Evet, bu koroya iştirak etmeyeceğiz...
Ergenekon davası soruşturmalarında gazetecilerin tutuklanması, medyada kuvvetli bir rüzgâr estirdi. Basın özgürlüğü adına, herkesin sesini kısmaya yönelik gürültü çıkaran bir koro oluştu. Öyle ki, Türkiye'de, devlet içindeki hukuk dışı yapıların üzerine gidilmesi için baştan beri yüreğini ortaya koyanlarda bile bir yalpalama var.
Vesayet varsa medyası vardır. Darbeci varsa, gazetesi, gazetecileri vardır. 28 Şubat sürecinde, general telefonu ile üç gazetenin aynı manşeti atmasını unutalım mı? Bugün, Ergenekon davasını sulandıran, bulandıran, müthiş bir dayanışma sergileyen medya organizasyonu, onun için beni hiç şaşırtmıyor...
Yargısız infazlardan en çok bizim mahallede yaşayanlar çekti. Çektirenlerin başında da, bugün, "yargısız infazlara hayır" korosunun en önde gidenleri var. Suçsuz olduğu halde katil gibi, eşkıya gibi gösterilmek, cüzzamlı muamelesi görmek ne demek, en iyi biz biliyoruz. Mesele vicdansa, ben o vicdan yarışına varım. Üstelik vicdanımı, Allah korkusu ile konuşturarak varım. Sadece tutuklanan gazeteci arkadaşlar için değil, Ergenekon davasındaki bütün tutuklananlar için "inşallah yapmamışlardır, inşallah iddialardaki gibi değillerdir" diyorum. Hasım bile olsalar, henüz suçlu olduklarına dair haklarında yargı kararı olmayan insanlar için, "oh oldu, daha beter olsunlar" demek insafsızlıktır, vicdansızlıktır, karaktersizliktir... Tutukluluk sürelerinin keyfi uzatılması, böylece onlara adaletsizlik yapılması suçtur, günahtır. Bunları yapanlar varsa, kim olurlarsa olsunlar adaleti çiğniyorlar, haksızlık yapıyorlar ve Ergenekon davasına, asıl onlar zarar veriyor...
Ama bu Ergenekon davası asıl neden uzuyor? Çünkü vesayete payandalık etmiş kurumlar, yargıya yardımcı olmuyor, tam tersine yargıyı engelliyor da ondan...
TSK'dan başlayalım. İddianamelerde binlerce iddia var. Çoğu TSK ile ilgili. Pekiyi yargıya yardımcı olunuyor mu? İmza ıslak mı değil mi diye aylarca adalet oyalanıyor. Koskoca Genelkurmay Başkanı eline alıp havada sallıyor; "işte kâğıt parçası" diyor. Dolu olanları daha fazla olduğu halde, topraktan çıkarılan LAW silahının boşunu eline alıp, bütün generallerin huzurundaki bir toplantıda, "işte görüyorsunuz, boru..." diyor. Aniden hastalanıp GATA'da yatmalara, orduevlerinde ikamete başlamalara ne demeli? İddia ediyorum: TSK, elindeki delilleri yargıya verse, bu dava altı ayda biter...
Ergenekon davası uzuyorsa, siyaset ayağının da payını unutmayalım. Koskoca anamuhalefet partisi lideri, "nerede bu Ergenekon, biz de üye olalım" deyip, arkasından da bu dava bitmez diye hayıflanırsa, samimiyeti sorgulanmaz mı?
Yüksek yargıyı ele alalım. Fotokopi üzerinden dava görüldü mü, görülmedi mi? Kendi seslerinden, Ergenekon dayanışması içinde yüksek yargıçlar var mı, yok mu? Davanın hâkim ve savcılarını yerlerinden etmek için HSYK kilitlendi mi, kilitlenmedi mi? Bazı baroların adı "darbeci baro"ya neden çıkıyor acaba?
Bugün meslektaş dayanışması bahanesiyle, davayı sulandırmak için eline en büyük kozun geçtiğini düşünen medyamıza gelelim. 27 Mayıslara gidip, orduyu tahrik için; "harp okulu öğrencilerini kıyma makinelerinden geçirip, asfalta karıştırdılar" manşetlerinden söz etmeyeceğim. Bugün gazetecilerle kol kola yürüyen eski başyazar, yeni CHP'li duayen gazeteciye soralım: 28 Şubat sürecinde, gazetecilik vicdanınız neredeydi? Bırakınız arkadaşlarınıza sahip çıkmayı, o gün, "içimizdeki alçakları tanıyalım" diye başyazı yazıp hedef göstermediniz mi? Halk TV için Baykal hakkında, "Varan 2"yi konuşanlar, "kendi imkânlarımla çekemem" demeler -Kılıçdaroğlu buna hâlâ cevap vermedi- gazetecilik mi?
Vesayetçi, darbeci gazetecileri biliyoruz artık. Onlar gazeteci ise, ben değilim zaten... Üzüntüm, tahmin etmediğim bazı arkadaşların, koronun gürültüsünden etkilenmeleri... Merhametlerinden maraz doğabilir, Allah korusun...
Kimse de bize baskı yapmasın, bu bildik koroya iştirak etmeyeceğiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.