CHP'de yeni bir şey yok

CHP'de yeni bir şey yok

Atatürk Spor Salonu'nda Baykal konuşurken, gayri ihtiyarî yeni bir şeyler bekliyorsunuz. 32 kere kongre yapmış bir partinin, dayandığı uzun tarihten birçok yenilikler çıkartması mümkün. Ama nafile. Baykal, bildiğimiz, çok yakından bildiğimiz, hatta ezberlediğimiz cümleleri, yine çok yakından tanıdığımız vücut dili eşliğinde tekrarlıyor.

Türkiye'nin yaşadığı gerçeklerle, CHP'nin takılıp kaldığı gerçek dışı dünya arasındaki uçurumu, salonda yer alan şu slogan bütünüyle yansıtıyor: "Cumhuriyeti kuranlar, elbette cumhuriyete sahip çıkacaklar." Durumu özetleyen, bu slogandaki "sahip çıkma" fiilinin mümkün olan en düz okunuşu olmalı. CHP, cumhuriyet üzerinde bir mülkiyet iddiasında bulunuyor. Bu mülkiyet iddiası, CHP'yi tıpkı İş Bankası hisseleri gibi, devletin imtiyazlı ortağı yapıyor mu? çok daha önemlisi, böyle bir sahiplenme, siyaseti fiili olarak bitmez tükenmez bir rejim gerginliği içinde tutmaktan başka ne işe yarar? Bugünün CHP'lilerinden hiçbiri Cumhuriyet'in kurucusu değiller. Aslında CHP, Cumhuriyet'i kuran parti de değil. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin daha sonra Büyük Millet Meclisi'nde fırka türü bir gruplaşma içine girdiği doğru. Ama aynı derneklerden hem Birinci hem de İkinci grup ortaya çıktı. CHP ne ölçüde bağımsızlık savaşını yürüten ve Cumhuriyet'i kuran parti ise, ömrü çok kısa olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da o ölçüde kuruluş aşamasına himmet etmişti. CHP, "Cumhuriyet'i kuran parti" değil, sadece "imtiyazlı tek parti" idi. Tek parti olma imtiyazını kaybettikten, yani çok partili hayata geçtikten sonra da, bir daha bileğinin hakkıyla bu partiye iktidar nasip olmadı.

CHP, Baykal'ın konuşmasının ikinci bölümüne yerleştirdiği bildik retorikle, siyasî kimliğini rejim gerginliği üzerine oturtuyor. "Laik cumhuriyet tehdit altında" retoriği, devlet içinde güç sahiplerinin gücüne kılıf uydurmaktan başka bir işe yaramıyor. Türkiye'de laiklik tehdit altında değil. Gerçekten bir tehlike söz konusu ise, bu güç savaşları arasında paçavraya çevrilen laikliğin itibar ve anlam kaybetmesi en ciddi tehdit oluşturacak. Baykal'ın CHP'yi devlete eklemleyen bu retoriği de, aslında kendilerini savunan güç sahiplerinin sığındığı laik-cumhuriyet surlarının arkasında emin bir yer bulmaktan başka bir anlam taşımıyor.

"Atatürk Cumhuriyetinin, laik Cumhuriyetin temellerinin bozulmasına seyirci kalmak istemiyoruz. Bu çok temel bir noktadır." diyor Baykal, kurultay konuşmasında. Bu sözlerin Cumhuriyet'e de laikliğe de bir faydası var mı? Rejim üzerinden siyasî çıkar sağlama kokusu her tarafa yayılmıyor mu? CHP mi rejimi koruyor, yoksa rejim mi hiçbir pırıltısı olmayan CHP'yi ve onun liderini? Cevaplanması gereken soru bu.

"Laiklikten vazgeçemeyiz." Türkiye'nin yaşadığı kronik demagoji edebiyatının temel tezi bu. "Vazgeçelim diyen mi var?" sorusuna, pozitivizm adındaki bir felsefî inancı ve yaşam biçimini öne sürerek itiraz edenler çıkacaktır. AK Parti'nin aldığı oyları laikliğe yönelik bir tehdit olarak algılamak yerine bunun sosyolojisine ve bu oyların arkasındaki rengarenk kompozisyona bakmak bu itirazı yapanların girebilecekleri bir anlama çabası değil.

32. kez kongre yapan CHP, tarihi boyunca çok farklı ideolojik kimliklere büründü. Bunların arasında Recep Peker'in genel sekreterliğindeki faşist CHP de mevcuttur. Bugünün CHP'si, tek parti dönemi sayılmazsa öncekiler arasında özgürlükten ve halktan en uzak olan CHP. Karşımızda devlet içindeki güç sahiplerinin, imtiyazlı elitlerin iktidarını, rejim endişelerinin altına gizleyerek savunan ve kendisini her şeyin sahibi olarak gören faşizme çok yaklaşmış bir CHP duruyor. Kurultay afişlerinde belirtildiği gibi "her şey" onların. Devlet de, din de, millet de.

Nasıl olsa, "her şey"in başka sahipleri de var. Bu eski zamanlarda kalmış CHP'ye düşen tek şey, bu asıl sahiplere yakın durmaktan ibaret. Vatandaşı ikna etmeye, yenilik üretmeye, demokratik rekabete emek harcamaya ne gerek var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi