M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Gerçek ve Milli Cumhuriyet İstiyoruz!

Gerçek ve Milli Cumhuriyet İstiyoruz!

Halk çoğunluğunun şu istekleri, hiç aralıksız ve kopuksuz tekrar edilmelidir:

- Gerçek ve adil cumhuriyet istiyoruz.

- İdeolojik cumhuriyet istemiyoruz.

- Cumhuriyetin milli kimlik ve kültüre bağlı ve saygılı olmasını istiyoruz.

- İnsan haklarına ve hürriyetlerine saygılı bir cumhuriyet istiyoruz.

- Halkın din, vicdan, inanç, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetini sağlayan bir cumhuriyet istiyoruz.

- Şu veya bu tarihi şahsiyetin, şu veya bu paşanın veya beyzadenin özel ve baskıcı cumhuriyeti değil, Türkiye'nin cumhuriyetini istiyoruz.

- Sabataycıların ve Kriptoların vesayetinde cumhuriyet istemi- yoruz.

- Türkiyenin tarihi devamlılığından kopuk cumhuriyet değil, tarihi devamlılığa bağlı cumhuriyet istiyoruz.

- İngiltere, Norveç, İsveç krallıkları kadar demokrat bir cumhuriyet istiyoruz.

- Cumhuriyetin, ülkenin dominant dini olan İslamla barışık ve uyum içinde olmasını istiyoruz. Müzmin ve şiddetli din devlet kavgası istemiyoruz.

- Kanunları ve yargı sistemi adil olan bir cumhuriyet istiyoruz.

- Halkının milli kültürüne, milli kimliğine, örflerine adetlerine, kıyafetine, serpuşuna, yazısına, lisanına, edebiyatına karşı olmayan, halktan yana bir cumhuriyet istiyoruz.

- Cumhuriyetin egemen azınlıkların oyuncağı ve aleti olmasını istemiyoruz.

- Bazı gizli ve güçlü azınlıkların, çoğunluktan daha eşit olduğu bozuk bir cumhuriyet istemiyoruz.

- İsmet Paşa, Celal Bayar, Org. Cemal Gürsel, Org. Kenan Evren, Paşalar cuntası, vesayetçiler cumhuriyeti istemiyoruz.

- Azınlığın hakimiyetinde ve güdümünde cumhuriyet istemiyoruz.

- Halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara iç düşman, tehdit ve tehlike olarak bakanların cumhuriyetini istemiyoruz.

- Velhasıl milli ve gerçek cumhuriyet istiyoruz.

Bunları istemek suç mudur?

*(İkinci yazı)
Yazı Hayatından Çekilmek veya Çekilmemek

Bendeniz gibi etliye sütlüye karışmak istemeyen bir kimsenin ne yapması gerekir? Ağzını kapayıp, kalemini cebine koyup bir kenara çekilmesi gerekmez mi? Kendi kendime soruyorum: Niçin böyle yapmıyorsun?..

Yazmak için bazı gerekçelerim veya bahanelerim var... Bir kere Ehl-i Sünnet İslamlığını savunmam gerekiyor. Ehl-i Sünnet garip kaldı. Ehl-i Sünneti savunmak vazifesi ve hizmeti öncelikle bana düşmez ama medyada bu işi yapan kaç kişi var?

Bozuk cereyanlara karşı çıkılması lazım.

Müslümanların sekülerleşme tuzağına karşı uyarılması gerekiyor.

Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, ılımlı İslam, Fazlurrahmancılık, şu malum Diyalog ve hoşgörü, mezhepsizlik, BOP... Bunlar yeteri kadar tenkit edilmiyor. Aradan çekilirsem müdafaa zayıflayacak.

Müslüman kesimin yapıcı ve müspet şekilde uyarılması, özeleştiriye tabi tutulması gerekiyor. Bu da yapılmıyor, yapılsa da devede kulak. Bendenizin kaybedecek bir şeyim olmadığı için bu sahada serbestçe kalem oynatabiliyorum. Yazı hayatından çekilirsem özeleştiri faaliyeti azalacak. Halbuki Müslümanların buna çok ihtiyacı var.

Mutlaka tenkit edilmesi gereken haksızlıklar, zulümler oluyor. Cılız da olsa onlara karşı ses çıkartıyorum. Acaba bu hizmeti terk edersem bir tokat yer miyim?

Bendeniz İstanbullu sayılmam. Yedi yaşında iken şehre pek hücra, pek tenha bir yerden Galatasaray mektebinin ilk kısmında yatılı olarak okumak üzere gelmiştim. Yetmiş senedir şöyle böyle İstanbul'da yaşıyorum ve bu şehrin kültürünün, görgüsünün, medeniyetinin nasıl erozyona uğradığını, nasıl yozlaştığını, nasıl yok edildiğini dehşetle müşahede ediyorum. Acaba yazılarımla İstanbul kültürüne, şehir medeniyetine küçücük de olsa bir hizmet edebiliyor muyum?

Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı korkunç boyutlara ulaştı. Fazla ileri gidemesem de, bu şakaveti tenkit etmekten vaz geçebilir miyim?

Müslümanlar düzinelerce hizbe, fırkaya, parçaya ayrıldı. Ümmet arasında fitne fesat, nifak şikak, isyan tuğyan yaygın hale geldi. Bu durumun tenkit edilmesi, Ehl-i imanın çeşitlilik içinde tek bir Ümmet haline gelmesi için yazmam gerekiyor.

Toplum beş vakit namazı terk etti ve şehvetlerine uydu...

Taife-i nisanın büyük kısmı yularını şeytanın eline verdi...

Yüksek binalar ve yoğun zina devri başladı...

Faiz/riba alabildiğine yaygın...

Müstehcen neşriyat gemi azıya aldı...

İsraf, lüks sefahat korkunç boyutlara ulaştı...

Ahiret unutuldu, nadir istisnalar dışında halk dünyaya yöneldi...

Pek naçiz, pek cılız, pek yetersiz de olsa bunları kötülemem gerekmez mi?

Artık yaşlandım, dünyadan el eteğimi çeksem diyorum, yukarıdaki mülahazalarla çekilemiyorum.

"Yahu sen kimsin, ateş olsan düştüğün yeri bile yakamazsın..." Eyvallah doğrudur bu ama vazifeden ve hizmetten kaçmış olmaktan korkuyorum.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, Risale-i Nur'da hizmetten ve vazifeden kaçanların tokat yediklerinden isim vererek bahs ediyor.

"Sen kendini has Nur talebeleriyle bir mi görüyorsun?.."

Estağfirullah ben öyle bir şey demedim.

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır hadis-i şerifi beni korkutuyor.

Haksızlıklara, zulümlere, fısk u fücura, nifak ve şikak karşı cılız bir inilti kadar da olsa mutlaka bir tepki göstermek gerektiği kanaatindeyim.

Madem ki, imkan var, elim kalem tutuyor, bir müddet daha yazayım diyorum.

*(Üçüncü yazı)
İdam Cezası

Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'de "Kısasta sizin için hayat vardır" buyruluyor. Kasıtlı olarak bir cana kıyan, onu kendi canıyla ödemelidir.

Kısas adalettir. Müteammiden (kasıtlı, öldürmek niyetiyle) adam öldürenleri, layık oldukları şekilde cezalandırmamak adalete hıyanet ve topluma zulümdür.

Bayram şekeri toplamak için kapısını çalan dört minik çocuğu vahşice, hunharca, yamyamca öldürenin cezası, adil bir yargılamadan sonra suçu kesinleşir ve hüküm kaziye-i muhkeme haline gelirse idam olmalıdır.

Avrupalılar idama karşıymış... Avrupa sekülerleşmiş, kendi dini ile bağlarını ya kopartmış, yahut iyice gevşetmiş maddeci, hedonist, tefessüh etmiş bir kıt'adır. Avrupa modern Babil, modern Sodom ve Gomore olmuştur. Avrupa'nın bazı ülkelerinde eşcinseller kiliselerde resmen papazlar tarafından evlendirilmektedir. Onun ilkeleri ve düsturları Müslümanlara örnek olmaz.

Avrupa Birliğine gireceğiz diye zinayı suç olmaktan çıkarttık.

Avrupa ceza hukuku, ne suçları başkalarına ibret olacak şekilde cezalandırabiliyor, ne de suç önlemekten caydırabiliyor.

Avrupanın medeni hukuku aile yapımızı çökertmiş, ceza hukuku toplumu çökertmiştir.

Kaç kere yazdım, Bursa'da bir sürücü durağa girdi, beş zavallı kadını biçerek feci şekilde öldürdü. Sonra ne oldu? On ay yattı ve çıktı.

Bir ülkenin eğitim ve hukuk sistemleri onun milli yapısına, kimliğine ve kültürüne uymuyorsa o ülke dejenere olmaya ve batmaya mahkumdur.

İdam cezası geri gelmelidir. Aksi takdirde bu ülkede masum çocuklar vahşice boğazlanacak, zavallı yayaların üzerlerine otomobil sürülecek, maktullerin (öldürülenlerin) cesetleri parçalanıp paketler halinde şuraya buraya atılacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi