Haçlı savaşı mı, değil mi?
İlginçtir, Venezüella Devlet Başkanı Chavez, Libya’ya karşı askeri müdahaleyi petrole bağlarken meşhur Arap yazarlarından Enis Nakkaş bunu reddetmektedir. Lakin Başbakan Erdoğan’ın da Chavez gibi düşündüğü konuşmalarına aksetmektedir. Burada kim isabetli, kim isabetsiz? Chavez gerçeğe daha yakın gözükmektedir. Öbür yandan Karadavi, Kaddafi’nin kellesini istemekte yerden göğe kadar haklıdır. Lakin bunu daha şık bir şekilde ifade edebilirdi. Bazı Mısırlı hocalar gibi ‘Kaddafi’yi tesirsiz hale getirin’ demek kafi veya yeterli idi. Öbür taraftan Putin, Medvedev’den farklı olarak Libya’ya Batı müdahalesini klasik Haçlı Savaşlarına benzetmiştir. Demek ki Putin, Rusya’nın ideolojik yüzünü Medvedev ise pragmatik yüzünü temsil ediyor. Karadavi ile bu teşhise veya tespite veya benzetmeye karşı çıkmaktadır. Ona göre, saldırı Haçlı Savaşı bağlamında yorumlanamaz. Halbuki, burada Batı’nın bir maslahat gözettiği ve buna göre hareket ettiği aşikar. Bu maslahat veya çıkar, sömürgecilik meselesiyle bağlantılıdır. Irak ve Afganistan’da yüzü eskiyen yeni sömürgeciler biraz geride durarak öne Afrika’nın eski sömürgecilerini çıkardılar. Fransa, İspanya ve İtalya yani Kaddafi’nin kötülediği Barbaros’un savaştığı ülkeleri. Yalnız Barbaros Fransa’ya yaklaşarak Batı cephesini bölmek istemiş ve Kanuni’yi de buna ikna etmiştir. Obama geride durarak eski sömürgecilerin ve onları temsilen fırsatçı Sarkozy’nin önünü açmıştır. O Sarkozy ki, Kaddafi’nin ziyaretine karşı çıktığı için insan haklarından sorumlu Senegal asıllı bakanını harcamıştır. Dolayısıyla ‘Kaide’ye karşı Batı ile, Batı’ya karşı Kaide ile’ formülünü seslendiren Kaddafi felsefesinin uygulayıcısıdır. Sarkozy de bakanına karşı Kaddafi ile Kaddafi’ye karşı ise dünya ile birlikte hareket ve seyir halindedir.
*
Sarkozy, Geçici Ulusal Konseyi ilk ve tek tanıyan ülke oldu. Kendisi gibi Yahudi asıllı olan ve Bosna meselesine de bulaşmış olan Bernard Henry Levi denilen filozof bozuntusunu Bingazi’ye göndermiştir. Yahudiler burada da ikili oynuyorlar. Bu yöntemle sonuçta kim kazanırsa kazansın yine onlar kazanmış oluyor. İsrail, Kaddafi yanında iken Sarkozy ise muhalefetin yanına geçmiş bulunuyor. İkinci olarak tarafların yenişememe ihtimali de keza uluslararası güçlerin çıkarınadır. İran-Irak, bu güçlerin kışkırtmasıyla ve ilaveten kendi derin hamakatlarıyla 8 yıl savaşmışlardı. Askeri müdahaleden sonra tarafların yenişemeyişi ve Kaddafi’nin ayakta kalması ülkeyi bölünmenin eşiğine getirebilir. Bu da Kissinger, Şaron ve Yinon politikalarına uygundur. Libya’nın bölünmesinden Batılılar ve İsrail bir şey kaybetmez. Kendisinden başka bir şey düşünmeyen ve Libya’yı Kaddafi’lerin çiftliği sayan narsist Kaddafi ve oğullarının da kaybedecekleri bir şey yoktur. Onların felsefisi de ‘küçük olsun bizim olsun’ felsefesidir. Sarkozy’nin planı da 2012 seçimlerine Libya kahramanı olarak girmek ve eriyen tabanını tutabilmek ve muhafaza edebilmektir. Sarkozy’nin seçimlerde kozu Türkiye’yi AB havzasından uzak tutmak ve bir de eski kankası Kaddafi’ye saldırmak olacaktır. Aslında, Kaddafi’den sonra bombalanması gerekenlerden birisi de Elize Sarayı manyağıdır. Libya halkı Kaddafi’yi kendisi seçmedi ve aksine o devrimle geldi. Ama Kaddafi’nin adaşlarından ve kankalarından Sarkozy’yi seçen de sözde kültürlü Fransız halkı değil midir? Bush gibi aptal birisini seçen de Amerikan kamuoyu değil miydi? Kaddafi’yi devireceklerine bir batılı başkente ithal ederek seçimle işbaşına getirseler daha yerinde olmaz mı? Ne de olsa böyle adamları müze de bile bulmak zordur.
*
Maalesef Libya’yı bu hale düşüren ordu gibi gerçek denge kurumların olmayışıdır. Kimilerine göre, Libya halkının silaha sarılması yöntem olarak yanlış olmuştur. Lakin Libya halkı Kaddafi’den korktuğu için tek güvencesinin silah olduğunu düşünmüştür. Buna mukabil, Kaddafi de çekilmeyerek Batı müdahalesine kapı aralamıştır. Yanlışı büyütmüştür. Batılıların da onca bekledikten sonra müdahale etmeleri ve müdahaleye Kaddafi’nin eski dostlarının önderlik etmesi sürrealist bir görüntü arz etmiştir. Doğru olan müdahale şekli şuydu: Uçuşa yasak bölge ilan etmek ve bunu ihlal ettiği oranda Kaddafi’ye müdahale etmekti. Karadan ve topyekün bir müdahalede bulunmamak. Muhalefetin talebi de baştan beri buydu. Halbuki, gelinen tabloda müdahale Sarkozy gibilerinin tatmin ve av alanına dönmüş ve onların siyasi gündemlerinin aracı haline gelmiştir. Müdahale Fransız seçimlerine ayarlı ve uyarlı hale getirilmiştir. Libya’ya askeri müdahaleden sonraki uluslararası tabloyu şöyle okumak mümkündür: 1956 üçlü saldırısından sonra ilk kez Obama döneminde yeni sömürgecilerle kadim sömürgeciler Libya’da kucaklaştı. Kısmen 1991’de de böyle olmuştu. Karadavi’nin pek seçemediği ve Katar’ın sazanlık ettiği durum budur. Çözüm Kaddafi’yi savunmak mıdır? Kaddafi’yi ne ahlaken ne siyaseten savunmak mümkün değildir. İsabetli tavır, Kaddafi’yi savunma durumuna düşmeden Batılı müdahalenin yanlış taraflarını görebilmektir. Yani danesini samanından ayırabilmek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.