Milliyetçilik
Milliyetçilik genelde insanlar üzerinde olumlu etki yapan bir dünya görüşüdür. Ancak bir milleti tanımlayan genel kabul görmüş bir kriter yoktur. Eğer aynı soydan gelenleri bir millet kabul edersek Amerikan ya da Osmanlı milletinden söz edilemez ve iki ülkenin de milliyetçi olması mümkün değildir. Oysa bunlar milliyetçi politikalar izlemiştir ve halen ABD’nin politikası küreselci eğilime karşı milliyetçi olma çabası olarak tanımlanabilir.
Genel eğilim milletin devleti yarattığı yönündedir. Oysa bunun tam tersi gerçektir ve her devlet kendi milletini yaratır. Osmanlı ve ABD bunun en iyi örnekleridir ve her ikisinde de halkı tanımlayacak ortak bir kriter yoktur. Ne soy ne de din birliği söz konusudur ama her iki halk da güçlü milletleri oluşturmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlının tasfiyesi ve yerine bir ulus devlet kurmak gerekiyordu. Yeni bir devletin yenilgi üzerine kurulduğunu söylemek halkta moral bozukluğu ve intikam duyguları oluşmasına neden olur. İstiklal Savaşı her iki duygunun oluşmasını engelledi ve devletimiz eşi görülmemiş bir zafer sonucu kuruldu ve Osmanlıyı tasfiye eden güç düşmanımız olmaktan çıkmakla kalmadı dostumuz oldu. Milletimiz dine dayalı olarak tanımlandı ve Balkanlar’daki Müslümanlarla Anadolu’daki Hristiyanlar yer değiştirdi. Kürtler bu kritere göre Türk sayıldıkları için azınlık olarak tanımlanmadılar ve sadece Hristiyanlar ve Yahudiler azınlık sayıldı. Osmanlı değerlerinin tümü terk edildi. Bu bir tercih miydi yoksa sınırlarımız dışında bir iddiamız olmadığının garantisi miydi sorgulanmalıdır.
Bugün milliyetçiliğimiz iyi tanımlanmamış, herkesin kendine göre yorumladığı bir anlama sahip görünüyor. Mesela bir Kürt soyundan, dilinden ve kültüründen söz etmek bölücülük sayılıyor. Oysa farklılık ayrışma değildir. Bütünlüğünüze sahip çıkacak gücünüz yoksa birbirinizin kardeşi bile olsanız güçlü olanlar sizi paramparça eder. Bu kadar çok Arap devleti olması onların farklı milletler olduğu anlamına mı gelir?
İnsanları bir arada tutan yönetici gücün etkinliğidir yani devletlerinin hem güç hem de akıl olarak başkalarının kontrolüne girmemesidir. Milleti şöyle tarif edebiliriz: Bir arada yaşama iradesine sahip, gelecek tasavvurları aynı olan insanlar topluluğudur. İnsanların doğuştan sahip oldukları soy ve din gibi özellikler bu tanımı etkilemez. Kurulacak medeniyet halkın ortak ürünüdür ve herkesin buna katkı yapabilmesi için düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması gerekir. Kardeşlik soy ve din ortaklığından değil düşünce benzerliğinden ya da birbirinin düşüncesini bilmenin yararlı olduğunu kabul etmekle oluşur. Devlet fertler üzerindeki bir güç değil onların ortak aklıdır. Devletten şikayet kendinden şikayet anlamındadır ve eğer onun uygulamalarından memnun değilseniz yıkmak yerine düzeltmek için uğraşmalısınız. Bunu sokaklarda güç kullanarak değil düşünerek ve herkese anlatarak gerçekleştirebilirsiniz. Libya gibi bir ülkede yıllarca aynı devletin yönetiminde yaşayıp bir gün sokaklarda savaşmak sizin değil başkalarının projesidir. Hastalığı tedavi zor, önlemek daha kolaydır. Bu da güce değil akla ihtiyaç gösterir ve güç aklın hizmetinde olduğu sürece halk mutlu olur ve birbirine öldürmek gibi haysiyetsiz bir savaşı kahramanlık olarak algılamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.