Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Eskiden olanlarla bugünkü olaylar

Eskiden olanlarla bugünkü olaylar

Yine bir “koalisyon”, yeni bir saldırı...
Hedef her zamanki gibi yine Ortadoğu...
Bahane, her zamanki gibi “barış getirmek...” Irak’a getirdikleri gibi! Ama artık bu gerekçeye kimse inanmıyor. Yine de Türkiye zorunlu olarak Batı’nın yanında yer alıyor.
Bu kez “koalisyon”un öncüsü Fransa: İlk bombayı Libya’ya Fransa attı. Hem de büyük bir istekle... Zira Fransa’nın bölgeye karşı beslediği emeller var.
Fransa ta 1830’da, Tunus beylerine bol keseden dağıttığı borçları tahsil edemediği gerekçesiyle 1869 yılında “Milletlerarası Borç Komisyonu” kurarak bölgeye girmişti. Bu komisyon marifetiyle, Tunus’un tüm gelirlerine el koydu (tıpkı bizim “Düyun-u Umumiye gibi).
O tarihte Tunus, Osmanlı eyaleti idi. Osmanlı yönetimi ile 1574’te tanışmıştı. Bu tarihte Osmanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet haline getirilmiş ve bu statüsü 1881’e kadar sürmüştü.
Osmanlı hâkimiyeti döneminde Tunus nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman Araplarla Berberiler ve Yahudiler huzur içinde, kardeşçe yaşadılar.
Barış dönemi, Fransa’nın 1881’deki işgaline kadar sürdü.
İşgal konusunda Fransa, İtalya ve İngiltere’den önce davranmıştı: Zira Tunus onların da yakından ilgilendikleri bir bölgede idi.
Fransız işgali, aynen Cezayir’de olduğu gibi, burada da baskıya ve zulme başladı. Muhalif hareketler ve bağımsızlık faaliyetleri acımasızca bastırıldı. Tunuslu önderler ya tutuklandı, ya da öldürüldü.
Buna rağmen Fransa, bağımsızlık hareketlerini bastırmakta son derece zorlanıyordu.
Kaleyi içten fethetmeye karar verdi ve bağımsızlık mücadelesi verme amacıyla kurulan “Düstur Partisi”ni kendi tarafına çekti. Başına da Fransız okullarında okumuş olduğu ve Fransa’ya karşı bağlılığını bildiği Habib Burgiba’yı geçirdi.
Başlangıçta dindar halkın desteğini almak için secdeden başını kaldırmayan Burgiba, zaman içinde gerçek yüzünü gösterdi: Halkın güvenini kazandıktan sonra Fransız yanlısı politikalar izlemeye başladı.
Kaleyi içten fetheden Fransa, Burgiba’yı “maşa” gibi kullanıyor, elini ateşe sokmuyordu. Bu yüzden 1956’da Tunus’tan çekildi. Nasılsa Burgiba, Fransa çıkarlarının hizmetkârıydı. Gözü arkada kalmayacak, sömürge çarkı işleyecekti.
Fransa’nın gizli desteği sayesinde ülke yönetimini ele geçiren Habib Burgiba, bir süre sonra kendisini “ölene kadar” cumhurbaşkanı ilan etti. İyice güçlenir güçlenmez de Tunus’u acımasız bir polis devletine dönüştürdü.
Önce camileri sıkı bir denetim altına aldı ve belli vakitlerin dışında namaz kılınmasını yasakladı. Dindar Müslümanları, “rejim muhalifi” ilân ederek tutuklattırdı (bizdeki 40’lı yıllar gibi) ve çok ağır cezalara çarptırdı, ağır işkencelere maruz bıraktı.
Dini eğitim veren kurumların tümünü kapattı. Hatta “ülkenin ekonomik kalkınmasını ve çalışma temposunu baltaladığı” bahanesiyle Ramazan’da oruç tutmayı yasakladı. Burgiba döneminde, bırakınız başörtüsü ile üniversiteye girebilmeyi, sokakta gezmek bile yasaktı.
Döviz yokluğunu gerekçe göstererek hacca gitmeyi engelledi (bizde de 40’lı yıllarda bu aynen yaşanmıştı). Kâbe yerine, Mağrib’in kutsal kenti sayılan Keyrevan’ın ziyaret edilmesini istedi (Vaktiyle Yemen Valisi Ebrehe de buna benzer bir girişimde bulunmuş, herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesini kıskandığı için kendi şehrinde büyük bir bina inşa ettirmiş, herkesi oraya gelmeye dâvet etmişti. Kimse dâvetine icabet etmeyince de kızmış, filleriyle Kâbe’yi yıkmaya gelmiş, bunun üzerine Ebabil kuşlarının fırlattığı taşlarla geberip gitmişti).
Burgiba Tunus’u tam 31 yıl demir yumrukla yönettikten sonra, 7 Kasım 1987’de Başbakan Zeynel Abidin bin Ali’nin gerçekleştirdiği iç darbe ile devrildi. Ondan 23 yıl sonra da bu kez Bin Ali bir halk ayaklanması sonucu devrilip 14 Ocak 2011’de ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.
Ama Tunus’ta başlayan halk ayaklanması “domino etkisi” ile tüm Arap diktatörlüklerini sardı. Mısır diktatörü Mübarek de devrildi. Derken olaylar Libya’yı sardı. Hem de en kanlı biçimde: Zira Libya diktatörü Kaddafi, hiçbir ilke tanımıyordu.
Sonuç olarak yine Fransa’ya gün doğdu. Yanına Amerika ile İngiltere’yi de alarak Libya’ya saldırdı. İlk bombayı Fransa attı yine: Tabii petrolden en büyük payı istemek için...
Türkiye ise yine “iki arada bir derede!”
Büyük bir samimiyet içinde “insani yardım” diye bağırıyor, ancak füze patlamaları arasında sesi pek duyulmuyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi