Ergenekon dalgalarının siyasetteki tsunami etkisi...
Yıllar önce bir karikatür görmüştüm. Çıplak bir adam denize karşı durmuş bekliyordu o karikatürde.
Kendisine "Burada böyle çıplak ne duruyorsun" diye soran birine de "Gazetelerde seks dalgası geliyor diye haber vardı, onun gelmesini bekliyorum" diyerek cevap veriyordu.
Şimdi bu karikatürü bugünün Türkiye'sinin siyasal ortamına uyarlamaya kalksak, şöyle bir tablo mu çıkardı ortaya?
Bir grup gazeteci denize karşı durmuş bekliyorlar.
"Burada ne yapıyorsunuz" diye soranlara da "Ergenekon'un bilmem kaçıncı dalgası geliyormuş, onu bekliyoruz" diye cevap veriyorlar.
"Ergenekon" kod adı ile bilinen ve gerçekten ciddiye alınması gereken bir davanın dalgalandırılarak sonunda kamuoyunu oluşturan düşünce odakları katında böylesine tartışılır hale dönüştürülmesi, halkla ilişkiler mesleği açısından örnek bir vaka olmalıdır.
Yargı son sözü söyleyecek devlet erkidir.
Ama yargı son sözü söylemeyi çeşitli nedenlerle geciktirir ve buna karşı sürekli mırıldanırsa, işin tadı kaçar.
Gerekçeler bilinmelidir
Gerekçeleri ancak dedikodu-haberlere dayanılarak tahmin edilmeye çalışılan ve dalgalar halinde gelen gözaltılar, sonunda siyaseti de, emniyeti de, basın özgürlüğünü de, yargıya duyulan güveni de tsunami etkisi ile vurmaya başlar.
Polisin evleri aradığı, insanları gözaltına aldığı sırada bunu yargının talimatı ile yaptığına bakılmaz.
"Bir polis devleti mi olduk" denilir.
Siyasetin sözcüleri istedikleri kadar "Biz yargının işine karışamayız" desinler...
Vatandaş "Ama siz Anayasa değişikliği yaparken daha özgür bir ülke vaat etmemiş miydiniz" diye sorar.
Siyasetle ilgisi olmayan gazeteciler bile "Acaba bir başka Ergenekon dalgası beni de mi vuracak" diye uykularını kaçırırlar.
Kısacası son Ergenekon gözaltı dalgası bütün bu gerçekleri yeniden gözler önüne serdi.
Kamuoyu aydınlatılmalı
Amerikan televizyon dizileri sayesinde jürili yargıyı ve yargı sürecinin de halkla ilişkilerle bağlantılı bir alan olduğunu öğrenmiş olmamız gerekiyor.
Ergenekon çapındaki siyasal içerikli bir davanın "Sanık- Savcı- Yargıç" üçgeni içinde kapalı devre sürdürülmesi pek mümkün değildir.
Bu davadaki aşamalar ve yeni gelişmeler konusunda ve mesela yeni gözaltıların gerekçeleri konusunda, gerektiğinde medyayı bilgilendirecek yargı kaynaklı bir "Sözcü-makam" da mutlaka bulunmalıdır.
Aksi halde şimdiki gibi dedikodu-haberler ve sızdırma bilgilerle, kamuoyundaki güven duygusu daha da zedelenir.
Ya da medya gelişmeleri bakanlara sorarak anlamaya çalışırken, yürütme ile yargının ilişkileri daha da karmaşıklaşır.
Kısacası "Böyle gelmiş böyle gider" demek yerine bu karmaşayı bir yerde bitirmeye çalışmalıyız.
Yine geçmişte gördüğüm bir karikatürü hatırladım.
Bu karikatürde ömür süreleri 24 saat olan iki böcekten dişi olanı erkek böceğe "Bugün olmaz" diyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.