Akyazılı Kaddafi
Mazlumder Akyazı Şubesinin davetlisi olarak Akyazı’da idik. Akyazı renkli bir yer. Çocukluğumun rüya kentlerinden birisi. Mudurnu ile Adapazarı gergefinde soluklandığımız iki şehirden birisi. Birisi Kuzuluk diğeri de Akyazı. Akyazı bizim durak şehirlerimizden birisiydi. Büyük amcam Nazif Özcan’ın da memleketi. Son yıllara kadar Kuzuluk Kaplıcalarını mesken edinmiştik. Kuzuluk, Kuzuluk olmadan da yaren ve dostlarımızın yatağı idi. Mustafa Kuş ve Rafet Aydoğdu bunlardan ikisi. Ve Rafet de uzun yıllar Libya’da tercüman olarak çalışan bir arkadaşımız. Hiçbir dönemin hatıratı çocuk hatıratına benzemiyor, kalıcı olmuyor. Kuzuluk da çocukluğumun göz ağrısı. Bir iki yıldır Kuzuluk’a eskisi kadar uğrayamıyorum. Bunun nedeni de bir iki yıldır baba ocağına; Adapazarı’na inmem. Bu beldeler benim aşk ile bağlı olduğum beldeler. Tekrar böğrüne döndüğümde hatıralarımı rüya gibi yeniden yaşıyorum. Mazlumder’in çağrısı ve daveti vesile oldu ve Akyazı ve Adapazarı havalisini yeniden gördüm. İrtibatları tazeledik. Akyazı’da kardeşim İbrahim ile birlikte idim ve Akyazı ziyaretinden sonra Akyazı ve Adapazarı çevresini ziyarete bu kadar uzun ara vermeme kararı aldık. Yahya Kemal’in Ankara’dan İstanbul’a dönüşü iple çekmesi gibi biz de İstanbul’dan Adapazarı ve havalisine dönüşü iple çekiyoruz. Ah bir yaz gelse diyoruz. Oraları akraba ve dost diyarı. Onun ötesinde göz ağrımız. Akyazı sanki hiç değişmemiş. Akyazı’da en fazla aşina olduğum mekan ise Adapazarı-Mudurnu arasında köprü görevi gören Ceylan Otobüs firması oluyordu.
¥
Metro Otobüsleriyle Akyazı’ya vasıl oldum ve akşam namazını Gazi Süleyman Paşa Camiinde eda ettim. Camide lahuti bir huzur vardı. İçeride yalnızlığı gideren bir yalnızlık sezdim. Sonra Mazlumder’den Burhan Çimşit ve Mahmut Alemdar Bey ve kadim dostumuz Mustafa Kuş ile bir araya geldik. Yemek faslını kapattıktan sonra belediye konferans salonuna yöneldik. Salonda Akyazı Müftüsü Mehmet Şenokur da olmak üzere güzide bir dinleyici topluluğu ve kitlesi vardı. Kur’an tilaveti ve takdim konuşmalarından sonra Arap alemini sarsan emsalsiz değişim ve halk hareketleri üzerinde durduk. Konuşmanın sonunda soru-cevap faslı vardı. Soruları cevaplandırırken arka taraftan hafif tertip gürültüler geliyordu. Ne olup bittiğini anlayamıyorduk. Kaddafi kafasında ve ayarında Kaddafi hayranı birisi mikrofonu kapmak ve nutuk irat etmek istemiş. Tertip heyeti de onu yönlendirerek konuşmasını soruya çevirmeye çalışmış. ‘Akyazı Kaddafi’si olur demiş lakin kağıda soruyu değil de nutkunu dökmüş. Gürültüler artınca dikkatimi çekti ve en arkada konuşma yapmak istediğini söyleyen garip tavırlı birisiyle karşı karşıya geldik. İsteğini kısa olması kaydıyla olumlu karşılardık. Kaddafi’ler kimseye nefes aldırmasa da görevimiz Kaddafi kafadarları dahil herkese nefes aldırmak. Kaddafi kafadarı başladı sansürsüz konuşmaya:” Kaddafi, ülkesindeki son Libyalı ve son fert de dairesine kavuşuncaya kadar çadırda yaşamaya söz verdi. Kendisine verdiği bu sözü tutuyor. 42 yıldır iktidarda kalmasının sırrı da bu. Her ülkeye ve bilhassa Türkiye’ye de bir Kaddafi lazım.” Anlaşılan, ‘Akyazı Kaddafisi’ büyük Kaddafi’yi ağırlamaya hazır. Esasen ‘vekil olarak sen varken aslına gerek yok’ demek icap etse de sözü fazla dolandırmadan teşekkür ettik ve konuşmayı kapattık.
¥
Lakin kafalarda soru izi kalmasın diye de Kaddafi’nin neden 42 yıldır iktidarda kaldığının sırrını da izah etmek istedik. Kaddafi’nin uzun ömürlü iktidar sırrı isminde gizli. Adı üzerinde Muammer yani uzun ömürlü. Çadır meselesine gelince; ‘çakma Kaddafi’ gerçek Kaddafi’nin hayalini ve uzaktaki silüetini seviyor olmalı. Zira, Libya Kaddafi’si Babu’l Aziziye’nin altında edata bir yeraltı şehri kurmuş. Fareler gibi orada yaşıyor. Beyza gibi şehirlerde ise küçük yer altı sarayları var. Yani onun çadırda yaşaması fanteziden ibaret. ‘Çakma Kaddafi’ler de uzaktan fantezileri gerçek algılamışlar. Uzaktan davulun sesi hoş gelirmiş. Nitekim de Kaddafi’nin çadırları uzaktan hoş görünüyor. İktidarda olmamak kaydıyla her şehri neşelendiren ve renklendiren bu tür Kaddafilere ihtiyaç var. ‘Akyazı Kaddafi’si de gerçek Kaddafi’nin salı konuşmasında yaptığı gibi kağıdı evirip çeviriyor ve kağıtla konuşuyor ya da boğuşup duruyordu. Kaddafi’leri geride bırakarak Kuzuluk içmecelerine gittik ve orada bir pastanede hem çay kahve içerek demlendik hem de tabir caizse kurtlarımızı döktük. Kaddafi’si de dahil Akyazı ilaç gibi geldi. Unutmadan anmak istedim; Akyazı İmam Hatip Müdür Yardımcısı Hasan Kada’yı da salondan çıkarken gördüm. Bizim Salahaddin Şimşek gibi arkadaşların yadigarı ve bizim gibi Niyazi Amca’nın kahvehanesinin müdavimlerindendi. Ah o günler! Medine Üniversitesi mezunu Hasan Kada yeni atlattığı bir hastalığın nekahet dönemini yaşıyor. Allah acil şifalar ihsan etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.