Kevakibi’den Kuki’ye
21. yüzyılın, Arap diyarının duvarlarına vuran dalgaları köhne düzenleri bir bir yıkıyor. Direnenler ise en beter şekilde yıkılacaklar. Yeniden tarihin değişim sapağına ve durağına geldik. Bunu siyasi yollarla sulandırmak isteyenler ancak kendi kuyularını kazarlar. Körpe devrim köhne düzenleri yerle bir edecek. Kaddafi gitmese zaten Libya, birkaç on yıl içinde tarihe karışacaktı. Zira onu ayakta tutan sosyal yapı çöküyor. Kaddafi’nin siyasi yapısı çökmese sosyal yapı toptan çökecek.
Suriye’de 1963 yılında, Baas tufanından bahsediliyordu. Şimdi ise değişim tufanından bahsediliyor. Baas’ın ilelebet hükümran olacağını varsayanlar gerçek Baas ile sahte Baas’ı karıştırıyorlar. Son olaylarla birlikte Beşşar’ın süngüsü düşmüştür. Beşşar giderek Bush’laşmaktadır. ‘Bizimle olmayan karşımızdadır’ anlayışıyla ülkeyi kan gölüne çevirmektedir. Bush Irak’ı yıkarken Beşşar kendi ülkesini yakmaktadır. Şimdi rejim açısından hattı Hama değil sath-ı Hama bulunmaktadır. Geçenlerde gazetelerde yer aldı. Beşşar’ın kardeşi ve rejimin milislerinin komutanı olan Mahir Esat olaylara nasıl mukabele edileceği noktasında Faruk Şara ile ters düşmüş ve tartışmış ve ona Şebbiha’lar gibi silah çekmiş. Tabii ki haber Faruk Şara tarafından yalanlandı. Fiilen gerçeği de aksettirmiyor olabilir. Lakin bununla birlikte, bu tür haberler insanlara inandırıcı geliyorsa bu rejimin kanlı ve gaddar tabiatına ve yapısına işaret eder. Demek ki, muhalifleri ve bu tür söylentileri yayanlar veya çıkaranlar rejime bu üslubu yakıştırıyorlar. Yadırgamıyorlar. ‘Bu kadarı da olmaz’ demiyorlar. Zira rejim daha önce Ali Duba ve Hikmet Şihabi ve Mahmut Zubi gibi kendi adamlarını da gözünü kırpmadan harcamıştı. Faruk Şara gibilerine niye farklı davransın ki? Rejimin sefası kendisine. Kimseye ise vefası yok. Faruk Şara’yı şimdiye kadar infaz etmemişse sesi çıkmadığındandır. Sesini çıkarırsa kendisine en hafifinden Tişrin Gazetesi Yayın Yönetmeni Semire Meselme gibi yaparlar. Meselme, Şebbiha’ların kimliklerinin ortaya çıkarılmasını ve güvenlik güçlerinin bunu yapmasını isteyince hemen aforoz edildi ve görevinden el çektirildi. Zira, Şebbiha’lar dokunulmaz. Bunlar askerlerin bile üzerine ateş açarak askerleri halkın üzerine kışkırtıyorlar.
¥
Beşşar rejimi karşısında suskunluk gösterseniz bile suskunluk ikrardan geleceği için hemen icabınıza bakarlar. Bunun en büyük örneklerinden birisi Abdurrahman Kuki’dir. Abbdurrahman Kevakibi’den 100 yıl sonra Abdurrahman Kuki de istibdadın pençesine düşmüş ve suskunluk hakkını kullandığı halde önce kendisi hapse atılmış ardından da hapse atıldığını ifşa ettiği için de aile üyeleri hapse tıkılmıştır. Yani kraldan fazla kralcı ve Beşşar’dan fazla Beşşarcı olmadığı için bedel ödemiştir. Beşşar rejimi budur. El Cezire Kanalı’nda Faysal Kasım’ın Ters Açı programına katılır ve Mısırlı Abdurrahim Ali ile Ezher Şeyhi Tantavi’nin Ezher kurumlarına getirdiği cebri peçe yasağını tartışır.
¥
Tartışma öncesinde, Mübarek’in din adamlarından olan Vakıflar Bakanı Hamdi Zakzuk bakanlık koridorlarında ve Ezher Şeyhi Tantavi de Ezher kurumlarında peçeyi yasaklamıştır. Bunun üzerine Suriyeli davetçilerden Abdurrahman Kuki meseleyi tartışmak üzere El itticah el Muakis (Ters Açı) programında Mısır istihbaratına yakın bir isim olan Abdurrahim Ali’nin karşısına çıkar. Adam hem istihbaratçı hem de şerbetlidir. Rejimin baltacılarındandır. Abdurrahim Ali tartışmanın mecrasını başka yöne kaydırır. Abdurrahman Kuki’yi bel altından vurabilmek için tartışmayla hiç ilgisi yokken meseleyi Beşşar ve eşi Esma’ya getirir ve Kuki’den nasihatını yakınındaki Esma ve Esat’lara saklamasını ister. ‘Esma’yı çarşafa sok ve Golan’ı kurtar’ diye çıkışır daha doğrusu küstahlaşır. Elbette böylece topu taca atarken Kuki’yi de Esat’ların kucağına itmiştir. Ezher’e yakın televizyon kanalının müdürü olan Halit Cündi de durumdan vazife çıkartarak cündiliğini yani rejime askerliğini konuşturmuştur. O da Kuki’ye saldırır. Kuki’nin Suriye’ye dönmesi üzerine havaalanında yakalanmış ve Esat’ları savunmadığı için hapse tıkılmıştır. Ailesinin de meseleyi duyurması üzerine eşini ve yakınlarını da susturmak için içeri atmışlar. 2009 sonlarında hapse atılmasından sonra Kuki mezhepçilik(!) yapmak suçlamasıyla bir yıla mahkûm edilmiş ve 2011 Şubatında ise iyi hali görüldüğünden dolayı Başkan Esat tarafından affedilmiştir! Kuki bilmeden mezhepçilik yapmış ve normal mahkûmiyetini çektiği halde bir de başkanın affı şahanesine mazhar olmuştu! Bundan daha büyük devlet ve saadet olur mu? İnsan herhalde Suriye rejimi gölgesinde ancak bu kadar şanslı olabilir! Kevakibi’den 100 yıl sonra Kuki’nin akıbeti istibdadın karakterinin 100 yıldan bu yana hiç değişmediğini gösteriyor. Dolayısıyla çözüm olarak geriye, karakterini değiştiremeyen rejimin kendisini değiştirmek kalıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.