Hepimizin âsâbı bozuk
Muhalifler hapse atıldıkça iktidar, neşeyle ülkeye demokrasiyi getirdiğini düşünmeye başlıyormuş. Muhalifseniz içeri girmeye hazır olmanız gerekirmiş. Bu ülkeyi tarihiyle, insanıyla sevmek, hür ve bağımsız düşünmek suçsa bedeli ödenmeliymiş, vb...
Romantizmden kim ölmüş? Kurşun kalemi ucundan ısırıp dirseğine dayanarak hülyalı bakışlarla ufku seyreden şairin yüzüne ilham perisinin kanadı değince, "işte geldi, kaçırmayayım" diye hevesle devam ediyor, "Ey iktidar! Demokrasi isteğinde samimiysen muhalefetinin muhalefet yapmasını sağla"
Vaziyet bu kadar basit işte: Hükümet, muhalifleri içeri tıkıyor, onlara zulmediyor; "bunları serbest bırakalım da bizi devirsinler mi" diye düşünüyor. Bu zulüm karşısında vecd ile şâha kalkan yazarımız mânâ âleminden topladığı incileri kâğıda yapıştırıp köşe yazısını tamamlıyor.
Üzerime vazife değil; haziran seçimlerinde vekil listesine girmek için şu günlerde Başbakan'ın dikkatini çekmeye kalkışanlardan biri olsam neyse ama şu kadarcığını insaf ile söylemek zorundayım: İktidarın karşısında bugün öyle bir muhalefet var ki, değil muhalifleri hapse attırmak, bina kiralarını ödeyemez duruma gelseler cebinden karşılayıp hep "Böyle muhalefet yapın; Allah sizden razı olsun." dese yeridir. Türk siyasi tarihinde rakibine bu kadar elverişli "Muz orta"lar kesen bir muhalefeti fenerle arasanız bulamazsınız. İktidarı, onca yıpranma payına rağmen 3. seçiminde tek başına iktidar namzedi yapan işbu muhalefet tarzı ve muhalif basındır. Hükümetin bilumum muhalefete sonsuz bir minnet ve şükran hissi içinde olduğunu bilmeyen kaldı mı?
AK Parti'yi bir fenomen yapan sizsiniz arkadaşlar; daha yaşını bile tamamlamadan tek başına iktidara gelen bu parti, sekiz seneden sonra bir seçimde daha favori gösteriliyorsa âlî himmetiniz sebebiyledir ve yandaşlık size yakışır.
Evet, sinirleri bozuk, canları sıkkın; ben de farklı değilim vallahi. Adlarını yeni öğrendiğim gazeteci arkadaşların tutuklanmasından beri kafam kazana döndü desem yeridir. "Yahu hele biraz soluklanın, bir sakin olun; ne olup bittiğini anlayalım" deyince de kızıp ağızlarını bozuveriyorlar.
Son beş-altı günün gazetelerini, TV yayınlarını tarayıp özetlerseniz şöyle bir manzara beliriyor önümüzde: Sanıklar, onları tutuklayan savcıdan daha mâsum, daha zararsız, daha güvenilir vatandaşlardır!
İşte kanaat terörü tam da böyle bir şeydir ve bunun ifade hürriyeti ile bir ilgisi yoktur; ifade hürriyeti ve vicdani kanaatin açıklanması, herkesi aynı yönde düşünüp davranmaya sevkedemez.
Benim bu meselede nokta-i nazarım basit: Savcıların gizli niyetlerini okuyarak, sanıklara sempatik veya alerjik mesaj göndermek değil; usul hukukunun bütün inceliklerine riayet edilmesini, hattâ usûlü zorlayacak derecede ihtimam ve nezaket gösterilmesini bekliyorum kanun adamlarından. Bütün Ergenekon sanıklarının, bütün Balyoz ve emsali dava sanıklarının da aynı tarzda hukuki usul ve nezaketle yargılanmalarını bekliyorum. Savunma hakkına azami derecede riayet gösterilmesini istiyorum. Bu davalar daha önce emsâli olmayan çapta büyük ve muhteva itibariyle şok edici nitelikler taşıyor. Yargılanan kişilerin önemli ve muteber insanlar olmalarından ötürü değil, sadece "sanık" oldukları için bu ihtimama layık olduklarını düşünüyorum. "Sanık olmak" zor şey; sanığın hukuku esirgenmeli...
Bu davalar bir şekilde neticelendiğinde ardında nefret iltihabı bırakmamalı. Kamplaşmadan hepimiz zarar görüyor, yıpranıyoruz, herkesin âsâbı bozuk: Bu tahripkâr kamplaşmayı azaltmak için yargı süresini en azından bu gibi davalar için kısaltan birşeyler yapılmalı.