ABD anlamış ama ne yapmış acaba?
Taraf gazetesi birkaç gündür Wikileaks 2000-2010 belgelerini yayımlıyor.
ABD diplomatlarının Türkiye'den Washington'a geçtikleri bilgi notu ve değerlendirmelerinden oluşan 11 bin belge, 24 bin sayfa tutuyor. Herhalde bu yayın birkaç ay sürecek.
Dünyada ses getiren belgelerin, bizde sükûnetle karşılanması son derece ilginç. Acaba Balbay günlükleri, Özden Örnek günlükleri, Ergenekon ve Balyoz davalarında ortaya çıkarılan belgeler, zaten yeterince şaşırtıcı olduğu için mi tepkisiz kalıyoruz? Artık 80 yıllık ezberler bozuldu da, ABD belgeleri bize sıradan mı geliyor? İnsan yine de merak ediyor; özellikle son 10 yılda Türkiye'de "derin devlet" gerçeği sorgulanırken, vesayet ve demokratikleşme arasında her alanda bir mücadele sürerken, Amerikalı yöneticiler ne düşündüler? Kimleri dinlediler, bunları nasıl yorumladılar? Nerede durdular, duruyorlar? Ne yaptılar, yapıyorlar?
Tabii burada iki temel soru var. Birincisi, ABD, Türkiye'de olup biteni, mesela 27 Mayıs 1960 darbesinden beri bilmiyor da, hep içimizdekileri dinleyerek mi bilgi sahibi oluyor? Yani böyle kenarda duran, etliye sütlüye karışmayan ve Türkiye'de ne olup bittiğini anlamaya çalışan saftirik bir ABD mi var? Yoksa bizim nabzımızı bizden daha iyi tutan bir ABD gerçeği mi var?
İkinci soru, ABD, öyle veya böyle, Türkiye'de olup bitenlerden haberdar olduktan sonra acaba ne yapmış? Yani, "bizi ilgilendirmez, kim ne yaparsa yapsın mı?" demiş, yoksa görünmeyen bir el olarak içimize müdahalelerde bulunmuş mu? Dünyanın süper gücü, İslam coğrafyasının parlayan yıldızına kayıtsız kalabilir mi? Bir de hatırladıklarımız var; en azından 12 Eylül'ü yapanlar için Washington'da, "bizim çocuklar" dendiğini, Mehmet Ali Birand'ın belgelediğini biliyoruz.
Taraf'ta geçtiğimiz pazartesi günü yayımlanan Wikileaks belgelerinde bu "derin devlet" gerçeği ile ilgili bildiğimiz, ama şimdi ABD yöneticilerinin de bildiğini öğrendiğimiz, tam isabet bir değerlendirme var. ABD Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson, 15 Kasım 2002 tarihinde Washington'a "Türkiye'de derin devlet" başlığıyla bir kripto geçiyor. Eski bir Milli Güvenlik Kurulu üyesiyle görüşen Pearson, derin devleti "cumhurbaşkanı, asker ve yargının oluşturduğunu" aktarıyor. Ve ekliyor: "Başbakan Erdoğan'ın geleceği, derin devlete bağlı..." Dikkat ediniz, bu kripto AK Parti seçim kazandıktan 13 gün sonra gönderiliyor. Aynı kriptolarda, "kaynaklarımız, bize derin devletin kimi zamanlar görüşlerini kabul ettirmek için kanunsuz yollara da başvurduğunu hatırlattılar." deniyor. Yani vesayetin ağalarının, terör örgütleri ile işbirliği yaptığının da altını çiziyorlar.
Şimdi ister istemez düşünüyorsunuz. ABD, bu derin devlet gerçeğini bildiğine göre, acaba son 9 yılda nerede durdu? Derin devletin işini zorlaştırdı mı, kolaylaştırdı mı? Sivil iradeye destek verdiyse, bunu karşılıksız mı yaptı, yoksa AK Parti hükümetini zaman zaman zorda bırakacak hamleleri oldu mu? Derin devlete karşı iseler, ABD yönetimlerinin, AK Parti iktidarı hakkında tereddütleri hâlâ var mı? Bu tereddütlerde, bilhassa Yahudi lobisinin ve neoconların tesiri nedir?
Tespit doğru; Erdoğan'ın geleceği, vesayetle mücadeleye bağlı. Derin devletin kalbinde hep "Cumhurbaşkanlığı, asker ve yargı" oldu. Ama kalbe giden damarları medya besledi. Çankaya'ya çıkınca değişenler; ne Demirel, ne Sezer medya tarafından asla sorgulanmadı. Askerî darbelere meşruiyeti, hep medya kazandırdı. Faili meçhuller, toplumu sarsan cinayetler hep susturucu gibi kullanılan bir medya sayesinde başka mecralara çekildi, unutturuldu, yargısız infazlarla kamuoyunun kafası karıştırıldı.
Şimdi Çankaya'da bir demokrat var. Asker, muvazzaf subaylar/generaller dâhil durumları yargıya intikal edenler için saygılı bir konumda duruyor. Ve yargı, artık vesayetin kontrolünden çıkmaya başladı.
Yine de 12 Haziran'da, kuvvetli bir demokratikleşme iradesine çok ihtiyacımız var...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.