Rahmetli Erbakan ve siyasî çizgisi
Muhterem Prof. Dr. Necmeddin Erbakan rahmetli oldu. Çocuklarına, akrabalarına ve Millî Görüş camiâsına sabr-ı cemil niyaz ederim.
Erbakan’ın, siyaset arenasına ‘din adına’ çıkışını; samimî, dürüst, gayretli, hamiyetli, pırıl pırıl bir gençliği, siyaset labirentlerinde 40 yıl boyunca iktidar ve birkaç siyasî slogan etrafında dolaştırmasını her zaman eleştirmiştik.
1997’lere gelindiğinde, zannedersem ‘onların bir kısmı tarafından’ da anlaşıldı ki, “siyasal İslâm” veya “din adına siyaset” bir çıkmaz yoldur; gençleri ve kitleri siyasetin acımasız çarkları arasına atmaktır.
II. Dünya Harbi’nin ardından demokrasi cephesi kazanıp, 1946 yılında çok partili hayata geçilir ve 1950’de DP, halkın ak zaferiyle iktidara gelir. Kısmî bir hürriyet gelmiştir o zaman. Herkes serbestçe yazar, çizer, konuşur.
CHP’nin “sürü, güdülen, anlamayan” halkını, daha doğrusu “çarıklılar” ve “köylüleri”, DP, iktidara ortak etmişti. 1947 kongresinde CHP, daha esnek, fakat beklentilere karşı daha da sertleşerek, “Laiklik, yalnız din ile siyaset arasında bir alâka kurulmaması değil, sosyal hayatın her yönü ile din arasında bir münâsebet kurulmamasıdır. Binaenaleyh laiklik, sosyal hayatın her yönünü, zamanın hayatın müsbet bilimin verilerine uydurmayı tazammun eder” 1 diyordu.
“Din adına ortaya çıkmayı” esas alan zihniyet ise; Halk Partisi’nin buna benzer “diktatörce” uygulamalarına ve DP’nin bu hürriyetçi anlayışına rağmen; “Sebilürreşad” diliyle “Aralarında (Halk Partisi ile DP arasında) pek bir fark yok” 2 iddiasını ortaya atarak kolları sıvar. 27 Ağustos 1951’de Cevat Rıfat Atilhan, “İslâm Demokrat Partisi” dilekçesini kurucular adına savcılığa verir. Lâkin “Refah ve saadet güneşi Kur’ân’ı ele almakla doğacaktır. Partimiz mü’minlerle doludur, mü’minler birleşin” (Büyük Cihad gazetesi) gibi sloganları laikliğe aykırı bulunarak, altı aydan fazla yaşamasına müsaade edilmez; kapatılır. 3
..Ve sene 1965’ler. CHP zihniyeti ile Ahrar-Demokrat çizginin devamı olan AP arasında “diktatörlük-hürriyet” mücâdelesi kıyasıya sürmektedir. DP’nin demokrasi bayrağı ve başlattığı maddî-mânevî kalkınma hamlesini AP dalgalandırmaktadır. İstatistiklerin tesbitiyle, 1965-69 arası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde maddî-mânevî en yüksek sıçramayı gösterir. Buna karşılık CHP hırçınlaşır; bürokrasi ve basını kışkırtır; AP’yi “irticaya pirim vermek”le suçlamayı sürdürür. Sene 1966. Gelişmeler bir merhale daha kat eder; tartışmalar Türkçe-Arapça ezandan “Arapça ezanın hoparlörle okunup-okunmamasına” dayanır. Beynelmilel mihraklar da düğmeye basmıştır. Bu sıralarda, 1968 talebe hareketleri, anarşi de tırmandırılır. Bu gibi hâdiselerin de yaşandığı hengâmede Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, Türkiye Sanayi Odaları Birliği Dairesi Başkanlığı’na girer ve 1968’de başkan seçilir. Erbakan’ın ortaya çıkışı ve takip ettiği çizginin püf noktasını verecek bir ayrıntıya yer verelim: Odalar Birliği Başkanlığı hayatında bir dönüm noktası olur. Siyasete atılma hazırlıklarını burada yapar. Erbakan, masonik çevrelerin baskısıyla, başkanlıktan uzaklaştırılır. Danıştay, tekrar vazifesine iâde eder. Bu sefer polis zoru ile atılır. 1969 yılında, seçimlerde AP’den aday olmak üzere müracaatta bulunur. Ancak adaylığı, AP Genel Merkezi’nce, 19 Ağustos 1969’da reddedilir. Bu sefer MHP ve MP ile temaslarda bulunur, onlarla da anlaşamaması üzerine Konya’dan bağımsız olarak seçilir ve TBMM’ye girer. 4
Kurulacak yeni parti çalışmaları için AP’li Sadettin Bilgiç’le 6 Aralık 1969’da görüşür ve “siyasette acemilik!” suçlamasına hedef olur. Bu gelişmeler üzerine, YTP’den Süleyman Arif Emre, MP’den Dr. Fehmi Cumalıoğlu’nun istifası ile MNP’yi (Millî Nizam Partisi) 26 Ocak 1970’de kurar. Partinin isim babası, Cumhuriyetten beri böyle bir partinin hasretini çektiğini dile getiren Eşref Edib’dir. 5
Bediüzzaman Hazretleri “Kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşim; Nurun bir hâmisi; vefat etsem Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli bulduğum zât” diye vasıflandırdığı Eşref Edib’in siyaset anlayışının, Risâle-i Nûr’a ters düştüğünü özellikle vurgular: “Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz—fakat siyaset noktasında değil. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nur’u hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.” 6 Bunca güzel hasletlerine rağmen hakkın hatırını âlî gören Bediüzzaman, ‘siyasî’ konudaki gerekli tavrını koyar ve taviz vermez.
Dipnotlar: 1- Mümtaz’er Türköne, Modernleşme, Laiklik ve Demokrasi, s. 3. 2- Sebilürreşad, Haziran 1949, c. 2, sayı: 50, s. 397. 3- Sadık Albayrak, Türk Siyasî Hayatında MSP Olayı, İst. 1986. s. 24. 4- Albayrak, s. 49. 5- Age. 6- Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, s. 65.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.