“Zalım Dünya Sırtımıza Gurbet Oldu”
Asırlardır göç ve sürgün yollarında gurbet kahrı çekmiş cefakâr milletimiz kimi zaman gurbete kötü söylemiş ve “kim çıkarmış bilmem şu gurbet belâsını” diye beddua etmiştir: “Zalım dünya sırtımıza gurbet oldu / Bu nasıl gurbettir bitmek bilmiyor / Katık arar iken ekmek yok oldu / Bu nasıl gurbettir bitmek bilmiyor.”
Mutasavvıf âlim ve âriflerin vehbî hâllerden saydığı gurbetin maddî chetinden, yani dış gurbetten bizar düşen bir başka millet yok bizden başka. “Evin yıkılsın gurbet”, “ Kahpe gurbet” ve “Yüzü yalan, tadı yavan gurbet” deyimler Anadolu’dan Rumeli’ye kadar asırlardır gurbetzede olmuş millet-i beyzâ’nın hasret duygusundan yanmış yüreğine ait sayhalardır.
Aynı milletin fertleri başına gurbet derdi geldiği vakit de, “Allah, bana gurbet yazmış, ne yapayım / Genç yaşta gurbete düştüm / Ham idim yandım piştim / Derde kedere alıştım / Yedi beni zalım gurbet” diyerek teselli olabiliyor.
Analar, babalar, gurbete gidip de gelmeyen, gurbeti yurt edinen yakınlarını vefâsızlıkla, sılasını unutmakla suçlamıştır: “Şu zalım gurbet çıktı çıkalı / Gurbet eli mekân tutup gelmeyen / Vefasızlar gözüm görür yavaş seni / İkrar verip ikrarında durmayan / Baykuş ile çadır kurdu yavaş sen / Soysuz soysuz yavaş sen.”
GURBET İMTİHANINA GİRMEYEN VAR MI?
Gurbet imtihanını ve çilesini adam gibi çekip nasihat eden bir ehli irfanın gurbet üstüne dediklerini yine bir türkümüzden öğrenebiliyoruz: “Bilemezsin elbet gurbet adını / Dolanı dolanı dağlar aşmada / Seçemezsin iyi günde dostunu / Kara gün görmeyip dara düşmeden / Gurbet bende ben gurbette yanarım / Sılamı özledim nasıl dönerim.”
Ehl-i irfanın, “kâmil insan ara sıra gurbete çıkmalı, gurbet çilesini çekip pişmeli” öğüdüne uyup gönüllü gurbete çıkan bir gurbetçinin yangın yerine dönmüş duyguları nasıldır acaba? “Gurbet elde yâdellerin derdini / Çekeyim de eğleneyim bir zaman / Yaralı sineme bal ile tuzu / Ekeyim de eğleneyim bir zaman.” Vay ki, vay!
Hangi millet de var, gönlünü bal ve tuz ile, yani sıla ve gurbet ile yan yana yaşatmak? Gurbete çıkıp hayli zaman sıladan uzak kalmak ne kadar güçlü bir “hâl”in ifadesidir öyle!
Düşünün ki, evlâdınız yahut bir yakınınız mecburî bir maddî gurbettedir. Allah’ın her gecesinin başlangıcı hüznün başlangıcıdır artık. Gökte bulut olsa sizin hasret dolu yüreğiniz nemlenir önce ve gurbetteki ciğer parçanız aklınıza düşer.
O vakit şu türkü sizi ne yaman sarar öyle: “Şu yüce dağları duman kaplamış / Yine mi gurbetten kara haber var / Seher vakti burda kimler ağlamış / Çimenler üstünde gözyaşları var.”
Manevî gurbette ise, bu dünyada vuslat yoktur. Hep O’na doğru bir iç yürüyüş, iç çırpınış ve maveraî hüzün vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.