Müdahalenin olgunlaşmasını mı beklediler?
12 Eylül’ün kudretli generallerinden olan Bedreddin Demirel’in hâlâ kulaklarda yankısı kalan ve pas tutmayan bir sözü vardır: Bir yıl darbenin olgunlaşmasını bekledik. Demek istemişti ki, darbe vasatının olgunlaşmasını ve meşruiyetini sağlamak için bir müddet daha kan dökülmesi gerekiyordu. Darbenin olgunlaşması için kim bilir daha nice körpe gençler toprağa verildi? Ülkenin bir kahramana ve darbeye ihtiyacı vardı ve bunu temin etmek de kurban ve kelle istiyordu. Halk da bu gibi hallerde kurtarıcı arar. 12 Eylül rejimi ve Kenan Evren de kendilerini kurtarıcı olarak atamışlardır. Lakin 12 Eylül’den sonra değişen bir şey olmamış ve anarşinin yerini sistematik terör ve ayrılıkçı terör almıştı. Türkiye’ye nur topu gibi bir hediyeleri olmuş ve PKK’ya kirvelik yapmışlardı. Görev süresi bitmesi aşamasında Kenan Evren, Saddam gibi ‘Yeniden ihtiyaç doğarsa de Gaulle gibi geri dönebilirim’ demeyi de ihmal etmemiştir. Zavallılar kudret anında ilah kesiliyorlar, ardından da herkesin maskarası oluveriyorlar. Ne yazık ki bunun pek ortası olmuyor.
Batılı ülkelerin Libya konusunda sonunda harekete geçmeleri bize Bedreddin Demirel’in mantığını hatırlattı. Genel olarak ABD içinde ve dışında müdahaleye yönelik tepkiler vardı. Müdahale aleyhtarı kesimler lehtarlarından fazlaydı. Bunları yatıştırmadan müdahale etmek riskli olurdu ve bunun için başta KİK ülkeleri ve Arap Birliği olmak üzere sağdan soldan gelen bütün çağrılara ve çırpınışlara kulaklarını ve gönüllerini tıkadılar. Kaddafi güçleri Bingazi ufuklarında belirdiğinde ve yürekler ağızlara geldiğinde ABD ipe un sermekten vazgeçti ve harekete geçti. Neden sonra uçuşa yasak bölge kararı alındı. Müdahalenin de eli kulağındaydı. Bunca candan sonra ABD nihayet post mortem (iş işten geçtikten sonra) harekete geçti.
¥
Seyfülislam Kaddafi, ‘48 saat içinde Bingazi’yi de toparlarız ve denetimimiz altına alırız’ dedikten sonra BM Güvenlik Konseyi harekete geçti ve beklenen kararı aldı. Bu, her şeyden önce gecikmiş bir karar. Libya’yı uluslararası vesayet altına sokabilir. Lakin bununla birlikte, müdahale konusunda dünyada bir icma ve oybirliği de hasıl oldu. Bu da Kaddafi’nin vahşetinin bir bedelidir. İkincisi, müdahalenin gerisinde hesap kitaplar olsa da yine de müdahale kaçınılmazdı ve Kaddafi rejimi her açıdan bitmişti. Bu müdahale meselesi, bir açıdan kötünün iyisidir. Yoksa bizatihi iyi değildir. Araplar kendi başlarına müdahale etseler daha şık olurdu. Lakin böyle bir mekanizma ve hazırlık yoktu. Bu tür müdahaleler bir hazırlık aşamasını gerektirir. Mısır ordusu ise kargaşadan yeni çıkmıştır ve geçiş dönemi yaşamaktadır, bir de komşu ülkeye müdahale edecek ve toparlayacak mecali yoktur. Öyleyse buradan alınacak ders şudur: Mutlaka er geç İslam acil müdahale gücü oluşturulmalıdır. Burada müdahalede asıl sorumluluk Kaddafi rejiminindir. Lakin mümeyyiz (siyaseten akil baliğ) olmadığından dolayı sorumluluğu da tartışmalıdır. İntifadayı garip bir inatçılıkla iç savaş atmosferine ve boyutlarına taşımış ve böylece halkıyla kavgalı hale gelmiş ve lejyonerlerle vahşi cinayetler işlemiştir.
¥
Tunus ve Mısır gibi ülkelerde değişim yağdan kıl çekercesine gerçekleşmiştir. Bunun sebebi oralarda hâlâ kurumsal bir yapının varlığı ve ordunun hakem kurum olarak tebarüz etmesidir. Kaddafi ise Libya’da kendinden başka kurum bırakmamıştır. Bu nedenle zaten olmayan ordu da kendi içinde çatlayarak ülke, Kaddafi lejyonerleriyle halkın çatışma alanına dönmüştür. Kaddafi’nin ısrarla meseleyi iç savaş boyutuna taşıması dış müdahale seçeneğini de beraberinde getirmiştir. Kaddafi aleyhinde uluslararası icma hasıl oldu. Kaddafi bunu göremedi ve göremezdi. Halkıyla kavgalı oluğundan dolayı idrak melekeleri tıkanmıştı. Halkıyla birlikte yükseleceği yerde onun sırtında tepindi. Bu, bütün taraflara ders olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.