Dünün “rol model” kadınları, bugün “çal model!”
Hemen herkes kabul eder ki; “kadın”lar, bir erkeği “vezir” de yapar, “rezil” de... Onun için derler ya; “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır!”
Tabiî, “başarısız” bir erkeğin arkasında da “kadın” vardır... Ama, nasıl bir kadın?.. Elbette “ihtiraslı” bir kadın!.. Kendi ihtiraslarını, erkeğinin önünde gören bir kadın, “kocasının mahvına” sebep olur... Daha dünyadayken, “cehennem hayatı” yaşatır ona!..
Bunun örnekleri çok!.
Bugün, cezaevinde yatan “mafya babaları”nın, “rütbe”leri sökülüp “er”liğe düşürülen “amiral ve general”lerin, “ülkelerini terketmek” zorunda kalan, ya da “yönetimden alaşağı” edilen “devlet başkanları”nın çoğu, “kaprisli kadınlar” yüzünden bu duruma düşmüşlerdir!..
İşte, Zeynel Abidin Bin Ali örneği...
BİR CİN, BİN ALİ’YE DER Kİ!
Ben, hep şuna inanmışımdır:
Bir insan veya bir ülke; eğer “baskı ve zulmün zirvesinde” ise, orada mutlaka “gizlenen bir şeyler” vardır!.. Mutlaka, “bir şeyler örtbas edilmek” ve “yolsuzlukların üzerine kalın bir şal örtülmek” isteniyor demektir!..
“Laikçi diktatör Zeynel Abidin Bin Ali”nin Tunus’unda da “yolsuzluk” dizboyu idi...
O kadar dizboyu idi ki; “fıkra”lara bile konu olmuştu... Fransız Le Monde gazetesinde yayınlanan bir fıkra yıllardır Tunus’ta dilden dile dolaşıyordu...
Bu fıkrayı, Tunuslular, gözlerinden yaşlar gelecek kadar, kahkahalarla anlatıyorlardı birbirlerine...
Efendim, fıkra şöyleydi:
Bir gün; Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin karşısına, aniden bir “cin” çıkar...
“Dile benden ne dilersen” deyip, devam eder:
“Yalnız; şöyle iyi bir şey iste.”
Bin Ali, hemen söyler isteğini:
“Şu anda oturduğum Kartaca Sarayı ile Arjantin’deki çiftliğimi doğrudan birbirine bağlayan bir otoyol yap!”
“Bin”in bu isteği karşısında “Cin”in canı pek fena sıkılır...
“Biraz zor!” itirafında bulunur ve “başka bir dilekte” bulunmasını ister.
Bin Ali, diğer dileğini aktarır:
“Başta eşim olmak üzere; aile fertlerimi sakinleştir!.. Onları; yeterince yediklerine, ülkeyi gereğinden fazla soyduklarına ikna et!.. De ki onlara; bu yemeye son vermezseniz, bu hortumlamayı durdurmazsanız, Bin Ali’nin burnundan fitil fitil getirecekler!.. Söyle onlara, son versinler bu malı götürme işlerine!”
Cin; bir an düşünür... Başını kaşır...
Bu isteği yerine getirmesi, ötekinden çok daha zordur.
Şöyle der:
“Şu senin otoyolu; iki şeritli mi yapayım, yoksa dört şeritli mi?”
Aynen fıkradaki gibi;
Bin Ali’nin başını yiyen, aslında “eşi” ve “aile fertleri”dir!.. Zeynel Abidin’i “diktatör” yapan; biraz da, onların “bitmek-tükenmek bilmeyen hırsları ve hırsızlıkları”dır!..
Ne yapsın adam;
“Eşinin ve ailesinin yolsuzluklarını örtmek” için, ülkedeki kadınların başlarından “örtülerini” çıkartıp, “yolsuzluk”ların, “hırsızlık”ların ve “hortum”ların üstünü örtmeye çalıştı.
Başaramadı tabiî!..
Zira, o “yolsuzluk”ları örtmek için ne “örtü” yeterdi, ne de “şal!”
Sonunda kaçtı!.. Terketti ülkesini!..
Giderken de;
Fransız gazetesi Le Monde’un iddiasına göre, yanında “1.5 ton altın” götürdü!..
TSUNAMİ DEĞİL, TUNUSAMİ!
Ardından Mısır karıştı... “Tunus halkı”nın ardından “Mısır halkı” döküldü meydanlara.
Buna “tsunami” mi denir,
Yoksa “Tunusami” mi?..
Halk ayaklanması ilk önce “Tunus”ta başladığına ve bölgede dalga dalga yayılıp, “diktatör”leri tehdit ettiğine göre, herhalde “Tunusami” demek daha doğru olacaktır.
Malûm, “Tunusami Dalgası” Mısır’ı tehdit etmeye başlayınca; Mısır’ı 30 yıldır “demir yumruk”la yöneten Hüsnü Mübarek, oyun üzerine oyun çevirmeye başladı... Önceki gece, Türkiye saatiyle 23.00’te televizyona çıkıp, “Yetkilerimin çoğunu yardımcım Ömer Süleyman’a devrediyorum” dedi... O konuşmasında; “Ölünceye kadar Mısır’ı terketmeyeceğini” de açıkladı...
Ne var ki;
Dün gelen haberlerde, Mübarek’in “Kahire’yi terkettiği” bildiriliyordu... Kahire’yi mi terketti, yoksa Mısır’ı mı, orası henüz belli değil ama, belli olan şu:
Mübarek, “halk ayaklanması”na pes edip, “istifa” ettiğini açıkladı...
“Yetki”lerini de “ordu”ya devretti!..
Bu gösterilerin sonunda, Mübarek’in “istifa” etmek ve “yetkilerini devretmek”ten başka çaresi yoktu... Mübarek’in “Kahire’yi terketmesi” kaçınılmazdı...
Ama, ondan da önce;
Eşi Suzan Mübarek terketti Mısır’ı!..
Hem de, “ailesiyle” birlikte!..
Hem de, “97 bavul”la!..
Halkın malını çalıp, bavullara doldurdu ve kaçtı!..
BİR ZAMANLAR “ROL MODEL”DİLER!..
Hani, derler ya; “Batan gemiyi ilk önce fareler terkeder”miş!.. “Fareler”in tek özelliği, “kemirgen” olmalarıdır!.. İşte, Tunus ve Mısır’ı ilk terkedenler de, “dişi kemirgenler” oldu!..
Oysa; gerek Zeynel Abidin bin Ali’nin eşi Leyla bin Ali, gerek Hüsnü Mübarek’in eşi Suzan Mübarek, bir zamanlar “çağdaş kadınların sembolleri”ydi!..
Öyle ya;
Onların “başları açık”tı!..
“Gelişmişlik” ve “çağdaşlaşma” gibi kavramları “başörtüsü” üzerinden değerlendirmek gibi bir “saplantı”ları olan bizim “medyatör”ler, Leyla ve Suzan gibi kadınları “rol model” gösterip; Türkiye’deki Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan ve milletvekili eşlerinin “başörtülü” oluşlarına gönderme yapıp; “Türkiye Araplaşıyor mu?” paranoyasına kapılmıştı!.. Emine Erdoğan veya Hayrünnisa Gül’ün fotoğrafı ile Esma Esad’ın fotoğraflarını yayınlayıp; “Hangisi Türk?” diye başlık atmışlardı!..
Hatta;
“Tam sayfa haberler” yapmışlardı;
“Onlar açıldı, biz kapandık!”
“Övgü dolu yazılar” yazıldı onlar için!
“İmrendiğim İslâm leydileri!” dediler.
Tek tek yazdılar;
“İmrendikleri” ve “rol model” gösterdikleri kadınların isimlerini;
¥ Ürdün; Kraliçe Nur’dan sonra gelen 32 yaşındaki zarif Rania’yı çabuk benimsedi.
¥ Libya’da, Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin eşi Safiye Farkaş Albrassi ile kızı Ayşe de modern bir giyim tarzını benimsiyor.
¥ Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in eşi Begüm Sehba Müşerref de ülkenin yerel giysileri içinde modern bir kadın görünümünde.
¥ Malezya’da Mahathir Muhammed’in eşi Siti Hasmah Ali modern görünümüyle dikkat çekiyor.
¥ Fas Kralı 6. Muhammed’in eşi Selma, kızıl saçlarının güzelliğiyle dikkat çekiyor. Fas Kralı, eşinin fotoğraflarının çekilmesine izin vererek Fas’ta modernliğin ilk işaretini verdi.
¥ Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in eşi Suzan Mübarek, zevkli takıları ve modern giyimiyle Arap dünyasının genç first lady’leriyle yarışıyor.
¥ Bangladeş Başbakanı Begüm Halide Ziya da, İslam dünyasının başı açık kadın liderlerinden. Ancak aynı eski Pakistan Başbakanı Benazir Butto gibi yerel giysilerinin bir parçası olarak topuzunun üstünden sarkan bir tülle başını süslüyor. Ancak İslâmi bir kapanma söz konusu değil.
MODERNLİK, HIRSIZLIK MI?
Bu isimleri tek tek verdiler ve arkasından da eklediler: “Müslüman ülkelerde başı açık first leydiler dikkat çekerken, Türkiye’de tam tersi bir manzara var... AK Parti Hükümeti’nde yer alan 24 Bakan’dan 15’inin eşi türban takıyor!.. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç’ın eşleri de türbanlı!..”
Bu haberler, 2002’den bu yana sık sık yapıldı... Manşet ve sürmanşetlerinde “bir tek başörtülü kadın fotoğrafı yayınlamayan”, sadece ve sadece “örtülü iken başını açan” kadınların fotoğraflarına yer veren gazeteler, “son gelişmeler” üzerine ne düşünüyorlar acaba?.
Öyle ya;
“Rol model!.. Zarif!.. Modern!.. Çağdaş!.. Zevkli!.. Çekici!” olarak övüp, “örnek” gösterdikleri bu kadınların kimi ülkesinden kaçmak zorunda kaldı, kimi de kaçmanın eşiğinde!..
Hepsi, “yolsuzluk”larla anılır oldu!.. Kaçarken de, “hırsızlık” yaptılar... Kimi “97 bavul dolusu takı ve eşya”yla kaçtı, kimi de “1.5 ton altın”la!..
“Tesettürlü kadınlar”ın başlarından çıkardıkları “örtü”leri de, herhalde “hırsızlıklarını örtmek” için kullandılar!..
Uzun lâfın kısası;
Dün, onlar “rol model”di!..
Bugün ise “çal model” oldular!..
Umarım, “karteloz”lar bir ders alır!..
Çünkü “başörtülü”ler hâlâ yerlerinde, bir yere kaçtıkları da yok!..
Anlayana sivrisinek saz!..
=============
Fitil, Davos’ta ateşlendi
Davos’taki “One Minute” çıkışından sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’a yüklenip, bu çıkışın Türkiye’yi olumsuz etkileyeceğini söyleyenler, fena halde çuvallamışlardı... Çünkü, o çıkıştan sonra Türkiye’nin itibarı arttı, “örnek ülke” oldu!..
Mısır’daki “halk ayaklanması” üzerine Hüsnü Mübarek’e çağrıda bulunup; “Halkın sesini dinle” diyen, açıkçası “istifa” etmesini isteyen Erdoğan, yine “hedef tahtası”na oturtulmuştu... “Bu ne biçim dış politika?” diyorlardı; “Ya Mübarek gitmezse?!?.. O zaman Türk-Mısır ilişkileri ne olur?”
Erdoğan, gerçekten de “risk” almıştı... Ama, “liderlik” dediğin, zaten “risk” almayı gerektirmiyor muydu?.. İşte Erdoğan o riski aldı ve “git” dedi Mübarek’e... Günlerce direndi Mübarek... Ama sonunda “gitmek” zorunda kaldı...
Erdoğan, yine “haklı” çıktı... “Türkiye’nin ekseninin kaydığını” iddia edenler bir defa daha gördüler ki; Türkiye, “ekseni kayan” değil, “eksen kaydıran” bir ülkedir!..
Kabul etmek gerekir ki; Tunus’ta despot Bin Ali’yi, Mısır’da diktatör Mübarek’i götüren, “Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı”dır!.. Erdoğan; bir “parti lideri” değil, artık “dünya lideri”dir!.. Çünkü Erdoğan; “özgürlük” isteyen “ezilen halklar” için, bir “rol model”dir!..
Bunu, inşaallah bir gün CHP de anlar!..