Ah Kıbrısım, Kıbrısım!
1960’lı yıllarda, Ankara’da Cebeci Ortaokuluna yeni bir coğrafya öğretmeni geliyor. Adı değilse de soyadı bir tuhaf: Melahat Konnolu.
Coğrafya öğretmeni ama, hayli cerbezeli. Çocukları avucunun içine almasını biliyor.
Kıbrıs meselesi 1950’lerde başlamış, 1960’la devretmiş. Melahat hanım, Kıbrıslı. Kendi anlattıklarına göre, Kıbrıs’ta lise öğrencilerini İngilizlere karşı tahrik ettiği için memleketini terk etmek zorunda kalmış.
Coğrafya dersinde bize bir Kıbrıs şarkısı öğretiyor:
Kıbrıs bir ada mıdır/Cennetten parça mıdır
Kıbrısın güzel kızı/Yanakları kırmızı
Akdenizin yıldızı/Ah Kıbrıs’ım Kıbrıs’ım...
Daha fazlası hatırımda kalmamış.
Bu şarkıyı, erkek sesine yakın bir kadın sesiyle, onun teknik bir kelimesi var hatırıma gelmiyor, söylüyor. Şan dersleri almış. Yani sesi bayağı terbiye görmüş...
Kıbrıs’ın Türkiye’nin gündemine girmesi ihtimali Lozan’da her şeyi en iyi şekilde halletmiş olduğumuz için Cumhuriyet kafasında hiç yoktu! Nitekim konu kamuoyuna mal olmaya başladığı günlerde Türkiye’nin hariciye vekili, hem de anlı şanlı Fuat Köprülü, Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi olmadığını kolaylıkla söyleyivermişti.
Kıbrıs meselesi yoktu, çünkü nihai olarak Lozan’da İngilizlere verilmişti. Kıbrıs’ın İngilizlere aidiyeti kesinlik kazandıktan sonra, oradaki Türklere Türkiye’ye göçmek imkanı tanınmıştı. Zaten daha önce de, 1876-77 Osmanlı Rus savaşından sonra İngilizlerin kontrolüne geçen adadan bir hayli göç olmuştu. Birinci Dünya savaşında İngilizler ilhak ettiklerini açıkladıktan sonra da. Lozan son bir göç dalgası meydana getirdi.
Anlaşıldığı kadarıyla, dini -milli hassasiyeti olanlar göçüyordu. Kalanların çoğu bunu dert etmeyenlerdi!
1930’larda Kıbrıslılar ne yapıp ettiler Musafa Kemal Paşa ile görüştüler. Paşa’nın sözü de kesindi: “Ne işiniz var orada, anavatana gelin!” İngilizlerle anlaşma bunu gerektiriyordu!
Anlayacağınız, Kıbrıs’ı mesele edinmek hem Lozan’da belirlenen Türk dış siyasetine aykırı, hem de atatürkçülüğe!
1950’lerde bu aykırılıklara rağmen Türkiye Kıbrısı mesele edindi. Denilir ki, adada önemli üsleri bulunan İngilizler, Kıbrıs’ı tek başına Rumlara bırakmak istemedi. İki toplum arasında çatışma zemini hazırlayarak kendisini güçlü hale getirdi...
Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgilenmesi, dış siyasetini değişime zorladı. Mütefiklerinin ağzının içine bakan Türkiye Kıbrıs meselesi yüzünden değişim geçirdi. Kıbrıs romantizmi 1950’lerde yükseldi, altmışlarda yükselişini sürdürdü. 1964 kanlı Noel katliamı, Rumların Türkler hakkında hiç de iyi şeyler düşünmediğini gösterdi.
Türkiye müdahaleye niyetlendi, fakat ABD başkanı Johnson, NATO silahlarının Kıbrıs’ta kullanılamayacağını hatırlattı. Lozan Kahramanı İsmet Paşa: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye bu dünyada yerini alır” diye mırıldandı. Sadece mırıldandı!
Kıbrıs’a çıkarma yapmak isteyen Türk ordusu, elinde bir tek çıkarma gemisi bulunmadığını, silah ve donanımının yetersiz olduğunu fark etti! O sıralar başkent Ankara’da ateşli Kıbrıs gösterileri yapılıyor, gençler barikatları devirip Genelkurmay’ın önüne doğru yürüyordu. Bir barikatin önünde Kıbrıslı kızların “bizi gavurlara mı bırakacasınız!” diye bağırdığını hatırlıyorum.
Türkiye, Kıbrıs’ta Türklerin sıkıştırıldığı alanlardaki varlığını sürdürmesi için elinden geleni yaptı. O sıralar çok sayıda Kıbrıslı öğrenci Türkiye’ye öğrenim için getirilirdi. Her türlü ihtiyaçları karşılanan öğrenciler, her ne hikmetse, ne milliyetçi, ne de dindar olurlardı! Oysa Rumların mücadelesinde kilise hâlâ da merkezi yeri işgal etmektedir.
Bir Kıbrıslı kızcağız, “ben Lefkoşe’deki evimizde Selimiye camiinde okunan ezanla uyanırdım. Öğle ezanıyla yani” diyerek dine karşı istihzasını ifade etmişti.
Kıbrıs Atatürkçülüğün tam başarıya ulaştığı bir coğrafya! Laiklik burada tam Atatürkçülerin istediği kıvamda. Bir tek bile imam hatip okulu açılmamış. Her yaz Kıbrıs’tan Kur’an kurslarının basılma haberleri gelir.
Kur’an kurslarını basan sendikacılarla, şu sıralar meydanları doldurup Türkiye aleyhtarı galiz ifadeler kullananların aynı kişiler olduğundan şüphe edilebilir mi?
Bu meydanlarda Türkiye aleyhdarı sloganlar atanların Rumlarla kadeh arkadaşlığı var, hayat tarzları aynılığı var. Tabii ki, kiliseye kadar! (Devam edeceğiz)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.