimler 'post-İslamist' yeni sosyal hareketler içinde ifade ediyorlar kendilerini. Dindarlık ile haklar ve özgürlükleri birleştiren, tek bir otoritenin tartışılmaz yorumuna dayanmak yerine bireysel tercihleri ve toplumsal çoğulculuğu esas alan yeni sosyal hareketler yayılıyor. Devlet olmayı ve devlet üzerinden toplumu dönüştürmeyi hedefleyen 'siyasal İslam' yerini kısmen de olsa 'sosyal İslam'a bırakıyor, yer yer de kendisi 'sosyal İslam'a evriliyor.

Tektipleştirici, otoriter, şiddet eğilimli, tepeden inmeci ve devlet-merkezli bir İslamcılık yerine çoğulcu, bireysel tercihleri, demokratik rekabeti ve hoşgörüyü önemseyen; 'İslami devlet' yerine İslami hareketlerin de özgürce var olabileceği 'demokratik devlet'i önceleyen 'post-İslamcı' dalga Ortadoğu'da yayılıyor. En görünür oldukları ülkeler de İran, Mısır ve Mağrip ülkeleri... İşte bu dalga için AK Parti tecrübesi önemli. Ancak AK Parti'nin demokrasi vizyonunu 'dış politika'ya, özellikle de post-İslamist dönüşümün yaşandığı ülkelerle ilişkilere yansıtması beklenir.

Bölgede etkin bir siyaset izleyen bir Türkiye, değişim taleplerini desteklemekte ABD'nin gerisinde kalamaz. İlk günden Amerikan yönetimi Mübarek'e halkın taleplerini karşılayacak 'reform'lar yapması gerektiğini söyledi. Bizden hâlâ bu düzeyde bile bir tepki gelmedi. Herhalde Mübarek'in arkasında duran Suudi Kralı'nın durumuna düşmeyeceğiz.

Değişime direnen 'diktatörler'in yakın dostu olmak ne Türkiye'ye ne de AK Parti'ye değer katar. Dış politikayı kurulu düzene endekslemek 'değişen' bir dünyada bizi sıkıntıya sokar. Sıradan bir real-politik tutumdan ötesine geçmek gerek. 'Türkiye'nin en önemli yumuşak gücü, demokrasisidir' demek, ama öte yandan, bu yumuşak güce öykünen Ortadoğu halklarına arka çıkmamak, cesaret vermemek olmaz. Hele bölgedeki post-İslamcılar AK Parti'ye öykünürken....


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi