İslamcılar ve siyaset
İslamcılık, öteki dinler ve ideolojilere karşı İslam'ı koyma, savunma, yaşama, koruma ve yayma davasıdır. Bu davayı sahiplenen şahıslara ve guruplara, bunların plan, program ve yöntemlerine göre farklı tezahürleri vardır. Belli bir zamanda, coğrafyada ve şartlarda İslamcılık faaliyetinin bütünü veya bir parçası sekteye uğradı, başarılı olamadı diye "İslam, İslamcılık, siyasi İslam..." bitti demek gerçekte karşılığı olmayan bir iddiadır, belki de bir temennidir.
Bazılarının zannettiği gibi İslamcılık yalnızca siyasi alanda Müslümanlar olarak ve İslam devleti kurmayı hedefleyerek örgütlenmek ve faaliyet göstermek değildir. İslam devleti genellikle İslamcıların amacıdır, ama buna giden yolun uzunluk ve kısalığı, yoldaki duraklar, duraklardaki faaliyetler bakımından önemli farklar vardır.
Siyasi İslamcılıktan söz edenlerin sıklıkla kullandıkları Pakistan, İran, Sudan, Mısır (Müslüman Kardeşler) örneklerine bakıldığında da "siyasi İslam'ın başarısız olduğundan, iflas ettiğinden" söz edenlere katılmak mümkün değildir.
İran Ca'ferî-şî'î bir İslam anlayışına ve inancına sahiptir. Siyasi İslam konuşulurken bu farklılığın mutlaka göz önünde tutulması gerekir.
Ca'ferî şî'îlere göre fakihin (en büyük ve merci olan din aliminin) siyasi ve ictimai ıslahat konusundaki vazife ve selahiyeti (velayet-i fakih) tartışmalı bir konudur. Humeynî'den önce hakim olan görüşe göre fakihin siyasi ve ictimai ıslah vazifesi yoktur, bu Mehdî'ye aittir. Humeynî, hocası Şerîatmedârî'ye bile muhalefet ederek bu telakkiyi değiştirmiş, fakihin (dolayısıyla Müslümanların) siyasi ve ictimai ıslahatla da meşgul olarak Mehdî'ye yardımcı olma vazifelerinin bulunduğu ictihadını ileri sürmüş ve uygulamıştır. İran'da devrimin başarısız olduğunu söylemek insafsızlık ve körlük olur. Devamı ve tekamülü ise iç ve dış şartlar yanında -yukarıda özetlediğim- ictihadı benimseyenlerin iktidarda olmalarına bağlıdır. Burada dış şartları da görmezden gelemeyiz. Diğer örneklerde de sözkonusu olan bir "engelleme" iradesi vardır. Dünyada oyun kuran "oyuncu" devletler, İslamî yönetim ve düzenlerle oyunlarını sürdürme konusunda ciddi endişe içindedirler ve bu yüzden siyasi İslamcı gurup ve hareketleri terörist ilan etmişlerdir ve onlara savaş açmışlardır. Irak-İran savaşında olduğu gibi müslümanları birbirine düşürme taktikleri de işin cabasıdır.
İran devrimi bunca muhalefete, engellemeye, uluslararası toplum dedikleri korkuluğu ileri sürerek belli ülkelerin ortaya koydukları oyunlara ve ambargolara rağmen ayakta duruyor, geri adım atmadan yolunda ilerliyor. Yani henüz İran'da siyasi İslam tecrübesi bitmedi ve iflas etmedi.
Pakistan bağımsız bir İslam devleti kurmak isteyenlerin eseridir. Burada siyasi İslam'ın başarıya ulaşamaması bu davanın çıkmaz, başarısızlığa mahkum oluşundan değil, daha ilk günden itibaren böyle bir tecrübenin başarılı olmasını istemeyenlerin bugüne kadar kesintisiz sürdürdükleri engellemeler ve oyunlar yüzünden olmuştur. Merhum Ziyaulhak, ABD'nin yörüngesinden çıktığı, belli bir program içinde ve aşama aşama ülkeye İslami düzeni getirmeye teşebbüs ettiği için ABD onu mürettep bir uçak kazasında öldürmüş, öldürebilmek için kendi adamını da feda etmiştir. Her şeye rağmen yine de Pakistan laik değildir ve laik de olmayacaktır.
İhvan'ı ve onun başta Mısır olmak üzere bazı İslam ülkelerindeki tecrübesini de gelecek yazıda ele alalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.