Son Apaçi
Afrika’da tarih boyunca megalomani/azamet hastalığına yakalanmış tipte liderlere rastlamak mümkündür. Hatta çok görülmüştür. Bunların en çılgınlarından birisi uluhiyet iddiasında bulunan Fatimi Halifesi ve Kaddafi’nin tarih ötesi kankası el Hakim Biemrillah’dır. Seveni de nefret edeni de bol olmuştur. Bu tip liderlerin sonuncusu Kaddafi olmakla birlikte Bokassa da seleflerinden birisidir. Adam dünyadaki bütün üstün lakapları sadağında toplamak istemiştir. Salahaddin Eyyübi’den Napolyon’a kadar öykünmediği lider kalmadı. Kendisine Salahaddin Ahmed ismini veren Jean-Bédel Bokassa (d. 22 Şubat 1921 - ö. 3 Kasım 1996) Orta Afrika Cumhuriyeti’nin başkanı (1966-1977) iken akabinde bu sıfatı yeterli görmediğinden dolayı Orta Afrika İmparatoru sıfatını almış, daha doğrusu kendi kendini bu sıfatla atamıştır (1977-1979). Kaddafi’nin cemahiriyye tutkusu gibi Bokassa da ülkesini imparatorluk olarak nitelendirmiştir. 1977’de Bokassa, hayran olduğu Napolyon’u taklit ederek I. Bokassa adıyla taç giydi ve cumhuriyetin adını Orta Afrika İmparatorluğu olarak değiştirdi. Ama, kısa süren saltanatı Fransa’nın da desteklediği askeri bir darbeyle sona erdi. Darbeden sonra cumhuriyet yeniden kuruldu ve Eylül 1979’da Dacko yeniden başkanlığa getirildi. Bokassa ise Fildişi Kıyısı’na sürgüne gitti. Kaddafi de Bokassa gibi hayal dünyasında yaşayan liderler kuşağından. Bir dünya kurmuş ve merkezine de kendisini oturtmuş. Ona göre, tarihin son kitabı Yeşil Kitap ve son idari sistemi de cemahiriyye’dir. Tarihin sonu cemahiriyye ile yaşıyor. Kısaca bugün Bokassa’nın mirasını Kara Kıta’da Kaddafi sürdürmektedir.
¥
ABD’nin BM Temsilcisi Susan Rice Kaddafi’nin vakıadan kopuk şizofren bir dünyada yaşadığını (In a White House press briefing on Monday, U.S. ambassador to the United Nations Susan Rice called Libyan leader Muammar Qaddafi “delusional” and said he was “unfit to lead.”), vehham bir kişilik sergilediğini (delusional) ifade etmiştir. Anormal rejimlerin hepsinin başındakiler anormal karakterli insanlardır. Geçmişte bunlar Şeddat, Firavun ve Nemrut tipleriyle anılmışlardır. Kaddafi de günümüzde psikopat, şarlatan sıfatlarıyla anılırken demagog olarak da nitelendirilmiştir. Demagog da vakıadan kopuk adam demektir ve mugalata ve ajitasyonla davasını savunur ve insanları cerbeze ile iğfal eder. Ecevit de aslında böyle tipli liderlerden birisiydi ve sözde Türk araçlarını tercih ederdi ve böylelikle kendisini kandırırdı. Halbuki, hâlâ tam teşekküllü bir Türk otomobiline kavuşmuş değiliz. Ecevit de kendisine değil toplamasına biniyordu. Zira ‘bizim otomobillerin’ sadece toplaması ya da montajı bizim. Dolayısıyla Ecevit yerli malı haftaları tadında veya kapsamında mugalatalar yapıyordu. Kaddafi de aynı şekilde mugalatalar ile ömrünü ifna etmiş bulunuyor. Lakin projeksiyon ya da yansıtma ile aslında kendi hastalıklarını halkına atfediyor. Bunlardan birisi halkının halüsinasyon ilaçları aldığını savunmasıdır. Halbuki, bazen Kaddafi’nin halüsinasyon ilaçlarının etkisiyle olmalı, gözleri bile şişkinlikten kapanıyor, görünmüyor. Muhalifleri hakkında sapık fırka (el fietü’l dalla), Bingazi dervişleri/abdalları, zındıka dalgası tabirini kullanıyor. Ona göre hemen hemen hepsi katıksız Kaide leşgeri yani askeri.
¥
Esasında kendisi de ‘son Mohikan’ benzetmesinde olduğu gibi hal ve hareketiyle son Apaçi’yi andırıyor. Zira dünyanın tek çadırlı lideri o. Giydiği kıyafetler ise Apaçi kıyafetlerinden ayırt edilemez. Sadece yüzünün boyası ve bir de hindi tüyleri eksik. Ayrıca diğer Arap ülkelerinden farklı olarak Libya’daki kabile geleneği de gerçeği de esasında son Apaçi benzetmesini doğrulayan faktörler arasında. Son Apaçi diğer kabilelere ve onun ötesinde tüm soluk benizlilere karşı son mücadelesini veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.