Dünya'nın merkezi neresi?

Dünya'nın merkezi neresi?

Elbette Türkiye. İnanmayanlar Nasreddin Hoca'nın söylediği gibi alıp arşınlasınlar. Bölgesel üstünlük bir vizyon ve iddia işi.


Dünya'nın merkezi Batı'dan Doğu'ya doğru kayıyor. Çevremizde süren devrim dalgaları, dünyanın merkezinin yerinden oynamasının ve bizim bulunduğumuz coğrafyaya doğru hareketinin öncü sarsıntıları.

Birkaç yıl öncesine kadar dış politika meraklıların veya uzmanların işiydi. Veya, içerideki iktidar mücadelesine cephane taşımak kastıyla birilerinin müracaat ettiği komplolar bataklığından ibaretti. Bugün Beyrut caddeleri, Kahire meydanları, Bingazi sokakları bizim şehirlerimizden bir parça gibi görünüyor. Öyleyse eski basmakalıp düşünceleri, önyargıları bir kenara bırakmalı ve daha akıllı ve bilgili olmalıyız. Tarih ve sosyoloji seferberliğine ihtiyacımız var.

Arapları küçük görenler tarih bilmiyor. Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin gerisinde Arapların inşa ettiği İslâm medeniyeti duruyordu. Avrupa, Karanlık Çağ adı verilen Orta Çağ'ı yaşarken İslâm toplumları göz kamaştırıcı bir medeniyet inşa etmişti. Osmanlı İmparatorluğu biraz Roma, ama daha çok Abbasi emperyal geleneğini devralmıştır. Medeniyetler tarihinin zaman aralığı olarak yarıdan fazlası tek başına hâlâ Mısır'a aittir. Antik Yunan'ın, Roma'nın, bütünüyle Hıristiyan düşüncesinin kaynağı Nil vadisidir. Hıristiyan gnostisizmi, olduğu gibi Mısır'dan alınmadır.

Bugün sürmekte olan Batı üstünlüğünün başlangıcı 16. yüzyıla dayanır. Ve artık bu üstünlük sona eriyor. Dünya'nın merkezi Batı'dan eski yurdu olan Doğu'ya doğru taşınıyor. Wallerstein'in 'Dünya sistemi teorisi' bu dönüşümü açıklayacak bir anlam çerçevesi sunuyor. Bu teoriye göre, kompleks bir ağ ile birbirine bağlı tek bir dünya mevcuttur. Dünya sistemi, uluslararası alanda eşitsiz bir iş bölümüne dayanır. Batı Avrupa'da ve daha sonra Amerika'da ortaya çıkan sermaye birikiminin tetiklemesi ile yeryüzünün her köşesi kapitalist dünya ekonomisine entegre oldu. (Dünya sistemi teorisini 5 bin yıllık tarihe teşmil eden teorisyenler de var.) Dünya'nın bir merkezi ve onun dışında kalan kısımların oluşturduğu bir çevresi var. Bunların arasında konumunu ilişkide bulunduğu yere göre kazanan yarı çevre bulunur. Merkez yüksek düzeyde teknolojik ilerlemeye sahiptir ve buna uygun ürünler üretirken; çevrenin görevi merkeze ham madde, tarımsal ürün ve ucuz işgücü sağlamaktır. Merkez ürünlerini pahalı, çevre ise ucuza satmaktadır. Bugün globalleşme adı verilen durum, her şeyin dünya pazarında metalaştığı ve mübadele konusu yapıldığı tek piyasa etrafında dönen dünya sistemini ifade etmektedir. Bugün Arap coğrafyasında demokrasi talebi ile başlayan ayaklanmaları, Wallerstein'in resmettiği şu dört asırdır süren dünya sisteminin artık sona erişinin işareti olarak görmek, pek yabana atılacak bir tez değil.

ABD'nin 1945'ten sonra öne geçtiği, 1989'dan sonra tek hegemon güç haline geldiği dünya sistemi artık sürdürülemez hale geldi. Yaşlı kıta Avrupa, gerçekten yaşlanıyor. Medenî üstünlük iddiasında bulunan toplumların nesilleri yok olmak üzere. Bundan bir asır sonra Batı Avrupa'da Müslüman nüfusun, yerli Hıristiyan nüfusu geçecek olması geleceğin dünyası hakkında sağlam bir fikir veriyor.

Arap coğrafyasındaki ayaklanmaları ABD menşeli bir komplo olarak görmenin açıklayıcı hiçbir tarafı yok. Komplolara dayalı hegemonya diktatörlerle yürür; halklarla değil. Arap toplumları bu başlangıcı yaptıktan sonra taşlar eninde sonunda yerli yerine oturacak ve bu ülkeler sağlam ortak akıllarla yönetilecek. Tıpkı Türkiye gibi, bu akılla doğru istikameti bulacaklar.

ABD, İngiltere'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra yaptığı gibi kontrollü bir 'hegemonya tasfiye süreci' içinde. Ağırlık Asya kıtasına doğru kayıyor. Uzun vadede Dünya sistemi küçülen ABD hegemonyası ile yükselen Asya arasında bir dengeye dayanacak. Koca dünyanın denge noktası ise Türkiye olacak. Türkiye, bu büyük terazinin tam merkezinde duruyor. Bunu fark etmek için Nasreddin Hoca gibi ölçmeye gerek yok; haritaya bakmak yeterli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi