Hüseyin Üzmez ağabeyimize dair..
Bizler hatalar işlesek de, günahlara dalsak da, neticede Müslümanlarız. İsmimizi bizzat Rabbimiz Hac Sûresi’nde “Müslümanlar” olarak koymuştur. Böyle olunca, Müslümanların nasıl konuşacağını, hadiseler karşısında nasıl bir yol izleyeceğini, günah ve isyanlara karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimizi Rabbimiz açıklamıştır.
Gazete bilgi ve haberleriyle, üstelik kartel medyasının tavrı ve sözleriyle kendimiz için bir rota, bir yol çizemeyiz. “Ne, nerede, nasıl?” gibi soruların cevaplandırılmasında, Müslüman, Müslümanca konuşur ve Müslümanca tavır alır. Bu yazımızı bir mesaj niteliğinde ele alarak okumanızı önemle rica ediyorum.
Bu ve benzeri yazı ve mesajları, Kanal D, Star, Show gibi kanallar; Cumhuriyet, Milliyet gibi gazeteler anlayamaz ve terazilerinde tartamaz.
İnanan insanların kendi aralarında herhangi bir anlaşmazlığı, ihtilaf ve problemleri söz konusu olduğunda, nasıl bir yol izleneceğini Rabbimiz mealen şöyle beyan eder:
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Rasûlü’ne götürün. Onların talimatına göre halledin. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa Sûresi, 59)
Ortada bir hadise var. Yargıya intikal etmiş. Suçlanan insan “Bu bir komplodur” diyor. Kartel medyası ise eline büyük bir fırsat geçtiğini anlayarak, tüm gücünü ortaya koyarak intikam almak istiyor. Peki, biz Müslümanların tavrı nasıl olmalı? Bu konu ise şöyle dile getiriliyor: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Sûresi, 36)
Gerçek kimliğini bilemediğimiz bu ve benzeri tüm konularda izlenecek yol açıklanmıştır. Ne var ki nefs, şeytan ve insan şeytanları boş durmayacak ve Müslümanların iftiraya ortak olmasını sağlayacaklardır. Hz. Aişe Validemize atılan iftiraya karşı ne yazık ki bazı Müslümanlar da katılmış ve Rabbimiz konuyu şu şekilde beyan etmiştir:
“Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da; ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur Sûresi, 12)
Cumhuriyet döneminde Müslümanların aleyhine olacak ne varsa hepsini deşifre eden ve yalan-yanlış çirkin bilgi ve haberleri yayan birtakım basın-yayına göre hareket etmenin, düşünmenin faturası çok ağır olur. Bu hassas konuyu dile getiren Kur’an, şöyle der: “İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de çetin bir ceza vardır.” (Nur Sûresi, 19)
Diyelim ki haberler doğrudur. Yani gazete ve TV kanallarının verdiği haber yüz kızartıcı cinsten bir hadisedir ve bu olay gerçekleşmiştir. Bu durumda Müslüman olarak tavrımız nasıl olmalı? Bu konuda da susan bir Kur’an ve Peygamber yoktur. üstelik nasıl hareket edileceğini beyan eden bir Kur’an ve Peygamber vardır.
Sizlere, Nur Sûresi’nin 1-33. ayetlerini bir bütünlük içinde okumanızı tavsiye ederiz.
İslâm’a göre insanın değeri imanına bağlıdır. Eğer kulaklarınıza gelen haber doğru olsa bile, Hüseyin üzmez ağabeyimiz, Müslüman bir insandır. Mü’min bir insandır. Buna milyonlarca insan şahittir.
“Müşrik bir kişiden, inanmış bir köle daha iyidir.” (Bakara, 221)
“De ki; pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir.” (Maide, 100)
Peygamberimizin arkadaşlarından biri, nefsine uyar ve şarap içer. O dönemin şartlarına göre cezası verilir. Yine içer, tekrar cezası verilir. Tekrar içer ve cezasını çekmek için Medine’nin meydanına getirilir. Bu arada Hz. ömer, adamı tanır ve “Allah seni kahretsin, yine mi içtin?” dediğinde, Peygamberimiz; “Ona öyle hakaret etmeyiniz. O kardeşiniz Allah ve Rasûlü’nü çok sever” buyurur. (Buhari, K. Hudud bölümü)
Netice: Vakit gazetesinin bir yazarı olarak, Vakit gazetesinin bir başka yazarını savunmak niyeti ile bu yazıyı yazmadım. Günahkâr bir Müslüman olarak, bir başka Müslüman kardeşimin başına gelen bela veya musibete karşı, Müslümanca tavrımın nasıl olacağını beyan etmeye çalıştım. Nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiğini özetlemeye çalıştım.
Peygamberimiz, Mekke planını gizli olarak putperest müşriklere göndermiş olan arkadaşını affetmiş ve onun Müslümanlardan olduğunu, Bedir Savaşı'na katıldığını bildirmiştir. Nefsine uyarak gayr-i meşru bir iş yapan kadına gerekli ceza verilmiş ve Efendimiz, kadının yaptığı tövbeyi, bir vadiyi dolduran günahkâr insanlara taksim edilseydi, hepsinin affına sebep olurdu, buyurmuştur.
çocukluk yaşından itibaren 50-60 senedir, İslâmî çizgide hizmet etmiş, Müslümanlığı ve Müslümanları her zaman savunmuş, korkusuz ve cesur tavırları ile ülkenin her tarafını karış karış gezerek mesajlar vermiş bir insanın, itham edildiği konu daha netleşmemişken, el birliği ile hareket edercesine kartel medyasının ekmeğine yağ sürmenin, objektif tavır ile bağdaşmayacağına inanıyorum.
Kavmini terk ederek denize, oradan da balığın karnına girmiş olan Hz. Yunus Peygamberimiz için, Rabbimiz geçmişini, temiz mazisini hatırlatır ve “Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, kıyamet gününe kadar, balığın karnında kalırdı” buyurur. (Saffat Sûresi, 143)
“Düşenin dostu olmazmış ezelden” şarkı ve türküleriyle hayat süren zihniyete karşı, düşenin dostu vardır, demeliyiz. Müslümanlar olarak suçu övmeyiz; ancak suçlu olarak, günahkâr olarak el uzatılması gereken bir insana ise cimrilik yapmayız. Bu ölçü, her Müslüman kardeşimiz için geçerlidir. Bu Müslüman bir de Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele ederken, ayağı sürçer, hata yapar ve günaha bulaşırsa, daha fazla destek, daha fazla ilgi ve daha fazla iletişim içine gireriz.
Bu mesajımı, büyük ilim ehlinden biri olan İbnü’l Cevzi’nin bir duası ile bitirmek istiyorum:
“Allah’ım, Sen’den haber veren dile, Sen’i gösteren ilimlere nazar eden göze, Sana hizmet yolunda yürüyen ayağa ve Rasûlü’nün hadisini yazan ele acı çektirme, azab etme. İzzetin hürmetine, lütfunla beni cehennem ateşine koyma. Erbabı bilmektedir ki; ben Sen’in dinini hep müdafaa gayretinde oldum.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.