Kısa olsun dili güzel olsun
Beyinlere yerleşmiş ön yargılar değişmedikçe anayasanın ve yasaların değişmesi çok fazla anlam ifade etmiyor.
Danıştay'ın ALES yönetmeliğinin yürürlüğünü durdurması bu gerçeğin en son delilidir.
Anayasanın 125. maddesinde yapılan son değişiklik (ve referandum) ile yargının yerindelik denetimi yapamayacağı hususu netlik kazandığı halde Danıştay yerindelik denetimi yapmaktan kendini alamadı.
Değiştirilmesin demek istemiyorum. Beyinlerde değişiklik olmadıkça hukukun üstünlüğüne geçişin zorluğuna işaret etmek istiyorum sadece. Bu önyargılı beyinlerin kullanımına müsait anayasa ve yasalar onları daha cesur kıldığı için değişmesinden veya ıslah edilmesinden başka yol yok.
82 anayasası yapılan değişikliklerle her ne kadar yamalı bohçaya dönmüşse de genel mantığı itibariyle militer yapısını koruduğu müsellemdir.
Herkes değiştirilmesinden yana. Karşı çıkan yok. Ama kimin değiştireceği hususunda da de kimse anlaşamıyor.
Oysa değiştirme yetkisine sahip merci belli.
Anayasa'yı değiştirme yetkisi anayasaya göre Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.
İşte bu yetki birilerini rahatsız ediyor.
O birileri halk desteği olmayan ama kendilerini devletin sahibi ve milletin efendisi zanneden zümredir.
Ne hikmetse millet bu zümreye iktidar yetkisi vermediği halde kendilerini milletin yegane temsilcisi ve kurtarıcısı zannediyorlar. Oysa 5 ay sonra tekrar milletin huzuruna çıkılacak, oy istenecek, TBMM yeniden teşekkül edecek. Herkes halkın kime ne destek verdiğini görecek.
TBMM'nin 24. dönemi başbakanın vaat ettiği üzere yeni anayasanın şekilleneceği dönem olacak. Aslında 2007 seçimlerinin hemen sonrasında yeni bir anayasa çalışması başlamış, taslak hazırlanmış ancak mecliste çoğunluğu bulanan iktidar partisi aleyhine açılan kapatma davası sebebiyle askıya alınmıştı.
2011 Haziran seçimlerinden sonra en çok konuşacağımız ve tartışacağımız konuların başında yeni anayasa geliyor.
Bunu gören kimi çevreler şimdiden ilk dört maddeye dokunulmamalıdır diyerek kendilerince tedbir alıyorlar.
Oysa yeni anayasa yapılırken her şeyden önce anayasa mantığının değişmesi lazım. Onun için de hem ilk dört maddesi hem de özellikle başlangıç kısmı değişmek zorundadır.
Demokrasiden taviz verilmesinden yana değilim. Lakin bu anayasanın başlangıç kısmı ve mantığı orada durdukça çağdaş demokrasi çıtasını yakalamak asla mümkün olmaz.
Çünkü anayasanın başlangıç kısmı 'yüce devlet', 'ölümsüz önder' gibi kutsal üreten; 'Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları' gibi çağdaş demokrasilerle bağdaşmayacak biçimde ideoloji dayatan ve tenakuzlarla dolu ayrıca Türkçesi bozuk bir metindir.
Yeni anayasanın çağdaş demokrasi standardını yakalaması için her türlü ideolojiden, kutsallardan ve tabulardan arınmış olması gerekir. Ferdi önceleyen ve vatandaşların tamamını kucaklayan bir anayasa olması lazım. Mümkün mertebe kısa tutulmalı ve dili mutlaka hem rahat anlaşılan hem de rahat okunabilen bir Türkçe ile yazılmalıdır.
Türkiye'nin en hassas gündeminin başında laiklik geliyor. Demokrasi laikliği içerdiği için anayasaya laiklik ifadesini koymanın bir anlamı yok. Nitemi Fransa dışında laikliği anayasasına koyan çağdaş bir ülke de yok. Doğru olan koymamaktır. Ama ülkedeki laikçiler laikliğin elden gittiği vehmine kapılacaklarından büyük ihtimalle laiklik anayasada yer alacak. Doğru olan almamasıdır. Ama eğer alacaksa mutlaka tartışmalara son verecek şekilde açık ve net olarak laikliğin tarif edilmesi şarttır.
Kısaca yeni anayasanın insanı önceleyen, ülkenin bütününü kucaklayan, ideolojiden arındırılmış, çağdaş demokrasi ilkelerine uygun, kısa ve güzel bir Türkçe ile hazırlanmasını temenni ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.