M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Türkiye Halkına Karşı Kimyevî ve Tıbbî Soykırım

Türkiye Halkına Karşı Kimyevî ve Tıbbî Soykırım

GAZETELER yazdı, dünyanın en genç kalp hastaları Türkiye’deymiş... Avrupa’nın büyük ilaç fabrikaları, yeni ilaçlarını Türkiye’de deniyor, halkımızı kobay olarak kullanıyormuş...

Bundan elli sene önce en genç kalp krizi kurbanı 48 yaşındaydı. Şimdi 10 yaşındaki çocuklar kalp krizinden can veriyor.

Caddelere, meydanlara bakınız; soluk benizli, sararmış kararmış yüzlü yığınla insan göreceksiniz.

Durmadan resmî ve özel yeni hastahaneler yapılıyor ama yine de yeterli olmuyor. İlaç sanayi devleşti. Eskiden eczane sayısı sınırlıydı, şimdi büyük hastanelerin karşısında onlarca eczane var.

Türkiye halkının yarıdan fazlası hasta, tedavi görüyor, ilaç yutuyor.

Uzmanlar uyarıyor: Böyle giderse on-yirmi sene sonra halkın yarısı kanser olur...

Şimdi beni dinleyin:

Türkiye halkı sinsi bir soykırım ile karşı karşıyadır.

Bu, kimyevî ve tıbbî bir soykırımdır.

Halkın gıda maddelerine ve meşrubata 300’den fazla (yazıyla: üçyüzden...) kimyevî madde karıştırılmaktadır.

Kimyevî boya maddeleri...

Kimyevî koruyucu maddeler...

Kimyevî renklendiriciler...

Kimyevî koyulaştırıcılar...

Daha neler neler...

Bu bir kimya savaşıdır.

Türkiye halkının temel gıda maddesi olan ekmeğin en kıymetli kısmı olan kepeği atılmakta; halka bembeyaz nişasta ve glüten yedirilmektedir. Ekmeklerimizde dört kimya maddesi vardır.

Türkiye topraklarının çok büyük bir kısmı kimyevî gübrelerle kirlenmiş, zehirli hale getirilmiştir.

Meyve ve sebzelerde aşırı miktarda hormon vardır.

Cep telefonları başta olmak üzere bir sürü elektrikli ve elektronik eşya halkımızı elektromanyetik alanlar ve dalgalarla kucaklamıştır.

Beyaz ekmek hemen öldürmez. Beyaz, bembeyaz, en beyaz, daha beyaz, çok beyaz ekmek yiyenler uzun vadeli intihar etmiş olurlar. çeşitli hastalıklardan sürüne sürüne, kıvrana kıvrana ölürler.

Cep telefonu hemen öldürmez. On sene, yirmi sene sonra kokusu çıkar. Kıvrandırarak öldürür.

Uluslararası dev ilaç fabrikalarına daha çok hasta, daha çok müşteri, daha çok ilaç tüketimi, daha çok kâr lâzımdır.

Bilinçsiz şekilde atılan kullanılmış piller bile bu ülkeyi ve halkını zehirlemeye yeter de artar.

Denizdeki balıklar, gökte uçan kuşlar bile zehirlenmiştir.

Yolların kenarındaki tarlalar, bahçeler, bostanlardaki ürünler zehirlidir.

Haşaratla mücadele için sıkılan kimyevî maddeler zehirlidir.

Türkiye halkını azaltmak için bundan otuz yıl kadar önce doğum kontrolü kampanyaları açmışlardı. Bu yetmiyormuş gibi halkımızı kimyevî maddelerle, hormonlarla, bembeyaz ekmeklerle, haşere ilaçlarıyla, elektromanyetik alanlarla zehirlemeyi de ihmal etmediler.

Türkiye büyük bir ülke... Türkiyenin nüfusu çok fazla... Türkiye’nin istikbali parlak... Türkiye’nin dehşetli bir potansiyeli var... O halde:

- Türkiye parçalanmalı, birkaç ülkeye ayrılmalı...

- Türkiye’nin nüfusu azaltılmalı...

- Türkiye büyük bir Pazar... Türkiye’de bol bol ilaç ve tıbbî malzeme tüketilmeli...

- Türkiye’nin bazı bölgeleri, ileride yabancı halklar yerleştirmek için boşaltılmalı...

- Mısır’daki büyük Assuan barajının içyüzünü herkes bilmez. Kısaca anlatayım: Bu barajın sağladığı sulu ziraat sayesinde halkın çok büyük bir kısmı bilharzia parazitinin sebep olduğu amansız hastalığa yakalanmıştı... Bazı barajlar böyledir. Kaşığıyla yedirir, sapıyla göz çıkartır.

Devlet, hükümet, belediyeler, yukarıda mahiyetini anlatmaya çalıştığım kimyevî ve tıbbî soykırıma karşı halkımızı korumalıdır. Halkımız bu konularda etkili bir şekilde uyarılmalıdır.

(Avrupa standartlarına göre gıda maddelerine ve meşrubata (içeceklere) karıştırılan 299 kimyevî maddenin listesini küçük bir broşür halinde yayınladım. Arzu edenler Bedir yayınevinden (0212/519 36 18) bir adet ücretsiz alabilir. Postayla gönderilmez.)

Müslümanlara Ne Olmuş...

MİLYONLARCA Müslüman, azgın sel sularına kapılmış sürüklenen çer çöpe, saman parçalarına dönmüş. Aksiyonları yok, ağırlıkları yok. Ne yapacaklarını bilmiyorlar.

İyi Müslüman yetiştiren okullar, eğitim sistemi yok.

Olgun Müslüman yetiştiren kurumlar yasaklanmış, kapatılmış.

Aileler çocuklarını vasıflı Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş olarak yetiştiremiyor.

Toplum bozulmuş.

İslâm’a hizmet için ortaya çıkmış bazı topluluklar, en büyük hizmet olarak bol para topluyor ve bu parayla vasıflı, güçlü, üstün, erdemli Müslüman yetiştiremiyor.

Haksızlık oluyor, zulüm oluyor, Müslümanlar bunları önlemek için gereği gibi çalışmıyor.

çeşitli meşreblere mensup Müslüman seçkinler bir türlü bir araya gelip asgarî müştereklerde birlikte çalışamıyor.

Her şey paraya, ranta endekslenmiş.

Zavallılar, korkularından yüksek sesle ağlayamıyorlar bile.

Şuur yok, azim yok, sabır yok, plan ve program yok...

Müslümanlar, tuzlu ve acı sularda zar zor yaşayan tatlı su balıklarına dönmüş.

Yığınların aklı fikri boş dedikodularda. Doğru dürüst düşünen, doğru dürüst aksiyon yapan kaç kişi çıkar şu milyonların içinden.

Memleket batıyor, herif bahçesine gül dikiyor.

Din iman elden gitmiş, bizimki yılda iki kez umreye gidiyor.

Şu dini bütün Hacıya bakınız. Oğlu namaz kılmıyor, kızı açık geziyor.

Hazretü’l-Hazerat Muhterem Efendi (İyi saatte olsunlar!) haber göndermiş, daha fazla para toplansın diye. Baş üstüne efendim...

İslâmî kesimdeki büyük küçük, haftalık aylık, üç aylık, renkli renksiz dergilerin sayısı 500’ü geçmiş. Bir tarikatın yüz şubesinin yüz ayrı dergisi çıkıyor. Hazretimler öyle istiyor. Müridler zorla abone edilmiş, pek okuyan yok. Dostlar alışverişte görsün.

Yalnız başına yaşayan yaşlı komşusu ölmüş, bizim sahte sofunun haberi olmamış, cenaze kokmuş da öyle anlaşılmış... Aman ne sofu ne sofu. Fasa fiso sofu...

İleride mücahid olacak hinoğlu hin kerata bir öğrenci aynı zamanda on yerden burs alıyormuş. Hele bir büyüsün, ne vurgunlar vuracak...

Modern feminist Müslüman Bayan Mankâne takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, başına sekiz renkli bir eşarp dolamış, beli dar tesettür giyime bürünmüş, ayakkabıları pek uzun topuklu, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda salına salına tak tak çat çat yürürken bütün erkekler kendisine bakıyor. Bu ne biçim bir tesettürlüdür. Evlere şenlik. Ah Hüseyin Rahmi sen sağ olmalıydın...

Korniş bey tasavvufa bayılır ama “küçük” bir kusuru var, namaz kılmaz.

Pek dindar ve kindar Labirentus grubu malı götürüyor helâl haram demeden. öyle ya bu devirde Müslümanın güçlü olması gerekiyor!

İslâmiyet ilerliyor, Müslümanlar kalkınıyor. Hacı Hüzünlü bey geçenlerde sabah namazı için bir camiye gitmiş. Cami kapalıymış...


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi