Sanki ikinci 28 Şubat... Hep aynı film!
Başkalarına “değişim” tavsiyesinde, daha doğrusu “dayatma”sında bulunanlara bakıyorum da, kendileri, merhum Mustafa Taşar’ın dediği gibi, “bıraktığımız yerde otlamaya devam ediyor”lar!.. Ne değişiyorlar, ne de değişmeye dair bir niyet ve emare gösteriyorlar... “Kırık plâk” gibi hep aynı dönüş, hep aynı nakarat!.. Bir milim farklılık, bir milim ilerleme yok!.. Oysa “dünya” değişiyor, “şartlar” değişiyor!.. Biraz da sen değiş, birader!.. Ama hayır, onların değişmeye ve dünyaya ayak uydurmaya hiç niyetleri yok... Güya “ilerici” geçinirler, güya “devrimci”dirler!.. Ama, bakıyorsunuz; “avara kasnak” ve “dolap beygiri” gibi, oldukları yerde dönüp duruyorlar... Sanki “saat”leri durmuş, “kafa”ları donmuş!..
Şu son gelişmelere bakıyorum da, “çevirdikleri filmler” hep aynı!.. “Senaryo”lar aynı!.. “Taktik”ler, “tezgâh”lar ve “strateji”ler hep aynı..
Hani, hep; “Biz bu filmi görmüştük” deriz ya, tam da, bu tür bir “aynı”lık!
Aynı film, aynı senaryo!.
“28 Şubat süreci”nde hangi “senaryo”yu yazmışlar, hangi “film”i oynatmışlarsa, “bugün” yaptıklarının da hiçbir farkı yok!..
AK PARTİ’Yİ BöLME TAKTİĞİ!
Evet, “28 Şubat filmi”ni tekrar vizyona soktular!.. Tabiî, “aktör”leri değiştirerek!..
Ne yapmışlardı “28 Şubat”ta?..
“Refah Partisi’ni bölmeye” çalışmışlardı... Bunu başaramayınca DYP’ye yönelmişler ve onu bölüp, “ayrı bir parti” kurdurmuşlardı!..
Peki, “bugün” yapmaya çalıştıkları ne?..
Hele bakın “manzara”ya!..
Bir zamanlar “AK Parti’nin ağır toplarından biri” olan Abdüllatif Şener, kartel gazetelerinin manşetlerinde!..
Konuşturuyorlar Şener’i;
“Siyasetteki boşluğu yeni bir siyasi oluşumun dolduracağına inanıyorum... Bu ortamı oluşturmaya çalışıyorum... Halkın desteğini sağlamaya yönelik bir çaba içinde olmadığım söylenemez!.. Mevcut siyasi partilere bir ilave olarak, yeni bir güç merkezinin oluşabileceğini düşünüyorum!”
öyle sanıyorum ki;
7 Ocak 1997’de Hüsamettin Cindoruk’a kurdurdukları gibi, bu defa da Abdüllatif Şener’e “yeni bir parti” kurdurmaya çalışıyorlar!..
Peki, amaç ne?..
“AK Parti’yi bölmek!”
Bir yandan Şener’le AK Parti’yi bölmeye çalışırlarken, bir yandan da partililere yönelik “yıpratma” çabalarına hız verilmiş durumda!..
“28 Şubat süreci”nde, bu işi, “adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutan”ın ağzıyla yaparlardı... Kartel gazetelerinin manşetleri, “üst düzey komutan”a atfedilen demeçlerden geçilmezdi...
Bugün ise, “üst düzey siyasetçi”leri kullanıyorlar...
Nasıl mı?.. Aynen şöyle:
“çok önemli bakanlıklar üstlenmiş ve partide çok üst düzeyde görevler yapmış bir siyasetçi... Halen TBMM’de ve AK Parti içinde büyük ağırlığı var... İşte o isim, yeni açılımı anlatı!”
Kim o siyasetçi?..
Belli değil!..
Ama, hedef belli:
“AK Parti’yi içten vurmak!”
Peki, nasıl?..
O siyasetçiye; “Kapatılma dâvâsı açılmasında AKP’nin de hataları oldu!.. Bu dâvâda, AKP’nin kusurunun olmadığı söylenemez!” dedirterek!..
Bunları dedirtiyorlar ki, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın “gazete kupürlerine dayanan” ve son derece “zayıf” olan iddianamesi; hem haklılık, hem de güçlülük kazansın!.. Tabiî, bu arada, Anayasa Mahkemesi’nin eline de, “koz” verilmiş olsun!..
öyle ya;
“Bunları herhangi bir muhalefet partili değil, AK Parti’nin üst düzey yönetiminde yer almış insanlar söylüyor!”
DüN MüSLüM GüNDüZ-FADİME ŞAHİN!
Kabul ve itiraf edelim ki; senaryo dört dörtlük!.. Kendilerine “rol” verilen “aktör”ler de, rollerini son derece başarılı oynuyorlar!..
Ne var ki;
AK Parti’ye yönelik bu “kuşatma” ve “yıpratma” harekâtı, sadece “siyasî aktörler”le yürümez... Siyasî aktörler, “psikolojik faktörler”le de desteklenmeli ki, “eksik” kalmasın!..
“Ders” almamış olsak da, bu “dolma”ları sürekli yutuyor olsak da; “Biz, bu filmi görmüştük!”
Evet, “AK Parti’nin kapatılması süreci”nden önce sahneye konulan bu oyunu, “RP’nin kapatılması süreci”nden önce de seyretmiştik!..
Ne dersiniz, o günlere şöyle bir uzanıp da, “aynı filmi” tekrar hatırlatalım mı?..
O günlerde de, ısrarla yazmıştım:
“28 Şubat Süreci olarak bilinen süreç, 28 Şubat akşamı değil, 28 Aralık akşamı başlatıldı... Düğmeye 28 Aralık’ta basıldı!”
Peki, ne olmuştu o gün?..
Malûm hadise... Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin, o gün “aynı evde” yakalanmış ve akşamında da televizyonlar “kampanya”yı başlatmıştı.
öyle bir “hava” estirilmişti ki;
Müslüm Gündüz bir “kadın düşkünü”dür!..
Fadime Şahin ise; “mutluluk” ararken, “hoca ağına” düşmüş genç bir kadın!..
Hele Fadime Şahin’in “sel gibi” akan gözyaşları, hıçkırıklara boğulan konuşmaları ekran başındaki insanları derinden sarsmış, en “uyanık” insanlar bile ateş püskürmeye başlamışlardı Müslüm Gündüz’e karşı!
Tabii;
Müslüm Gündüz’ün o “yarı çıplak” görüntüleri de tuz biber ekiyordu “köpürtme”lerin üzerine!..
Oysa;
Ortada ne bir “cinsel ilişki” vardı ne de başka bir şey!..
Ama, o “toz duman” arasında tüm bunların gündeme gelmesi mümkün değildi!
Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin görüntülerini, daha sonra da Ali Kalkancı ile ilgili “pespayelik”leri gündeme getirenlerin bir tek amacı vardı!..
Onlar;
Türkiye’de ne kadar “sakallı” varsa “potansiyel birer Müslüm Gündüz veya Ali Kalkancı” ve ne kadar “başörtülü” varsa, onların da birer “potansiyel Fadime Şahin” olduğu “imaj”ını vermek istiyorlardı!.. Ondan sonra, “mesaj” vermek kolaydı nasıl olsa!..
Doğrusu “başarılı” olmuşlardı...
Böyle bir “imaj” bugün birer “yardakçı” ve “yalaka” oldukları kendileri tarafından da ifade ve itiraf edilen “kartel medyası”nın televizyonları ve gazeteleri “kullanılarak” pompalandı!..
Beyni yıkandı “kamuoyu”nun!..
Demek ki; bütün “sakallı”lar aslında “uçkur derdinde”dir, demek ki “başörtülü”ler de birer “erkek delisi”dir!..
Dolayısıyla; bunların “din”le filân ilgisi yok, sadece “dini istismar” etmektedirler!..
O halde; okullar da, devlet daireleri de temizlenmelidir bunlardan!..
Kartel medyası “kullanılarak” başlatılan bu “beyin yıkama operasyonu” sonrasında, görüldü ki “ortam” müsaittir, hemen basıldı “düğme”ye!.. “Mesaj”lar peş peşe yağmaya başladı!
HEP “HAKLI” çIKTIK!
Sonrası malûm...
önce “başörtüsü” yasaklandı, ardından RP kapatıldı... “Geceyarısı operasyonları” ile, “Anadolu sermayesi”nin önde gelen işadamları birer “terörist” gibi yakalanıp, gözaltına alındı!..
Kur’an kursları kapatıldı, İHL’lerin köküne kibrit suyu döküldü!..
“Dernek”ler kapatıldı, “vakıf”lar mühürlendi!..
Ve ardından;
“Baskı”lar, “yıldırma”lar ve “yasadışı zorbalık”lar derken, “irticacı kebapçılar” listesi hazırlamaya kadar vardırıldı iş!..
Peki Refah Partisi susturuldu, mütedeyyin insanlara kan kusturuldu da ne oldu?.. Olan belli... “Postmodern darbe” oldu!..
Ancak, bu vesileyle “maske”ler düştü, “gerçek çehre”ler görüldü!..
Anlaşıldı ki;
Tüm bunların arkasında; ne “laiklik endişesi” vardı ne de “ülkeyi kurtarma” hassasiyeti!.. “İrtica” çığırtkanlıkları da sadece bir “kılıf” idi!
İşin doğrusu;
Bu “postmodern darbe”nin arkasında “rant paylaşımı” vardı, “çıkar kavgası” vardı!..
Görmüştük o zamanlar;
“Demokrasiye balans ayarı” yapan kimilerinin “trilyonluk villaları” çıkmıştı ortaya!.. Kimi de içi oyulan ve tekrar devlete kakalanan “batık bankalar”ın enkazı altından çıkmıştı!
Bu ülkeye verdikleri “milyarlarca dolar zarar” da, cabası!..
HüSEYİN üZMEZ üZERİNDEN SALDIRI!
En başta dedim ya; bu işi organize edenlerde “bir milim ilerleme” yok!..
Beyinleri durmuş, kafaları donmuş!..
Hep aynı senaryo, hep aynı film!..
Gördünüz işte;
Dünün Hüsamettin Cindoruk’unun yerine bugün Abdüllatif Şener’i koymaya çalışıyorlar!..
Dünün Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin’inin yerine de bugün Hüseyin üzmez ve B.ç’yi oturtmaya çalışıyorlar!..
“Yumuşak karın”a vuruyorlar!..
çünkü, biliyorlar ki;
Bir Müslüman, ancak ve ancak “uçkur”undan vurulur!..
Hüseyin üzmez’i “telefon takibi”ne alanlar, “ona uygun bir elbise” diktiler ve giydirdiler!..
Sürekli vurguladım... Yine söyleyeyim:
“Eğer yanlış yapan, çirkinlik yapan insan, bizim içimizden biri ise onu asla savunmaz, ona asla sahip çıkmayız... Bu konuda ölçümüz gayet açık. ölçümüzü, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav) koymuş... Bizler de, “İçimizden biri” dahi olsa, eğer hırsızlık yapmış, eğer sarkıntılık işlemiş, kısacası eğer “yanlış, yamuk ve iğrenç bir iş” yapmışsa, onu ne savunuruz, ne de ona sahip çıkarız.”
Ancak, tüm bunlara rağmen, bu olay “karanlık”tır, “şüphelerle dolu”dur!..
çünkü Hüseyin üzmez’e “suçüstü” yapılmamış, bir “park”ta, bir “çay bahçesi”nde gözaltına alınmıştır!.. “Kartel gazeteleri”nin iddia ettiği gibi, ortada bir “tecavüz” veya “tecavüz girişimi” yoktur!.. “Cinsel sarkıntılık” da, şu anda sadece bir “iddia”dan ibarettir!..
Peki, üzmez niçin tutuklanmıştır!?!..
İşte bu soru, şimdilik cevapsız!..
Bütün bunlara rağmen, tekrar ediyorum;
üzmez hakkındaki iddiaların binde biri bile doğru çıksa, bu, onun “bizim defterimizden silinmesi” için yeterlidir!..
Ama şunu gözden kaçırmayalım:
“Kartel gazeteleri”nin “yargısız infaz” ve “linç” amaçlı saldırılarının hedefinde, Hüseyin üzmez’den ziyade Vakit’in olması, son derece ilginç. Hüseyin üzmez üzerinden Vakit’e, Vakit üzerinden de “Müslüman”lara saldırılması, “28 Şubat yapımı bir film” gibi geldi bana!..
Ama ben, bu filmi görmüştüm!..
Bıktım, hep aynı filmi seyretmekten!..
--------
MEDYA PUŞTLUĞU!
"Pire"lerin, berber, "deve"lerin tellâl olduğunu hep "masal"larda okurduk... Ama, "gerçek hayat"ta da görüyoruz ki; "tecavüzcü"ler ve "zinacı"lar da birer "ahlâk abidesi" olarak dikiliyor karşımıza!..
"Zina, suç olmaktan çıkarılsın!.. Zina serbest olsun!.. Hayvanlar gibi, özgürce sevişmek istiyoruz!” diye adeta kıçlarını yırtarcasına bağıranlar, şimdi Hüseyin üzmez üzerinden bize saldırıyor, "ahlâk dersi" vermeye kalkıyor!..
Oysa, "görüş"lerimiz ve "tavır"larımız gayet net... "İddiaların binde biri bile doğru olsa, biz gereğini yaparız" demişiz... Ancak, kartel gazeteleri bunu "tecavüze bahane" olarak duyuruyor kamuoyuna!.. Bu, "dürüstlük" değildir... Bu, resmen ve alenen "saptırma"dır, "çarpıtma"dır, "medya puştluğu"dur!..
Düşünüyorum da, bize bile "lo lo" yapanlar, gariban insanlara ne yapmaz!.. Bir kere daha ortaya çıktı ki, "kartel"in amacı "haber" vermek değil, "linç" etmek!..
Ancak, şu da var: "Bugün"lerin "yarın"ları da var...
Keser döner, sap döner... Bir gün hesap döner!..