'Gazeteci milleti' ve siyasi entrika
Demek ki neymiş? 'Gazeteciler' de sütten çıkmış ak kaşık değillermiş. Daha dün Ergenekon soruşturması bağlamında gözaltına alındığında 'gazeteciler susturuluyor' deyip 'karanlık oda'ya gazetecilik adı altında koruma sağlamaya çalışanlar bugün şaşkınlar.
Neden? Çünkü, bu gazeteciler Nazlı Ilıcak, Sevilay Yükselir ve başka gazeteciler, işadamları ve siyasetçilerin özel hayatlarını fişlemişler. Yetmemiş, Deniz Baykal'a yeni bir komplo hazırlamışlar. Bir yandan da 'varan 2'yi devreye sokalım' notları yazıyorlarmış.
Gazeteci diye korumaya çalıştıkları kişi hakkında gözaltına alınan bir başka gazeteci "İsrail istihbaratına çalışan" birisi diyor dinlemeye takılan bir telefon konuşmasında. Gazeteci mi, Mossad elemanı mı, bilmiyoruz. Bilen varsa açıklasın. Kendi camiasında, hakkında böyle şaibeler dolaşan birisi için 'kefil' olmadan önce iyi düşünün.
Ama iyi düşünmedikleri belli. Faş olan son bilgilerle 'oda'nın içindeki 'malzeme' ortalığa dökülünce ne yapacaklarını bilemiyorlar şimdi. Acaba, 'bizim gazeteciler suç işlemez' korosuna devam edecekler mi?
Hiçbir meslek 'masum' değildir; ne gazeteciler, ne askerler, ne siyasetçiler. Mesleki bir dayanışma duygusuyla savunma yapmanın 'kabilecilik'ten farkı yok.
Ortaya dökülenleri ve dökülecekleri 'gazetecilik' adına aklamaya çalışmayı bırakın artık. Bu, gazetecilik değil. Biliyoruz kardeşim; iş takibi yapanı, ticarete soyunanı, darbecilerin silahşorluğunu yapanı biliyoruz. Söz, kalem sizde diye; siz herkesi eleştirebilecek bir iş yapıyorsunuz diye kendinizi pirüpak zannetmeyiniz. Öyle göstermeye kalksanız da halk biliyor.
Bir iftira ve yalan makinesi olarak çalışan Oda TV'yi ve kişilik suikastlığını meslek edinmiş bir kişiyi 'gazeteci' ilan ettiniz ve dokunulmaz kılmak istediniz. Şimdi ne yaptığınızın farkında mısınız? Mesleğin itibarını biraz daha zedelediniz. Oysa yapmanız gereken mesleğinizin haysiyetini, itibarını savunmaktı. Güven vermeyen bir gazetecilikle 'dördüncü kuvvet' işlevini yerine getiremeyen bir medya Türkiye için kayıptır.
Oda TV gazetecilik yapıyorsa, siz ne yapıyorsunuz?
Bir de işin siyaset boyutu var, daha doğrusu CHP. Tamam, biliyoruz CHP siyaseti bırakıp Ergenekon 'avukatlığı' yapıyor, ama bu kadarı da fazla. CHP yönetimi açıkça 'gazetecilik' dışı işlerle uğraşanlarla 'iş tutuyor'. Yeni genel başkan, eski genel başkan Baykal'a kurulan tuzağı haber vermiyor, bir AK Partili için kurulan tuzak için de 'kaydını sen çek getir' diyor Oda TV muhabirine. Bir başka CHP yöneticisi ise tam bir 'zehir hafiye'. 'Faka bastığını' düşündüğü bir AK Partiliyi görüntülemek Oda TV muhabirinin evine gidiyor, onu alıp 'mekân'a götürüyor... Sonra da çıkıp anlatıyor bunları pişkinlikle.
Pes doğrusu; ne gazetecilik bu, ne de siyaset. İkisini de yanlış yapanlar iflah olmuyor işte; millet itibar etmiyor onlara. Milletten itibar görmeyenler de, ne yapsınlar? Yargıya, orduya vs. dönüp onları kışkırtıyor, onlardan medet umuyorlar. Bu CHP ve bu gazeteciler birbirlerine yakışıyor. Ama maalesef ikisinin de geleceği yok.
Bir de yeni yönetim 'yeni CHP' masalları anlatıyordu; meğer siyasete yeni fikirler, projeler katmakla değil, 'belaltı' çalışma yöntemleri geliştirmekle meşgullermiş. Bu 'cin siyaset' yöntemlerini CHP'ye 'akıl verdiği'ni söyleyen Ergenekon sanığı Yalçın Küçük'ten mi almışlar, yoksa kendileri mi geliştirmiş, emin değilim. Ama sonuçta 'cin çarpmış'a dönecekler. Akıl hocası Yalçın Küçük olan 'yeni CHP' ancak bu kadar olur.
Bu son olay bir kez daha gösterdi ki memleketin bir numaralı sorunu 'muhalefet'. Bu muhalefetin içinde CHP de var, sözde 'merkez' medya da. Bu ikili bir türlü değişen Türkiye'yi anlamadı. 'Yeni Türkiye'yi anlamamakta direnen 'eski medya' ve onun müttefiki CHP'yi de halk tasfiye edecek.