Kendinize acıyın
Göz kapaklarını kapattıktan sonra “Bana aydınlığın varlığını ispat edin” diyen birine yapılacak bir şey yok. Güneşe karşı göz kapayana siz binlerce lâmba yaksanız faydasız.
“Ben inanmıyorum, beni ikna edecek varsa gelsin tartışalım” diyene kızmadığımız gibi ümit de kesmeyiz. Uyarmaya ve uyandırmaya devam ederiz.
Birileri çıkıp “Kardeşim beni inkarımla baş başa bırak, Cehennemde yanarsam ben yanarım” derse biz onu yine de bırakmayız.
25 yaşında üniversiteyi bitirmiş, aklı başında bir delikanlı kendini yakmaya teşebbüs etse ve aynı sözleri söylese “Demokrasi var, özgürlük var, ten ve can bana ait, dilediğim gibi yakarım” dese polis de itfaiye de ona müdahale eder.
“Biz onu bırakmayız, müdahale ederiz” derken zor ve cebir kullanırız anlamında söylemiyorum. Kur’an ayetlerini okumaya, anlatmaya ve gözünü açmaya çalışırız.
Kalbi kapalılara hiçbir şey yapamayacağımızı biliriz ama kimin kalbinin kapanıp mühürlendiğini biz bilmediğimizden can taşıyan her insanın iman edeceği ümidini taşırız.
Mevlâna, inkarında ısrar edenlere:
“Allah’ın huzuruna çıkıp onun misafiri olacağına eşekliğinden inanmıyorsan, onun mutfağından (Cehenneminden) toprak ve kül yemeye mecbur kalırsın” (Mesnevi, Tahir-ül-Mevlevi tercemesi 3173) diyor.
Mevlâna kafirler için “Eşek” kelimesini kullanınca ben, “Acaba kaba mı olur” dedim. Kur’ana baktım. Kur’anda kafirlere “Eşek” kelimesi kullanılmışsa kaba olmaz inancındayım.
Müddessir suresinin ellinci ayetinde Kur’andan yüz çevirenleri aslandan ürküp kaçan eşeklere benzetir. “Cum’a” suresinin beşinci ayetinde Tevrat’ı çok iyi öğrendiği halde onunla amel etmeyen Yahudi bilginlerini de sırtında kitap taşıyan eşeğe benzetir.
İnkarcının zararı önce kendisine dokunur.
“O inkarcılar, kendilerine düşmandı. Onlar bilgisizliklerinden kendi canlarının düşmanı oldular.” (Mesnevi, Amil çelebioğlu tercemesi 2/796)
“Güneşi, yarasaya düşman zannetme. O yarasa kendi kendisine düşmandır, kendi kendine zarar verir.” (A.ç. 2/798)
“Güneşin ışığından ızdırap çeker. Parlak güneş ise onun derdinden habersizdir.” (A.ç. 2/799)
“O kafirler güruhu, kendilerini peygamberlerin ışığından menettiler” (A.ç. 2/801)
“Peygamberler halkın perdesi olamaz. Kafirlerin nefisleri kör ve sağırdır.” (A.ç. 2/802)
“Eğer bir hasta, doktora düşman olsa, talebe hocasına kin tutsa, gerçekte onlar kendilerine düşman olur. Kendi akıl ve canlarının yolunu keserler.” (A.ç. 2/805-806)
“Bez yıkayıcı, güneşe kızsa, balık suyun düşmanı olsa, bundan kime zarar vardır?” (A.ç. 2/807-808) diye sorarak inkarın zararlarını anlatır.
“Bana delil getirin” diyene dilini gösteriverin. Eline baksın, saçının teline baksın, yüzüne baksın. Bugüne kadar hangi ressam, heykeltıraş, robot yapımcısı insan yüzünden daha güzel bir şey yaratmış?
Altı milyar insan bu sorunun cevabında birleşir ve “Evet daha güzeli yaratılamaz” derler. Yeterli mi? Yeterli değil. çünkü tabiatta her şeyi yerli yerince yaratan Rabbimiz sözlerin en güzelini de indirmiş. Biz Rabbimizin söylediği her şeyin en doğru olduğuna inanır ve ona zıt olan hiçbir söze itibar etmeyiz. Edersek sapacağımızı Rabbimiz:
“Kendilerine kitap verilenlere, Sen bütün delilleri getirsen Senin kıblene tabi olmazlar. Sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Onların bir kısmı diğer kısmının kıblesine tabi olucu değildir. Andolsun Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, Sen de o takdirde zalimlerden olursun. (Bakara 145) ayetiyle bizi uyarmaktadır.