Ergenekon'la mücadelede kantarın topuzu
AK Parti ve Gülen Cemaati'ne komplo belgesi yahut Balyoz darbe planı ile ilgili soruşturmaları ne kadar makul karşıladıysak, Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi gazetecilerin Terörle Mücadele ekiplerince gözaltına alınmalarına o kadar şaşırdık. "Ne var ki bunda? Derin devlete karşı çıkıyor gibi gözükseler de aslında Ergenekon'un değirmenine su taşıyan kimselerden söz ediyoruz" diyenleri de yadırgadık.
Nedim Şener, Hrant Dink cinayetinde ihmali bulunan polislerle Ergenekon operasyonunu yürüten polislerin aynı polisler olduğunu iddia ediyor ve bunların görevden alınmasını istiyor... Ahmet Şık, Ergenekon Davası'na eleştirel bakıyor... İkisi de Gülen Cemaati'ne tepkili... Söylediklerini, yazdıklarını, hizmet ettikleri şeyleri beğenmeyebiliriz, yaptıklarını sakıncalı bulabiliriz, bize zarar verdiklerini de düşünebiliriz; ama sırf bize uymuyorlar diye onları hapse tıkılması gereken bozguncular olarak görürsek tek parti döneminin "Takrir-i Sükûn" terörünü aklamış oluruz.
İsnat edilen suçlar tam olarak nelerdir? İddialar ne kadar mesnetlidir? Mezkûr gazeteciler niçin ifade vermeye çağrılmadılar da gözaltına alındılar? Bu 'radikal' karar hangi somut delillere veya bulgulara dayandırıldı? O delil veya bulguların "terörle mücadele" konusu olduğu şüphesiz midir? Bunların bir an evvel açıklığa kavuşması gerekiyor. İlgili savcı, kamuoyunun önüne ikna edici bir dosya koymalı. Aksi takdirde Ergenekon Davası'nın şahsî veya hizbî intikam operasyonlarına alet edildiği intibaı kuvvetlenir.
Türkiye bu Ergenekon Davası sayesinde cuntalarla hesaplaşıyor, derin devlet belasından kurtuluyor, tam manasıyla demokratik bir hukuk devleti olma yolunda büyük mesafeler alıyor diye sevinirken, Ergenekon'la mücadelede kantarın topuzunun kaçtığı ve bu davanın meşruiyet kaybına uğrayacağı bir sürece girmemişizdir inşaallah.