Mübarekgiller!
Şu günlerde ismiyle müsemma olmadığı vatandaşları tarafından apaçık ilan edilen Hüsnü Mübarek çok meşhur!
Hüsnü Mübarek, 1950’lerden beri süregelen Nasır, Sedat çizgisinin devamı. Darbeci albay Nasır, Arap milliyetçiliği gazını sosyalizme bandırarak bir hayli şöhret yapmıştı. İsrail karşısında onursuzca yenildi, fakat mağlubiyetini salya sümük televizyonunda ikrar ederek halkın tepesinde oturmaya devam etti. Çünkü Arap milliyetçiliği modası hâlâ revaçtaydı. Onun muakibi Enver Sedat ise, bir suikast sonucu öldürüldü. İsmi bizim Enver Paşa’dan geliyordu.
Enver, 1908 meşrutiyetinin en önemli figürlerindendi. Hürriyet, adalet müsavat sloganları İslâm dünyasında yankı buldu. Osmanlının ve onunla birlikte İslâmın yeniden güç kazanacağı sanıldı. Fakat İttihatçılar ne hürriyet, ne adalet ve ne de müsavat üzere oldular. Sokak ortasında gazeteci katlettiler, fedailerine düşmanlarını temizlettiler, eşitlik ne kelime, sulta kurdular ve kendi icraatlarını âdil, iyi ve güzel gösterecek güçlü bir propaganda mekanizması oluşturdular.
İttihatçı gelenek Türkiye’de ve bütün İslâm dünyasında neredeyse yüz yıldır hükmünü yürütüyor. Baasçılıkla İttihatçılık birbirinden tefrik edilemeyecek ikiz kardeşlerdir.
Tunus, Cezayir, Mısır, Irak... veya muadili ülkelerdeki liderlerin modelleri açıklansın açıklanmasın, Türkiye’de İttihatçı liderler ve onların takipçisi cumhuriyet liderleridir. Hüsnü Mübarek bir şahıs değildir, bir zihniyeti temsil eden semboldür. Mısır’da Hüsnü Mübarek aleyhdarlığını Türkiye’de yönetim aleyhdarlığına dönüştürmek isteyenler işin özünü gözden kaçırmaya çalışıyorlar.
Türkiye mübarekgil liderleriyle, onların arkaplan zihniyetiyle mücadeleye 1950’li yıllarda başladı. Eğer 1946’dan itibaren çok partili hayata geçilmese idi, 1950’lerde Milli Şef İnönü’ye karşı bugün Mısır’da olan tepkiler meydanlara taşacaktı.
Türkiye’ye yön veren batılı babalar açlık, kıtlık ve sefaletle boğuşan ülkenin ideolojik olarak kendini çok mühimseyen yöneticilere gerekli işaretleri verdiler. Türkiye bir karışıklıkta Sovyetler Birliği’nin kucağına düşebilirdi.
İnönü Lozan’da alıştığı yanaşık düzene uygun olarak, batılı güçlere esas duruşunu gösterdi ve demokratik sisteme geçildi.
Halk seçimini yaptı ama, arkaplanda şimdi Mübarek’in temsil ettiği zihniyet hep var oldu. Zaman zaman da hortladı, 1960, 1980 darbeleri ile 1997 28 şubat müdahalesini yaptı.
Türkiye mübarekgil zihniyetle mücadelesini 28 şubattan sonra politik mecrada sürdürüyor ve 2002’deki seçimiyle girdiği yolda bu mücadele belirli merhaleler kat etti. Cumhurbaşkanını seçti, anayasayı değiştirecek irade gösterdi, mübarekgil hukuk kurumlarını dönüştürmek için hamleler yaptı.
Bakın Türkiye’deki mübarekgil zihniyet ne düşünüyor. Eski Anayasa Mahkemesi başkanı, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olma ihtimali ortaya çıkınca, mübarekgil dernek ve vakıflar için bir rapor hazırlamış ve başörtülü eşi olan birinin cumhurbaşkanı olamayacağını, olsa bile yüce divana gönderilerek alaşağı edilebileceğini söylemiş! Hay mübarek hukuk!
Türkiye’de bürokrasinin ekseriyeti hâle mübarekgildir. Tuzu kuru sınıflar mübarekgildir. Hukuk kurumlarında mübarekgil hortlamalar her an hissediliyor. Son olarak Sincan hakimi olarak ilan edilen zat, YÖK başkanını zor duruma düşürmek için mübarekgil bir adım atmıştır.
Mübarekgil zihniyetin komik yüzünü de darbekatör Mücdat göstermektedir.
Halk aptaldır! Çünkü çok mübarek şahsiyetleri seçmemekte, mübarekgil idelolojiye göre karar vermektedir!
Hay mübarek hamsi! Balık beyniyle halkın ferasetini ölçmeye kalkıyor!
Türkçenin türkçesi!
4 şubatta Radikal’de yayınlanan bir haberden: “Bir Adli Tıp uzmanı, Foster için Michael Jackson’ın otopsisine benzer bir inceleme yaptıklarını söyledi. Detaylı incelemede uzmanlar, vücuttan aldıkları doku örneklerini çok yönlü araştırıyor. Maktulün yaşarken ki rahatsızlıkları ölmeden ne yiyip ne içtiğine kadar belirlenebiliyor. Ölüm nedeni kesine yakın bir oranda ortaya konuyor.”
Buradaki “ki”nin ayrı yazılmayacağını ilk öğretimden beri öğreniyoruz, fakat iş sırasında aklımıza gelmiyor! Osmanlıca bilmemenin dilde meydana getirdiği hasarlar artıyor. Defne “maktul” ise, onu kim katletti? Muhabirin “mevta” yani ölü demek istediği aşikâr. “Osmanlıca”yı liselere ders olarak koymadan önce, muhabirlere mecbur etmeli!
Star’da Mustafa Karaalioğlu’nun Bişkek’ten bildirdiği haberde Başbakan Erdoğan’a “çapan” giydirildiği belirtiliyor ve parantez içinde (çepken) deniliyor. Çepken bilindiği gibi, vücudun üst kısmına giyilen ve yeleğe benzeyen bir giyecektir. Çapan’ın dilimizdeki muadili ise “kaftan”dır. Her iki kelime de farsça “haftan”dan alınmış olmalı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.