Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İklim değişti, Deniz dalgalandı... Bu iş, bir Kemal’e erse!

İklim değişti, Deniz dalgalandı... Bu iş, bir Kemal’e erse!

Hava bir kararıyor, bir açıyor... Bir bakıyorsunuz, “kar ve tipi”den göz gözü görmüyor, bir bakıyorsunuz “güneş” çıkmış...
Önceki gün uyandığımda, eşim, “Her taraf bembeyaz” dedi... Gerçekten öyleydi... Hâlâ “kar” yağıyordu... Aaa, biraz sonra “güneş” doğdu ve karlar “erimeye” başladı.
Yola çıktım, gazeteye geliyorum, o da ne?.. Kar, tipi, fırtına!.. Göz gözü görmüyor.
Aradan yarım saat geçmeden;
Yine güneş, yine aydınlık!..
Biraz sonra, yine lapa lapa kar!..
Hava sürekli değişiyor.
Pencereden dışarı bakıp, bu “değişken hava”yı seyrederken, Türkiye’nin “sürekli değişen gündemi” geldi aklıma... O kadar “hızlı bir değişim” yaşanıyor ki; bırakın “gündem değişikliği”ni, “gündemdeki konu” bile sürekli yön değiştiriyor...
Bir gün öncesine kadar “masum” görünen kişi, ertesi gün “suçlu” olarak çıkıyor karşımıza!..
Bir gün öncesinde “suçlu” ilân edilip, “infaz” edilmeye çalışılan bir kişi, bir de bakıyoruz, “sütten çıkmış ak kaşık” oluyor!..
“Aydın” dediğimiz kişinin, “zifiri karanlık” olduğunu öğrenip şaşırıyoruz. Televizyonlarda; sanki “haber” değil, “hava raporu” dinler gibiyiz... Havanın bir “açması”, bir “kapanması” gibi, kişilerle ilgili “bilgi”ler de; bir açıyor, bir kapanıyor.
BAYKAL TACİZ ETTİ Mİ?
Sözü, tartışma gündemindeki “taciz” olayına getirmek istiyorum.
Malûm;
Oda TV muhabiri İklim Bayraktar birkaç gün öncesine kadar, “taciz mağduru bir kadın”dı!.. CHP Genel Merkezi’ne gitmiş, Deniz Baykal’la görüşmüş, bu görüşme esnasında “taciz”e uğramıştı!..
Artık, Baykal kendisine ne yaptı, hangi sözleri söyledi, orasını bilmiyoruz...
Bildiğimiz şu:
Bu “taciz”den sonra, İklim Hanım; “böğüre böğüre ağlamak” istemiş!..
Söylediklerine herkes inandı tabii!..
Öyle ya;
Baykal, zaten “şaibeli” bir adam!..
“Kadınlara düşkün” biri!..
“Azgın Teke” denilen cinsten!..
“Evli; torun-torba sahibi” bir adam olmasına rağmen; “evli bir kadın”la ilişkiye girip, “zina” yapmaktan çekinmeyen bir adam!..
Ehh, ortada böyle bir “şaibe”, böyle bir “sabıka” olunca, İklim Bayraktar’ın “taciz” iddiasına da, herkes inandı tabii!..
Herkes aynı fikirde;
“Baykal mı?!?. Yapmıştır!”
SONER NİYE SUSTU?
İklim Hanım’ın elinde, “iddia”sını güçlendiren başka “delil”ler de var...
Bu “taciz” olayından, ilk önce patronu olan Oda TV’nin sahibi Soner Yalçın’ın haberi olmuş!..
Ne var ki, “çıt” çıkarmamış!..
Bu suskunluk, “Soner Yalçın’ın metodları”na hiç uymuyor!..
Zira, o Soner Yalçın ki; herkesin “özel hayat”ını didik didik eden, insanları “fişleyen”, onları “dosyalayan” yeri ve zamanı geldiğinde, bunları bir “şantaj” unsuru olarak “kullanan” biri!..
Dolayısıyla, “Baykal’ın İklim’e tacizi” olayı da, onun için bulunmaz bir fırsat!..
Yap “tacizci Baykal” haberini, koy siteye!.. Cümle âlem duysun!..
Ama, hayır!..
Tepki vermiyor Soner Yalçın!..
Ya “Soner’in tepkisizliği”nden ya da işin içinde “başka hesaplar” olduğundan, İklim Hanım, bu olayı önce Gürsel Tekin’e, sonra da Kemal Kılıçdaroğlu’na anlatıyor.
Ardından da; YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile görüşüyor.
İKLİM-KEMAL PAZARLIĞI
Telefonda, ona, Kılıçdaroğlu ile “45 dakika” süren görüşmesini anlatıp, “izlenim”lerini aktarıyor:
“Görüştüm, çıktım yanından... Ama bütün umutlarım, inancım, her şeyimi yitirdim... Onda, Başbakanlık koltuğuna oturup, bu ülkeyi yönetecek bir kapasite yok!..”
Eminağaoğlu cevap veriyor:
“Zaten bugün buraya gelinmesinin sebebi de bu tablo değil mi?”
Görülüyor ki; Eminağaoğlu da, Kılıçdaroğlu’nun “kapasitesiz”liğinden muzdarip!..
İklim Hanım, devam ediyor sözlerine:
“İnanılır gibi değil; o kadar kaba bir cümle kuruyor ki!.. (...) Diyorum ki; ben sana büyük bir balık getirebilirim!.. O diyor ki; tamam, sen git, kendi şartlarınla yap getir!.. Adama, en büyük balığı getireceğimi söylüyorum, yardımcı olmasını, bunun için ufacık da olsa bir alet vermesini istiyorum, hiç olmazsa onu sağla diyorum, kendin yap diyor!.. Ben kendim yaptıktan sonra, Youtube’a da koyarım ya, sana ihtiyacım yok ki!..”
Eminağaoğlu devreye giriyor;
“Yaa, her şey buraya gelmişse, böyle geldi işte!”
Devam ediyor İklim Hanım;
“Burnunun dibinde diyorum... Ne haltlar beceriyor?.. Yok mu senin ekibin, adamın?.. Bir belden aşağı vurma ekibi de sen kur!.. Bu kadar basit!.. Yok işte diyor!..
Bütün gün, ilk üç danışmanıyla birlikteydim, onların odasındaydım, yok böyle bir şey!.. (...) O zaman biz aptalız!.. O kadar umutsuzum ki; şu anda anlatamam!.. Sana bir şey söyleyeyim mi; yaptığım yasal ve etik değil ama, bütün bunları kaydettim!”
Eminağaoğlu “akıl” veriyor;
“Yok!.. Onları yapma İklim!”
Şu hâle bakın;
Öyle bir “ilişki”ler yumağı ki; başı belli değil, sonu belli değil!..
Kimin eli, kimin cebinde, o da belli değil!.. “Dallas” bile haltetmiş yanında!..
Herkes “entrika” ile meşgul!..
Düşünebiliyor musunuz; İklim Hanım, “Baykal’ı tuzağa düşürmek” için Kılıçdaroğlu’ndan; herhalde “gizli kamera” gibi “teknik cihaz” istiyor ama Kılıçdaroğlu, “Veremem” diyor, “Sen kendin yap!”
Demiyor ki;
“Senin şu yaptığın gazetecilik filan değil!.. Sen, benim eski genel başkanıma tuzak kurmaya kalkıyorsun!.. Bu, ne gazeteciliğe sığar, ne insanlığa!”
Bunu demiyor Kılıçdaroğlu!..
Tam aksine, “tuzağa yeşil ışık” yakıp, “Sen kendin yap” diyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Gazetecilik” midir bu?..
“Genel başkanlık” mıdır?..
Hepsi bir yana da,
“İnsanlık mıdır bu?”
Şu hâle bakın;
“CHP Genel Başkanlığı” koltuğunda oturan bir adam, “eski genel başkanın altını oymaya” göz yummakla kalmayıp, “destek” veriyor!.. Ekranlara çıkıp; “Baykal üzerinden CHP’ye tuzak kuruluyor!” diye bas bas bağırması gereken bir adam, “Baykal’ın tuzağa düşürülmesine” onay veriyor!..
Hatta, “destek” veriyor!..
Gerçekten midem bulandı!..
Ha kustum, ha kusacağım!..
Bunun adı, “vicdansızlık”tır!..
BAYKAL’I SİLMEK İÇİN Mİ?
Gelin, şimdi de, “tuzağa destek” veren Kılıçdaroğlu’nun tavrını irdeleyelim!..
Kılıçdaroğlu’nun İklim Bayraktar’a “yeşil ışık” yakmasının altında, “tacizi ispatlasın” düşüncesi mi yatıyor, yoksa işin içinde “Halk TV’yi pazarlama” konusu mu var?..
Malûm, aynı günlerde;
Oda TV’nin sahibi Soner Yalçın, CHP’nin televizyonu Halk TV’yi almak ve böylece “CHP’yi iktidara taşımak” hayalleri kuruyordu.
Bu iş, Kılıçdaroğlu’nun aklına yatmıştı!..
O an, “iktidar rüyaları” gördüğünden, şu soruyu sormak aklına bile gelmemişti;
“Bu Soner Yalçın niye Halk TV diye bastırıyor?.. Ayrı bir televizyon kanalı kurup, CHP’yi destekleyemez mi?”
Ya, bu soruyu soracak “kapasite”si yoktu, ya da “başka hesap”ları vardı!..
Çünkü, Kılıçdaroğlu da biliyordu ki;
“Deniz Baykal ve Halk TV arasındaki bağlantıyı koparmadan, partideki Baykal etkinliğini kırmak mümkün değil!”
O halde;
“İlk hedefiniz Deniz” deyip, Halk TV’deki “Baykal etkinliği”ni ortadan kaldırmalıydı!..
İlk önce, Halk TV çalışanlarının “maaş”larını kesti ve onları “yıldırmak” için ellerinden geleni yaptılar!..
Sonunda, çalışanları “kapı dışarı” edip, Halk TV’nin yayınlarına son verdiler!.. Böylece, Halk TV bünyesindeki “Baykal’ın adamları”ndan da kurtulmuş oldular!..
Halk TV, böylece “Soner Yalçın’a devredilmeye hazır” hâle geldi!.. Hem de, “Baykal’ın şiddetle karşı çıkmasına” rağmen!..
CHP-İSRAİL PASLAŞMASI
İyi de, Soner Yalçın Halk TV’yi alıp da, ne yapacaktı?.. CHP’nin mi borazanı olacaktı, yoksa İsrail’in mi?..
Öyle ya;
Oda TV adlı “karanlık oda”dan Türkiye’nin değil, sürekli “İsrail’in sesi” yükseliyordu!..
Bünyesinde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yakın dostu Rafael Sadi gibi bir adama yazılar yazdıran ve Mavi Marmara’ya “İsrail’in kanlı baskını” üzerine; “Türkiye, İsrail’den özür dileyecek mi?” şeklindeki yazılarını yayınlayan Soner Yalçın, acaba Halk TV’yi de bir “İsrail borazanı” haline mi getirecekti?..
Tamam, Baykal buna karşı çıkıyordu... Onun için de, “Varan 2” diyerek, “zina kasetinin devamı” ile tehdit ediliyordu... Peki, Kemal Kılıçdaroğlu, devir işlemine sıcak baktığına göre; acaba “İsrail’in desteği”ne mi ihtiyaç duyuyordu!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; önceki gün AK Parti Meclis Grubu’nda yaptığı konuşma, olayın “bam teli”ne basar nitelikteydi...
Diyordu ki;
“14 Eylül 2010 tarihinde, İngiltere’nin The Daily Telegraph gazetesinde bir haber yayınlanıyor.
Başlığı şu: İran Türkiye’de iktidardaki AK Parti’ye 25 milyon dolar bağışladı.
Spotta da şu yazıyor:
‘İran, Başbakan Erdoğan’ın ülkenin laik anayasasını terk etmeye hazırlandığı korkularını artıracak bir hamleyle, Türkiye’nin iktidar partisi AK Parti’ye 25 milyon dolar bağış yapmayı kabul etti.’
The Daily Telegraph’ta yayınlanan bu haber, 15 dakika sonra İsrail’in Haaretz gazetesinin internet sitesinde yayınlanıyor.
Paslaşmaya dikkat edelim.
Türkiye’de açıklamalar başlıyor.
Her zaman olduğu gibi, ilk olarak CHP’li milletvekili açıklama yapıyor. Şahsımı suçlayarak ‘Gereğini yapacak mısınız Başbakan’ diye soru önergesi hazırlıyor.
YARSAV Başkanı açıklama yapıyor. Bu haberin kapatma konusu olacağını söylüyor.
Psikolojik harekat başladı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı, bunun kapatma nedeni olduğunu söylüyor. Sorsan hukukta ne olduğunu da bilmez. CHP milletvekili hukukçu, ‘Ben bu iddianın doğru olduğuna inanıyorum’ diyor. Bu, güya hukukçu.
Biz bu iddiaya önce çok sert tepki verdik. Hemen hukuksal süreci başlattık. Ömer Çelik Bey’i bununla görevlendirdim.
Nihayet yargı kararını verdi.
Gerçek açığa çıktı ve söz konusu gazete, 28 Şubat’ta bir düzeltme ve özür açıklaması yaptı. Daha da vahimi, bazı gazetelerde de yer aldı. İngiliz gazetesinde yapılan bu haberin istihbaratın talimatıyla yayınlandığı ortaya çıktı.
(...)
CHP Genel Başkan Yardımcısı’nın, milletvekillerinin, YARSAV Başkanı’nın, tıpkı o İngiliz gazetesi gibi, yüzlerinin kızarıp kızarmadığını, özür dileyip dilemeyeceklerini bir kez daha sormak istiyorum.”
Erdoğan, CHP’nin yanı sıra, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun da maskesini düşürüyordu:
“Bir gazetecinin yalanına inanıp, bizi töhmet altında bırakan İngiltere’de CHP Genel Başkanı bizi gidip şikayet ediyor.
Ne diyor biliyor musunuz?
‘CHP iktidarda olsaydı Mavi Marmara’ya izin vermezdik’ diyor. Bunu da Gazze halkına, Filistin’e, Mavi Marmara şehitlerine yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu hareketi bu millete sahip çıkmak değildir. Siz korsanlığa göz yumabilirsiniz, siz Gazze karşısında susabilirsiniz, siz ilişkiler bozulmasın diye çıtınızı çıkarmayabilirsiniz. Ama haksızlıklar karşısında haykırmaya, kendi vatandaşımızın hakkını korumaya, dünyanın her yerinde mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.”
Gördüğünüz gibi; bir “paslaşma”ya dikkat çekiyor Erdoğan... The Daily Telegraph’ta yayınlanan bir “düzmece haber”in 15 dakika sonra İsrail’in Haaretz gazetesinin internet sitesinde yayınladığını, kısa bir süre sonra da “CHP’nin suçlamaları”nın başladığını vurguluyor!..
Ortada bir “paslaşma” olduğu aşikâr!.. Ama, ne zamandan beri?..
İnsan merak ediyor;
Baykal’ın böyle bir “top”a girmeyeceği düşünüldüğü için mi, bir “dalavere” tezgâhlanıp, Kılıçdaroğlu getirildi CHP’nin başına?!?..
BAYKAL’DAN TACİZ’E CEVAP!
“Derin oyun”lara hiç aklım ermez!..
Ama, gördüğüm şu:
“Bütün darbeler”de olduğu gibi, “Baykal’a darbe”de de; önce “kadın”lar kullanılmış, sonra “medya!”
Çünkü, Baykal; İklim Bayraktar’la görüşmeden önce “eşi ve kızı”nı uyarıp; “Bana bir tezgâh kurulmaya çalışılıyor olabilir... Dikkatli olun” demiş... “İddiaların basına yansıması”ndan sonra da demiş ki;
“İklim Bayraktar ile görüşmemiz sadece 15 dakika sürmüştür!.. O esnada; kapının önünde 10 civarında insan vardı!.. Kendisinin randevu talebinde; yapılacak ziyaretin bir gazetecilik faaliyeti veya röportaj talebiyle ilgisinin olmadığı, sadece bazı fotoğraflar verileceği söylenmiştir.”
Avukat Muzaffer Yılmaz da, “Baykal adına” yaptığı açıklamada diyor ki;
“10’dan fazla insan bu görüşmenin tanığıdır. Bu şartlar altında bir tacizin ya da tecavüzün gerçekleşmiş olabileceğine inanmak için, bir insanın kötü niyetli ya da geri zekalı olması lazımdır. (...)
Buna karşılık o gazeteci, Deniz Baykal’ı ev telefonundan gözaltına alınıncaya kadar defalarca aramıştır. Bu telefon görüşmelerinde yapılan buluşma talepleri, gece gündüz evine çağırma girişimleri, Deniz Baykal’ı evinde ziyaret etme istekleri kararlılıkla ret edilmiştir. Bir şantaj ve komplo projesinin yaşama geçirilmesine fırsat verilmemiştir. Bir tacize ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden kişi derhal iddiasını ispat etmeli, konuyu yargıya taşımalıdır.”
SIRA KILIÇDAROĞLU’NDA!
İşte bu açıklamalar;
Bir gün öncesine kadar “İklim Bayraktar lehine” esen rüzgârları bir anda tersine çevirdi... O ana kadar, “Baykal’ın sabıkası”ndan hareketle “İklim’in tacize uğradığına” inanan çevreler, bir anda “İklim’in aleyhine” döndü!..
Eee, dedik ya;
“Türkiye’nin iklimi”ne güven olmaz!.. Bir bakarsın kış, bir bakarsın yaz!..
Bir açık, bir kapalı!..
Baykal konuştu, “İklim’in iklimi” değişti, diyorduk kiii!.. Baykal’ın açıklama yapmasından kısa bir süre sonra; “CHP’yi mahveden kadın” olarak, önceki gece İklim Bayraktar çıktı Habertürk ekranlarına!..
Fatih Altaylı sordu, İklim Bayraktar cevap verdi... Tabiî, “yasaların elverdiği” kadar!
Pek fazla “ayrıntı”ya giremedi.
Çünkü, ortada “devam eden bir soruşturma” vardı ve kendisi de “sanık” durumunda olduğu için konuşması yasaktı.
Şunları söyleyebildi sadece:
“Ben Halk TV’nin satışını da bilmem, CHP ile yürütülen pazarlıkları da... Uğradığım tacizi sineye çektim ama telefon konuşmalarımdan öğrenmişler!..
CHP’liler, bu olayları inkâr ediyorlar ama, her şey savcının önünde!.. Kim, kiminle ne konuşmuş, savcı hepsini biliyor... Soruşturma tamamlanıp, iddianame hazırlandığında her şey ortaya çıkacak!.. Bugün inkâr edenler, bakalım o zaman ne diyecek?.. Merak ediyorum, bugün beni tehdit edenler, o zaman özür dileyecekler mi?”
Bu mealde sözler!..
Baktım, kadın, “kullanıldığını” farketmiş!.. Geç oldu ama, sonunda uyanmış!..
Merhum Nasreddin Hoca’nın; “Sen de haklısın hatun” deyip, herkesi “haklı” gördüğü gibi bir durumla karşı karşıyayız!..
Kendi açısından Baykal haklı!..
İklim’i dinledim, o da haklı gibi!..
Sanki, “tahterevalli”deyiz!..
Bir o haklı, bir bu!..
Diyorum ki; bir de Kemal Kılıçdaroğlu konuşsa, bir de onu dinlesek!..
Deniz kabardı, İklim değişti!..
İklim değişti, Deniz dalgalandı!..
Bir de Kılıçdaroğlu konuşsa!..
Ben, en çok Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne diyeceğini merak ediyorum... Sahi, “Baykal’a attığı kazığı” nasıl izah edecek?.. İklim’in; “özel ilişkisini banda almak istediğini” söylediği AK Partili kim?.. Niye açıklamıyor o ismi?.. “Hedef saptırmak” için mi?.. “Baykal’a kurduğu tuzağı” örtbas etmek için mi?.. En çok merak ettiğim de; bundan sonra “Baykal’ın yüzü”ne nasıl bakacak?.. Bir “iktidar rüyası” için, değer miydi “Baykal’ı satmak?”
Konuşsun da, öğrenelim;
Değer miymiş, değmez miymiş?
Ortalık, yine kar-boran!.

Gazeteci-Darbeci kol kola!
Öyle “masum” pozlarına bürünüyorlar ki; “yazı” yazan, “kitap” yayınlayan bir “gazeteci”; nasıl olur da “darbe” yaparmış?..
Bunları dinledikçe; “koyun postuna bürünmüş kurtlar” geliyor aklıma.
Bu “gazeteci”(!)ler, sanki hiç “darbeye yardım ve yataklık” etmediler..
Sanki, hiç “manipülasyon” amaçlı haber ve yazı yazmadılar...
Sanki, hiç malûm “mahfil” ve “odak”lardan kulaklarına üflenen “sufle”ler doğrultusunda darbelere “zemin” hazırlamadılar...
27 Mayıs 1960 darbesi öncesi, “bebek ve köpek haberleri”ni, “gençlerin kıyma makinalarına gönderildiği” palavralarını ben mi sıktım?..
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, “şartların olgunlaşması”na ben mi hizmet ettim?..
28 Şubat 1997’den itibaren “irticacı avı”na çıkan, Müslüm’leri, Fadime’leri, Kalkancı’ları manşetlere çeken ben miyim?..
“27 Nisan e-muhtırası”nın yayınlandığı gece ekranları doldurup, “askerin haklılığı”nı savunan ben miydim?..
Hepsi bir yana da; “28 Şubat süreci”nde; bir komutan demişti ya; “Medya desteği olmasaydı, bu darbeyi yapamazdık!”
Demek oluyor ki;
Bazı adam ve madamlar; “gazeteci” kisvesiyle, “darbelere yardım ve yataklık” yapabiliyor ve hatta “cuntacıları tahrik” edebiliyorlar!..
Değilse; “yasadışı yollar”dan elde edilmiş “ses ve görüntü”ler ne arıyor evlerinde?..
“Gazetecilik” için mi, yoksa “ajan provokatörlük” için mi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi