Arap Ülkeleri İslam ve Demokrasi
Tunus, Fas, Cezayir, Mısır, Libya, Yemen ve öteki Arap ülkeleri... Buralarda tam ve gerçek bir demokrasi olabilir mi? İngiltere'de, İsviçre'de, Norveç'te olduğu gibi... Hiç sanmıyorum... Arap ülkeleri İslam ülkeleridir. Hepsinde demokratik İslam rejimleri olmalıdır.
Demokrasi bir din değildir, din gibi algılanmamalıdır. O, bir idare sistemidir. Demokrasi cevher değildir, arazdır, cevher İslam'dır.
Peki, İslami bir rejim nasıl olur?.. Bunun çeşitleri vardır. İslam ülkelerine adalet, huzur, güven, gerçek hürriyet (yalancı ve şeytani olanı da vardır), refah getirecek islami yorumun ve idare sisteminin şartları vardır: 1'inci şart: İdareciler İslam'ı doğru bir şekilde öğrenmiş olmalıdır. (2) Ömer ibn Abdilaziz, Nureddin Zengi, Salahaddin Eyyubi, Fatih Sultan Mehmed ve diğer adil sultanların ahlakına sahip olmalıdır. (3) Kendilerinde hubb-i riyaset (başkanlık ihtirası) bulunmamalıdır. (4) Hizmetleri esnasında mal ve servet edinmemelidir. (5) İdare ile ilgili bütün işleri ehil ve olgun üyelerden oluşan Şura Meclisi'ne danışarak görmelidir. (6) Ülke idaresinde bedevi kültür ve zihniyet geçerli olmamalıdır. (7) Medeni zihniyet ve kültüre sahip bulunmalıdır.
Bir İslam ülkesindeki sistemin, rejimin, düzenin, idarenin iyi olup olmadığının ölçü ve kıstasları şunlardır:
(A) Dünyanın her yerinde zulme uğramış insanlar (hangi dinden olursa olsunlar) kapağı oraya atmak isterler.
(B) Oraya ilk defa giden yabancılar, uçaktan inince değişikliği fark ederler: Her yerde huzur... Her işe doğruluk ve dürüstlük hakim... Herkesin işi gücü, aşı, geliri var... Açıkta hiçbir ahlaksızlık görülmüyor... Temiz yüzler, gülen gözler... Kavga gürültü niza yok; mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız... Herkes o ülkenin vatandaşı olmak, orada yaşamak istiyor...
(C) İyi idare edilen bir ülkede, hak ölçüler dairesi içinde herkesin tenkit etmeye hakkı olmalıdır.
(D) Eğitimi kötü, çarpık, sapık olan bir İslam ülkesinde işler hiçbir zaman düzelmez.
Medeniyetsiz ve ahlaksız İslami idare olmaz. Sistem ve rejim islami ama zihniyet ve kültür bedevi... Böyle bir ortamda gerçek İslam sergilenemez.
Hulefa-i Raşidin devrinden sonra Kur'ana ve Sünnet'e en uygun İslami sistem, Osmanlının kuruluş ve yükseliş devrindeki İslami uygulamadır.
İslam ülkelerinde İngiliz veya İsviçre demokrasisine benzer rejimler kurulması bir hayalden, bir ütopyadan ibarettir.
Arap ülkeleri bir İsviçre olamazlar ama şartlarını bir araya getirebilirlerse bir Endülüs olabilirler.
* (İkinci yazı)
Müslümanlar Niçin Etkili Büyük Medya Kuramıyor?
Bu memlekette halk üzerinde en etkili kurum milli eğitim midir, büyük medya mıdır sorusuna hiç tereddüt etmeden büyük medyadır cevabını verebiliriz.
Halk üzerinde bunca etkisi olan büyük medyamıza bir göz atalım: (1) Genellikle İslam'a karşıdır. (2) Kripto Yahudilerin ve Sabataycıların büyük medyada büyük ağırlıkları vardır. (3) Büyük medya, halkımızın büyük çoğunluğunun kimliği ve kültürüyle uyuşmayan resmi ideolojiden yanadır. (4) Büyük medyanın bir kısmı demokrasiyi değil, dayatmacı ve baskıcı vesayet rejimini desteklemektedir. (5) Büyük medya hedonisttir. (6) Büyük medya genellikle içkiyi, çıplaklığı, iffetsizliği, hayasızlığı, fuhşiyatı teşvik etmektedir. (7) Yine büyük medya, çoğunluğu oluşturan Müslüman halkı küçümsemekte, aşağılamakta, hor görmektedir.
En etkili kurumunun böyle olduğu bir ülkede işler elbette düzgün olmaz, orada huzur, iç barış ve uzlaşma sağlanmaz.
1950'li yıllarda Sebilürreşad dergisi sahibi merhum üstad Eşref Edib bey Beyaz Ay adında bir anonim şirket kurmaya teşebbüs etmiş, lakin başarılı olmamıştı. Bu şirket günlük bir İslam gazetesi çıkartacak, büyük bir matbaa kuracak, kağıt ticareti yapacaktı.
1960'da Ord. Prof. Ali Fuad Başgil'in de içinde bulunduğu bir müteşebbis heyet Sönmez Neşriyat Anonim Şirketi'ni kurmuş, lakin o da başarılı olup hedefine ulaşmamıştır.
Bendeniz Türkiye Müslümanlarının son 60 yıllık maceralarını, çırpınmalarını, bocalamalarını yaşamış, görmüş bir kimseyim. Netice ve özet olarak şunu söyleyebilirim: Müslümanlar, büyük medya konusunda ve sahasında rakiplerini ve karşıtlarını geçememişler, öne çıkamamışlardır.
Bu başarısızlıkta İslami kesimin taşra, köylü, gecekondu kültürüne sahip olmasının büyük rolü vardır.
Türkiye Müslümanları büyük medya sahasında, Araplar gibi bir El-Cezire harika başarısına imza atamamıştır.
Bu başarısızlığın ana sebeplerinden biri de Müslümanların, birbirinden kopuk, bağımsız bir yığın cemaate, gruba, kliğe, fırkaya, hizbe parçalanmış olmasıdır.
Yukarıdaki fikir ve açıklamalarıma şöyle bir itiraz gelebilir: Sen Müslümanlar büyük medya konusunda birinci olamadılar diyorsun ama bugün Türkiye'nin en büyük gazetesini Müslüman bir cemaatin yayınladığını görmüyor musun?
Görüyorum ama bu gazetenin bayi satışını de biliyorum. Tirajı 800 bin, bayi satışı (benim bildiğime göre) en fazla elli bin... Gerisi abone usulü okuyucu.
Ahlasak da puflasak da ülkemizin en büyük gazetesinin Hürriyet olduğu realitesini kabul etmek zorundayız. Hürriyet'in de nasıl bir gazete olduğunu hepimiz biliyoruz.
Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar büyük medya sahasında başarılı olmak için sekter zihniyeti, cemaat asabiyetini, fırkacılığı, cemaat militanlığını bırakmalı ve ümmet şuuruna sahip olmalıdır.
Medya sahasında işler, emanetler, vazifeler ehil Müslümanlara verilmelidir.
Bu devir cemaat, hizip, tarikat gazetesi çıkartma devri değildir. Hatta İslam gazetesi yayınlama devri de geride kalmıştır. Yapılacak iş Türkiye halkı için, Türkiye'nin bütünü için gazete çıkartmaktır. Başarılı bir gazetenin günde iki milyon nüsha satması işten bile değildir ama bunun için güçler birleştirilmelidir.
Bizim cemaatin gazetesi olsun, bizim tarikatin gazetesi olsun, bizim fırka veya hizbin gazetesi olsun. Olsun da böyle gazeteler sadra şifa olmaz.
İslam'a, milli kimliğe, milli kültüre sadık kalmak ve hizmet etmek şartıyla Türkiye'nin bütünü için gazete çıkartılmalı, tv kanalı çalıştırılmalıdır.
Cemaatlerin, tarikatlerin, hizip ve fırkaların kendi yayın organları olmasın mı?.. Öyle bir şey demedim. Elbette olacak. Lakin onların üzerinde hepimizin, bütün Türkiye'nin en büyük gazetesi, en büyük tv'si olmalıdır.