“Haneye tecavüz”ün adı “gazetecilik” olmuş!
Hemen her gün yaptığım gibi; dün de, “ev”den çıkmadan önce televizyondaki “haber”leri dinledim... Haberlerde, “köşe yazıları”na da konu olan bir “yemek”ten söz ediliyordu... Haberlerde; Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker ve eşi Mihriban Paker’in Cumartesi akşamı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ı ağırladığından, yemeğe “bazı gazeteciler”in de katıldığından söz edilip, Erdoğan’ın “dâvâ sonucu”na göre izleyeceği “yol haritası”nın da hazır olduğundan dem vurulup, bu “yol haritası” şöyle açıklanıyordu:
¥ Kapatma olmazsa, yola aynen devam edilecek.
¥ Kapatma olursa, yeni parti kurulacak. Bunun formülü, hazırlıkları tamam. AKP, yoluna yeni parti ile devam edecek.
¥ Başbakan ceza alırsa erken seçim olacak, seçime bağımsız katılacak. Erdoğan “Araştırdım, bağımsız aday olmamın önünde engel yok” dedi.
¥ Erdoğan, bağımsız seçime katılamazsa, bir sivil toplum kuruluşunun başına geçecek ve Türkiye’yi dolaşacak. Ya mevcut bir STK, ya da yeni kurulacak bir örgüt ile!..
Erdoğan’ın yemekte, bir “gerilim”e yol açacak herhangi bir girişimde bulunmadığı, ancak; ‘Pes etmeyeceğim’, ‘teslim olmayacağım’, ‘biat etmeyeceğim’, ‘kendimden eminim, yoluma devam edeceğim’ mesajları verdiği de ileri sürüldü.
BAŞBAKANLIK’TAN YALANLAMA!
Haberleri dinleyince;
“Tamam” dedim, “Bu konuyu yazayım!”
Tam, bu “yol haritası”nın “artı”ları ve “eksi”lerini düşünerek yola çıkıp “gazete”ye geliyordum ki; bu defa “radyo”da dinlediğim bir haber, plânlarımı altüst etti.
çünkü, Başbakanlık Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada; önceki akşam Kanal D ana haber bülteninde ve dün de Vatan gazetesinin “sürmanşet”inde yer alan haberin; “gerçek dışı” ve “iyi niyetten uzak” olduğu bildiriliyor, şöyle deniliyordu:
“Ne davetin şekli, ne davetli listesi, ne de sohbetin içeriğiyle ilgili haberler birebir gerçeği yansıtmadığı gibi hiçbir kaynağa dayandırılmadığından basın meslek ahlak ilkeleriyle de asla bağdaşmamaktadır.
özellikle yargı sürecindeki bir dava ve muhtemel sonuçları hakkında Sayın Başbakanımıza atfedilen kimi gerçek dışı ifadelerin iyi niyetten uzak olduğu değerlendirilmektedir.
Haberlerde davetlilerle paylaştığı iddia edilen “sözde yol haritası” haberi, yapanların varsayımıdır.”
Bu “yalanlama”yı dinleyince; gazeteye gelir gelmez Vatan gazetesine baktım... Acaba ne yazmışlardı da, “yalanlanıyor”lardı?..
Gördüm ki;
“AKP kapatılırsa Erdoğan ne yapacak?” sürmanşeti altında, yukarıda saydığım “yol haritası” maddelerini sıralıyorlardı.
Başbakanlık “yalanlama” yaptığına göre, bu konu hakkında yazmaktan vazgeçtim...
Vatan’ın ve dolayısıyla Kanal D’nin haberinin “yalan” olduğu şuradan belliydi ki; Tayyip Erdoğan, değil “birkaç gazeteci”ye, “sırdaş” olabilecek insanlara bile, “teslim olmayacağım”, hele hele “biat etmeyeceğim” demez!..
Benim bildiğim Tayyip Bey; özellikle de “biat” kavramını kullanmaz!...
Dediğim gibi; “yazılanların yalanlanması” üzerine bu konu hakkında yazmaktan vazgeçtim.
Ama şu kadarını söyleyeyim:
“Bu tür haberler, AK Parti’ye yönelik medya baskısıdır!.. AK Parti ve Erdoğan, hareket edemez hâle getirilmek istenmektedir!.. Kısacası, taciz atışlarıdır!..”
“KİŞİLERİN öZEL YAŞAMINA TECAVüZ”
Ancak, “sürmanşet”teki habere bakarken, “manşet”ten verilen bir başka haber çekti dikkatimi!..
9 sütuna verilen “Tarikatın linç girişimi” başlıklı haberin alt başlığında, “Fatih çarşamba’yı terkedip Beykoz çavuşbaşı’na yerleşmeye başlayan İsmailağa cemaatiyle ilgili araştırma yapan Vatan ekibi saldırıya uğradı” deniliyor, “saldırı”(!)ya uğrayan muhabirlerin yaralı fotoğrafları ve ifadelerine yer veriliyordu.
Haberi “bütün detaylarıyla” okuyup, “bazı sorular” sormaya hazırlanıyordum ki; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve illegal Basın Konseyi’nden, peş peşe açıklamalar geldi.
Her iki açıklamada da, “gazeteci”lerin yaptıkları iş son derece “masum” gösteriliyor, “İsmailağa mensupları”nın tavrı ise “saldırı” olarak nitelendiriliyordu.
Bu “kınama”lar üzerine, Basın Konseyi’nin “kağıt üstünde kalan ilkeleri”ne bir göz attım.
“Konsey”in ilan ettiği “Basın Meslek İlkeleri”nin “1, 4 ve 5. maddeler”inde deniliyor ki;
¥ “Yayınlarda hiç kimse, ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanmaz.”
¥ “Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.”
¥ “Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.”
Olaya, “sondan başa doğru” bakalım ve soralım “illegal Basın Konseyi”ne;
Hem, “Kişilerin özel yaşamı, yayın konusu olamaz” diyorsunuz, hem de resmen ve alenen “haneye tecavüz” olan bir olay dolayısıyla gazetecileri koruyorsunuz!..
Ya, bu “ilke”leri kaldırın atın çöpe, ya da “kişilerin özel yaşamına tecavüz” olan bir “saldırı”yı savunmaya kalkışmayın!..
Hem diyorsunuz ki;
“Yayınlarda hiç kimse ırkı, cinsiyeti, (...) ve dinî inançları nedeniyle kınanamaz.”
Hem de, bir “cemaat”, bir “camia”ya, sırf “dindar” oldukları için yapılan saldırıya kol-kanat geriyorsunuz!..
EVİN DIŞINA DEĞİL, İçİNE TECAVüZ!
Vatan’ın haberinde hem “aşağılama” var, hem de “iftira” var!..
“Yalan” desen, tam “kuyruklu”sundan!..
Bir defa, orası “villa” değil, bir “ev”!..
O ev, “1 Trilyon 700 Milyar Lira” değil, “250-300 milyar lira” civarında!..
Ve asıl soru:
“Vatan gazetesi muhabirlerinin o evde veya o evle işi ne?..”
Bu “araştırma” (!) neyin araştırması?..
Diyorlar ki;
“Villayı dışarıdan fotoğrafladık... Tam aracımıza bindiğimiz sırada saldırıya uğradık... Bizi linç ediyorlardı!”
Sevsinler sizi!.. Ne kadar da “masum” bir anlatımları var değil mi?..
Neymiş; “villayı dışarıdan fotoğraflıyorlarmış” da, geri dönerken saldırıya uğramışlar!..
Ulan, kim inanır bu “yalan”a?..
Bir kere; o “bina”yı “dışarıdan” bile olsa niye görüntülemeye kalktınız?.. çünkü, o binanın “dış görüntü”lerinin fotoğrafları Hürriyet’te çarşaf çarşaf yayınlanmıştı!.. Eğer bir “araştırma” yapıyorsan, al oradan kullan!..
Ama, “bizim muhabirler”in araştırmalarına göre, olay, hiç de “Vatan muhabirleri”nin anlattığı gibi değil!..
Ulan “evin dışı”nı fotoğraflıyorsunuz fotoğraflamasına da, “evin içinde” ne işiniz var?..
“Evin dışından” görüntü alıyorsanız, “kamyon üzerinde” ne işiniz var?.. Niye “kamyon” üzerine çıkarak “çöp tenekesi”nin üzerine çıkarak, hatta “giriş kapısının üzerine” ve “duvarların üstüne” çıkarak fotoğraf çekiyorsunuz?..
Bu, “mahremiyet”e ve “haneye tecavüz” değil midir?..
SABRIN DA BİR SINIRI VAR!
Ne yani;
Evde oturanlar bu “tecavüz”e direnmeyip de, teslim mi olacaklardı?..
Hani, bir söz vardır;
“Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder!”
Hiç kusura bakmasınlar;
Bir ev ki “kuşatma” altına alınmış ve evin içindekiler günlerdir “taciz” ediliyorsa, onların “nefs-i müdafaa” hakları vardır ve “dayak atmaya” mecbur kalmışlardır!..
Ne yani, “tepki” göstermeyip de, buram buram “provokasyon” kokan bu “taciz”e göz mü yumacaklardı?..
Sabrın da, tahammülün de bir sınırı var!..
Bakın, cemaat üyeleri ne diyor;
“önce Efendi Hazretlerinin evinin değerini abartarak iftira attılar. Dikkatleri buraya çektiler.
Ardından bununla yetinmeyerek eve gelen ziyaretçileri, girip çıkanları göz hapsine aldılar.
Evin yakınında oturan komşulardan, esnaftan bilgi almaya çalıştılar.
Amaçları gerçekten bilgi edinmekse biz her şekilde onlara yardımcı olmaya hazırız. Ama maalesef amaçları farklı.
Mahremiyetimize göz diktiler.”
Ne yalan söyleyeyim;
Bunu diyenler, son derece haklı!..
Sabır, bir yere kadar!..
Tahammül, bir yere kadar!..
Sen, “inadına” bu insanların üzerine gider ve sürekli “taciz” edersen, bir gün gelir, öfkelerini patlatırsın!.. öfke patlayınca da, dayağı yersin!..
Biliyorum, bunları yazdım diye, “dayağı savunduğumu” iddia edecekler!..
Hayır dayağı savunmuyorum!..
Ama, “gazeteci” de olsa; “herkesin haddini bilmesi” gerektiğine inanıyorum!..
“Gazeteci” bile olsa, hiç kimseye “haneye tecavüz” hakkı verilmemiştir!..
Ama, “tecavüz” ettikleri hanenin sahibi “Müslüman”lar ya, vur abalıya!..
GİDİN, ZAFER MUTLU’NUN
“KAçAK”LARINI ARAŞTIRIN!
Sorarım bu meslektaşlarıma;
Gidip, aynı “pervasızlık”la “Aydın Doğan’ın malikanesi”nin fotoğraflarını da çekebilirler mi?.. çekmeye kalkarlarsa, başlarına ne geleceğini bilirler mi?..
Bırakın Aydın Doğan’ı... Madem “kaçak” peşindesiniz, gidin “Uzanlar’ın mekânları”nı çekin, çekebilirseniz!.. O “Uzan’lar” ki, 17 Ağustos 2003’ten bu yana, yani tam “1724 gündür kaçak”lar!..
“Firar”dalar!..
Erkekseniz, gidin bu “kaçak”lar hakkında “araştırma” yapın!.. Maçanız sıkıyorsa, gidin bu “firarî”lerin peşine düşün!..
Ama, hayır!.. Ne “Aydın Doğan’ın malikanesi”nin fotoğraflarını çekebilirler, ne de “Uzanlar’ın peşine” düşebilirler!..
Ama, “Müslüman”lara gelince, vur abalıya!.. Müslümanlar, nasıl olsa “sessiz” ve “sahipsiz” ya, nasıl olsa “gariban” ya; arkalarında BasınKonseyi gibi “illegal örgütler” yok ya, çık tepelerine, danset!..
Yok öyle yağma!..
“Provokatörlüğün” adı, ne zamandan beri “araştırma” oldu?.. “Haneye tecavüz”ün adı ne zamandan beri “gazetecilik” oldu?..
Bu meslektaşlarım, eğer “gazetecilik” yapmak istiyorsa, işe “kendi patronlarının açıkları” ve “kaçak”larından başlasın!.. Evet evet, “Zafer Mutlu’nun koleji”nden başlasınlar işe!..
Hani, geçenlerde sormuştuk ya;
“Zafer Mutlu’yu kim koruyor?.. Vatan Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu’nun kızı Zeynep Mutlu’nun adını taşıyan Kemerburgaz’daki kolej hakkında yıkım kararı bulunduğu, bu kararın uzun zamandır uygulanmadığı belirlendi...
Mutlu’nun kaçak okulunun neden yıkılamadığı ve Mutlu’yu kimlerin koruduğu bilinmiyor.”
Hadi, bunu araştırın!..
Hadi, “kaçak okul”u fotoğraflayın!..
Ama, yapamazsınız!.. Maça lâzım!..
Heyyy “karteloz”lar!..
Ne dersiniz?.. Aynen böyle değil mi?..
O halde, “düşün Müslümanların yakası”ndan!..
Yetti be!.. Yetti artık!..
-----------
Yeni Şafak’a kurşun!
“İnsanlık” ve “kardeşlik” görevimi yerine getirip, ilk önce “geçmiş olsun” diyorum Yeni Şafak’a ve orada çalışan meslektaşlarıma...
Herhalde duymuşsunuzdur... önceki akşam “Yeni Şafak binası”na tam “5 kurşun” sıkılmış... Bir kurşun “isabet” etmiş... Allah’tan ki ölü ve yaralı yok.
Neresinden bakarsanız bakın, bu “iğrenç bir saldırı”dır, bir “fikre tahammülsüzlük” göstergesidir!..
Ama, dün baktım... “Cumhuriyet’e atılan bomba”lardan dolayı adeta “demeç kuyruğu”na giren ve bu olayı “Cumhuriyet’e!.. Laikliğe!.. Rejime!.. Atatürkçülüğe saldırı!..” olarak niteleyen “örgüt”lerden ve “üniversite”lerden “tık” yok!.. Sadece ve sadece “TGC” kısacık bir kınama yayınlamış, hepsi bu!..
İşte ben, bu “ikiyüzlülüğe” isyan ediyorum.. “Cumhuriyet’e saldırı” olduğunda adeta “demeç ishali”ne yakalananlar; saldırıya uğrayan Yeni Şafak veya Vakit olunca, her nedense, anında “bildiri kabızlığı”na maruz kalıyor!..
Bıktım bu “ikiyüzlülük” ve “çifte standart”lardan!..