Tecellisine İhanet Edilen Rüya
Din adamlarının irşad ve vaazlarıyla İstiklâl Savaşı’nın din ü millet cihadına dönüştüğü tartışılmaz bir tarihî gerçektir. Millet üstündeki manevî tesiri bakımından din adamlarının içinde fonksiyonel olanlardan biri de Libyalı Şeyh Senusi’dir.
Millî Mücadele’nin başladığı yıllarda Türkiye’nin özellikle Güney ve Doğu bölgelerinde diken üstünde duran milletdaşlarımıza Şeyh Senusi şehir şehir dolaşarak M. Kemal ve Ankara Hükümeti lehine vaazlar verir.
M. Kemal, Millî Mücadele sırasında liderliğini millet nezdinde pekiştirmek için birçok din adamıyla diyalog kurduğu gibi, Şeyh Senusi’nin dinî otoritesini kullanarak “Hz. Peygamberin ruhaniyetinin M. Kemal Paşa ile olduğu” fikrini Anadolu’da yaymaya çalışır.
Bu faaliyetin şahitlerinden tarihçi Prof. Dr. Cahit Tanyol’u dinleyelim:
“Gaziantep’te o zaman ilkokulun ihtiyat sınıfındayım. Bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. Din dersleri muallimi Hafız Halil Efendi’nin konuşacağını söylediler. Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil Efendi kürsüye çıktı. Titrek ve fakat heyecanlı bir sesle: ‘Din kardeşlerim, sizi Şeyh Senusi Hazretlerinin bir müjdesi için buraya topladım’ dedi ve şu olayı anlattı. ‘Şeyh Senusi Hazretleri bir gece Peygamberimizi rüyasında görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol elini uzatmış. Buna şaşıran ve mahzun olan şeyh Senusi, Peygambere: ‘Ya Resulullah niçin sağ elinizi vermediniz?’ diye sual edince şu cevabı almış: ‘Sağ elimi Ankara’da Mustafa Kemal’e uzattım.’ Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendi’nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. Gözleri dolu doluydu, konuşması kalabalığı elektriklemişti. Birden gür ve imanlı bir sesle: ‘Ey ahali, Mustafa Kemal muzaffer olacak, Peygamber Efendimizin sağ eli onun elindedir. Buna iman edin’ diye haykırdı ve kürsüden indi. Sonradan öğrendiğime bu rüyayı camide de va’az etmiş ve imanlı tefsirlerle tamamlamış. Bu basit rüya belki bugün için önemli bir olay değildir. Fakat o günün toplum psikolojisi bakımından paha biçilmez bir kıymetti” (Yakın Dönem Halkçılık ve Atatürk, Cezmi Eraslan, s. 161).
Şeyh Senusi, rüyalarında son derece samimi ve imanlı bir mürşittir. Bir defasında Millî Mücadele’nin zaferle biteceğini rüyasında görür ve bu müjdeyi M. Kemal’e verir.
Zafer kazanıldığında Diyarbakır’da Ankara Hükümeti lehine vaazlarıyla faaliyette olan Şeyh Senusi, M. Kemal’e bir telgraf çekerek “Biz bir tek kişi gibiyiz. Düşmanın mağlup olup hezimete uğradığını evvelce rüyamda görmüş, bunun müjdesini zât-ı devletlerine arz etmiştim. Cenâb-ı Hakk’a hamd ve şükür olsun ki bu rüya aynen gerçekleşti. Sevincimden secde-i şükrana kapandım...” diyor (Ama Hangi Atatürk, Taha Akyol, s. 195).
M. Kemal’in Millî Mücadele sırasında gördüğü ve din adamlarınca görülen rüyalara inanma tarzının bütünüyle dinî ölçülere bağlı olmayan bir nevi psikolojik güç kazanma hâlleri olduğu savaş bittikten sonra İslâm’la ilgili fikirlerinden ve dine pozitivist bakışından anlaşılmaktadır.
Onun rüya psikolojisine dair Halide Edip Adıvar’ın anlattıkları bu iddiamızı teyit ediyor: “...Kehanete, bilhassa rüyaya çok inanırdı. Yazıhanesinin arkasında, bilmem hangi bir hoca veya kâhin tarafından yazılmış, yeşil zemin üzerinde, Arapça acayip yazılar vardı. Her sabah çevresindekilere o gece rüya görüp görmediklerini sorardı. Kurnazlar da tabii onun başarısını belirten rüyalar anlatırlardı” ( H. Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 131).
Birkaç yıl sonra mânasını inkâr ettiği ve hakikatine sâdık kalmadığı bir başka rüya daha var. İstiklâl savaşı sırasında Sakarya Cephesinde durum netamelidir. Meclisin Kayseri’ye tanışması dahi gündeme gelir. M. Kemal, yanındaki görevli çavuşa “acele Fevzi Paşayı (Çakmak) telefonla ara, hemen gelsin” der.
Fevzi Paşa gelince ona bir kağıt ve kalem uzatıp “bugün gördüğün rüyaları yaz ve bana ver” dedikten sonra kendisi de gördüğü rüyayı yazar ve okuması için uzatır. Fevzi Paşa da kendi yazdığını ona uzatır. İkisi de okuyunca birbirlerine bakıp sevinçle tebessüm ederler.
İki kağıtta da yazılı olanlar aynen şöyledir: Hz. Peygamber Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli’ye diyor ki: “Mustafa’ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak” (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürtaş, s. 160-161. İst. 1998).
RÜYALARIN İNKÂR VE SONRA DA İNFAZ EDİLMESİ
Bu rüyalarla dindar paşalar ve millet nezdinde manevî karizmasını artıran M. Kemal birkaç yıl sonra İslâmî değerleri “irtica” sayacak, dinî müesseseleri Batıcı devrimler uğruna ilga edecek, rüyasında kendisine “Mustafa korkmasın, zafer onların olacak” diyen Hz. Peygamberimizin Kur’an’ı kendi düşünceleriyle yazdığına, vahye inanmadığına ve Allah kavramını toplumun var ettiğine dair el yazısıyla materyalizm kokan yazılar yazacaktır.
Öyle ki, kendisinin “önder”olarak hep başarısının söylenmesi ve bilinmesi psikolojisini pekiştirmek için etrafındakilere “bugün rüya gördünüz mü” diye soruyor.
Sık sık “rüyanızda vatan-ı İslâmiyenin mücahedesi hakkında bir şey gördünüz mü?” diyerek savaşın akıbetini öğrenmeye ve millet üzerindeki tesirini artırmaya çalışıyor.
Daha sonra Kemalist taraftarlarca yüceltilen çeşitli siret ve sûretlerde efsaneleştirilen, sahtelikler ve yalanlar üzerine kurulu dindar ve İslâm’a saygılı bir M. Kemal portresi oluşturulduğu malûmdur.
Anlaşılması gereken soru şudur: Din adamlarının rüya ve irşatlarıyla moral bulmuş, onlardan manevî yardım görmüş M. Kemal’in Millî Mücadele bittikten birkaç yıl sonra bu rüyaların hakikatine ve mânasına niçin sâdık kalmadığıdır?
O yıllarda “fizikî güçten daha güçlü olan o rüyaların” mânası üzere, millet istiklâl Savaşı’na inanarak katılmış, din adamlarının “Peygamberimizin ruhaniyeti M. Kemal Paşa ile beraberdir” dedikleri için “önderleriyle” yekvücut olmuşlardır.
Savaş şartlarında, millet üzerinde din âlimlerinin gördüğü rüyaların askerî emirlerden daha tesirli olabileceğini kabul etmek hiç de abes değildir.
O RÜYALARIN MİLLÎ MÜCADELEDEKİ HAKKI NASIL ÖDEŞİLECEK?
Milletin inandığı rüyaların Millî Mücadele’den sonra hiç mi değeri yoktu? Alay mı edilmişti bu rüyaları gören ve inananlarla?
Bu rüyaları ağlayarak anlatan hocaların hakkı nasıl ödeşilecek? “Kalbimiz ve imanımızla M. Kemal Paşa ile beraberiz” diyen ve sonra aldatılan milletin gönlü nasıl doğrulacak?
O rüyaları gören ve dinleyen insanların söz konusu önder üstündeki manevî hakları ne olacak? Bu rüyalarda görülen “Millî Mücadele’nin önderi” bu rüyaların mâna ve hakikatine sâdık kalmadığından dolayı nasıl hatırlanacak?
Millet, “Ey Hz. Peygamberin rüyasında görülen önder! Niçin o rüyanın hakikatinden koptun, bize ağyar ve düşman bir zihniyete büründün?” diye sorarsa nasıl cevap verilecek?
O rüyaların sahipleri bir paçavra gibi ezilip “cumhuriyet aleyhtarı ve irticacı” damgasıyla İstiklâl Mahkemeleri’nde infaz edilirken, birkaç yıl önce o rüya sahiplerine inandığını söyleyen önderin yüreği yanında mıydı acaba?
Millî Mücadele’nin başarısında ve ilk Meclisin üstünde bu rüyaların hakkı yok mudur? İstiklâl Savaşından üç-dört yıl sonra Kemalist Cumhuriyet adını alarak bu mübarek rüyaların mâna ve hakikatini inkâr eden bir tavrın adına ne denilir?
Milletin cihat şuuru kazanmasına önemli faydası olan bu rüyaların yaslandığı İslâm’ı redd-i miras eden Kemalist devrimlerin hızlanmasından sonra aldatıldığını anlayan Şeyh Senusi acaba neler düşünmüştür? Onun yüreğinin nasıl kanadığını anlayabilir mi aldatan Kemalist önderler?
Okulda ve câmide imanlı yüreğiyle hıçkırarak “M. Kemal’in ruhaniyeti Peygamberimizle beraberdir” diyen ve sonra aldatılan Gaziantepli Hafız Halil Efendi’nin hüzünlü yüreğinden kimler af dileyecek?
Millî Mücadele’den birkaç yıl sonra Batıcı devrimlerle rüyaları ve duaları katledilen mazlum ve mazrur milletin bir gün gelir ki âh’ı tutmaz mıdır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.