İslam Dünyası Başsız ve Paramparça
PAPA'yı azl edin, Papalığı kaldırın, Kilise'nin üniter hiyerarşisini yıkın dağıtın geriye ne kalır, ne olur?.. Katolik dininin belini kırmış olursunuz.
İngiltere'de Anglikan Kilisesinin başı olan Canterbury başpiskoposunu azl edin, kilise teşkilatını lağv edin, onun da belini kırmış olursunuz.
Tibet Budizminden Dalay Lamalığı kaldırınca geriye ne kalır? Bir enkaz kalır.
Başhahamı olmayan bir Yahudi cemaati düşünülebilir mi?
Bir yerde Mason teşkilatı varsa, onun mutlaka bir Üstad-ı Azam'ı da olacaktır.
Bir arı oğulunda arı beyi (kraliçesi) olmazsa oğul dağılır, yok olur gider.
Karınca veya termit kolonisinin yaşaması için mutlaka bir beyleri olması gerekir.
Müdürsüz fabrika, okul, kurum olmaz.
Kaptan pilot olmadan büyük bir yolcu uçağının uçması mümkün müdür?
Nerede bir insan topluluğu, bir cemaat, bir grup, bir din varsa onun mutlaka bir başkanı vardır. Kral olur, sultan olur, başkan veya cumhurbaşkanı olur ama ille bir reis olması gerekir.
Dünyada 1924'ten beri başı olmayan tek din İslam'dır.
Başı olmadığı halde ayakta durması onun hak din olduğunu gösteren binlerce delilden biridir.
Siyonistler... Haçlılar... Emperyalistler... Sömürgeci devletler... İnsanlığı ve dünyayı sömüren vahşi kapitalistler... Marksistler... Farmasonlar... Militan Hint Mecusileri... Sabataycılar... Dıştan Müslüman görünen Kriptolar... Münafıklar... Velhasıl bütün İslam düşmanları Müslüman dünyasının başına bir reis gelmesini, Müslümanların ona biat ve itaat etmesini ve birleşmesini istemiyorlar.
Dinden kopmuş, sekülerleşmiş sosyolojik musalla Müslümanlarının bir kısmı da bunu istemiyor.
Allah mü'minlerin birlik halinde olmasını istiyor.
Resulullah (Salat ve selam olsun ona) Ümmetinin birlik içinde olmasını, başında bir İmam-ı Kebir, bir Emirü'l-mü'minin bulunmasını ve inananların ona biat ve itaat etmesini istiyor.
1400 yıllık İslam tarihinde bütün gerçek ulema, bütün gerçek fukaha, bütün gerçek mürşidler ve din önderleri de bu kanaatte olmuşlardır.
İslam düşmanları, dinsizler Müslümanlar için bir şeyi istemiyorlarsa bilin ki, o şey Müslümanlara çok faydalıdır.
Emperyalistler, sömürgeciler, Siyonistler, Haçlılar ve bütün öteki İslam ve Ümmet düşmanları İslam Dünyasının birbiriyle çekişen ve tartışan küçük parçalara ayrılmasını istiyor. Osmanlı devleti ve Hilafeti yıkılınca Ortadoğu'da bir sürü yapay devlet kurdular.
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) şimdiki Müslüman devletleri tekrar parçalamaya, ufalamaya yöneliktir.
Emperyalist güçler, bütün bu tedbir ve tertiplere rağmen Müslümanların bir Halife seçmelerinden ve birleşmelerinden korktukları için bazı planlar yapmışlardır. Bunlardan biri şudur:
Müslümanların başlarına gerçek ve ehliyetli bir Halife seçmelerinden önce onlar atik davranacak ve kendi istedikleri, kendi emellerine hizmet edecek fantoş (kukla) bir halifeyi paraşütle indireceklerdir.
Hatta, Müslümanların ahir zamanda bekledikleri Mehdi'nin yerine sahte bir Mehdi çıkartma planları da vardır.
İslam düşmanlarının bu gibi planlarına ve oyunlarına karşı bütün mü'minler ve muvahhidler uyanık olmalıdır.
*(İkinci yazı)
Kur'an Yakılırken Müslümanlar ne Yapıyor?
DENSİZ ve görgüsüz bir papaz Kur'an-ı Kerimi yaktı, birçok İslam ülkesinde halk galeyana geldi, hele Afganistan'da şiddetli protestolar oldu. Maalesef bizde birkaç cılız inilti dışında bir tepki görülmedi.
Türkiye Müslümanlarına ne oldu?
Elbette kanun dışı hareketler olmasını istemem ama Kur'an yakma hadisesi bizde de, yasal hudutlar içinde güçlü bir şekilde kınanmalı, protesto edilmeliydi. Sesimizi dünya duymalıydı.
Türkiye Müslümanlarının bir kısmı dini hassasiyetlerini yitirmiştir.
Kur'an bütün Müslümanların müşterek (ortak) kutsal değerleridir.
Şu bir kısım cemaatçilere, tarikatçilere, hizip ve fırkacılara bakınız. Kendi başlarındaki zatlara bir saldırı olunca nasıl kızıp köpürüyorlar, havalara çıkıyorlar. Lakin Kur'ana, Peygamber'e (Salat ve selam olsun ona) saldırılınca pek sesleri solukları çıkmıyor. Bu nasıl bir Müslümanlıktır?
Türkiye Müslümanları bugünkü afyonlanmış hale nasıl getirildi, kimler tarafından?..
Müslümanların halinde teessüf edilecek, ayıplanacak ne var ki, böyle konuşuyorsun?..
Ümmet olmaktan çıkmış, birbirinden kopuk hizip ve fırkalara ayrılmışlar.
Hizip ve fırkalarını din ile özdeşleştirmişler. Ne korkunç akıl ve mantık hatasıdır bu... Parçayı bütünle özdeşleştiriyorlar. Hatta parçayı bütünden büyük sanma sapıklığı içinde olanlar var.
Bir Müslüman cemaatli olabilir ama kesinlikle cemaatçi olamaz.
Tarikatli olabilir ama kesinlikle tarikatçı olamaz.
Peygamber'e saldırılınca sesi çıkmayacak, cemaat başkanına saldırılınca kızılca kıyamet kopartacak... Allah aşkına ne biçim Müslümandır bu?
Bazı fanatikler Müslümanları ikiye ayırmışlar. Kendi cemaat veya gruplarına mensup olanlar has ve öz kardeş Müslüman. Öteki Müslümanlar ikinci sınıf, üvey kardeş Müslüman. Yahu bu ne korkunç bir ayırımdır.
Ülkemizdeki on milyonlarca Müslümana şu gerçekleri hangi kurum öğretecektir:
* Bütün mü'minler tek bir Ümmet oluşturur.
* Ana şuur Ümmet şuuru olmalıdır.
* Ümmet şuuru yok, cemaat ve hizip asabiyeti varsa bu büyük bir dengesizliktir.
* Müslümanlar, olumlu çeşitlilikler içinde sarsılmaz bir birlik teşkil eder.
* Cemaat ve hizip fanatizmi kötüdür.
* Bütün Müslümanlar şu ana değerlere hizmet etmelidir: İman, İslam, Kur'an, Sünnet, Şeriat, Ümmet, İmamet, İslam ahlakı.
* Üstünlük şu veya bu cemaat veya tarikata mensup olmakla değil, takva iledir.
* Ben şeyhimi severim ve ona çok hürmet ederim. Aynı zamanda diğer bütün şeyhleri de sever ve sayarım...
* Bütün Müslümanlar, bu devirde Resulullah Efendimizin vekili, varisi, halifesi durumunda olan muhterem zata biat ve itaat etmelidir. Bu zatın kim olduğu bilinmiyorsa, gıyabında biat edilmelidir.
* Müslümanların kafirleri dost ve veli edinmesi haramdır.
* Tarikat çok iyi, çok güzel bir müessesedir. Tarikatli olmak iyidir, tarikatçı olmak kötüdür.
* İyi ve doğru tarikat Şeriata sımsıkı bağlıdır. Şeriattan kıl kadar ayrılan tarikat bozuktur.
Evet bunlar Ümmet-i Muhammed'e mutlaka güzelce anlatılmalı, öğretilmeli, belletilmelidir.
Bir Müslümana "Sen kimsin?" diye sorulunca, "Elhamdülillah, Muhammed ümmetindenim!.." cevabını vermelidir.
Fahr-i Kainat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmış olmayan, çeşitli bid'atler sergileyen, günahları açıkça ve fütursuzca işleyen kimseler Müslümanlara reis olamaz.
Nefs-i emmarelerinin esiri olanlar mürşid ve kılavuz olamaz.
İslam'ın Allah katında tek hak, muteber ve makbul din olduğu gerçeğini inkar edenler Müslümanlara çoban olamaz.
Kafirlerle işbirliği yapanlar, onları dost ve veli edinenler Müslümanlara rehberlik edemez.
Müslümanların zekatlarını, sadakalarını, paralarını toplayıp, bunları Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak sarf edenler said değil, şaki kişilerdir.
Ya Rabbi!.. Ümmet-i Muhammed ne hallere düştü.
*(Üçüncü yazı)
Allah Kurtarsın!..
28 Şubat post-modern darbesinden önce Milli Gazete'de yıllar boyunca günlük yazılar kaleme aldım, bir kere bile savcılığa çağırılmadım. O zaman Maraşlı bir savcı, vazifesi icabı benim yazılarımı kontrol ediyormuş, "Müslüman yazar böyle olmalı" diyormuş.
28 Şubat oldu, durum değişti. Aleyhimde Devlet Güvenlik Mahkemelerinde kısa zamanda peş peşe ona yakın dava açıldı.
Ağır cezalık dava deyip de geçmeyin. Duruşma günü sabah erkenden kalkacaksın, traş olacaksın, bayramlık elbise, gömlek, kravat, yeni ayakkabı... Beşiktaş'daki DGM binasına gideceksin. Bina denize bakan büyük bir yapı ama duruşma salonlarını bodrum katına koymuşlar. Havasız bir yer. Davalılar, avukatlar, gazeteciler bekleme salonuna sığmıyor. Mahkeme mekanları iç mimari bakımından pek sönük ve basit.
Yazılarımın birkaçından hapis cezasına çarptırıldım. Yargıtay'a başvurdum. Yargıtay 8'inci Ceza dairesi mahkumiyet kararını bozdu. Yargıtay Başsavcısı bu karara itiraz etti, Ceza daireleri genel kurulu toplandı, beş saat tartışma yaşandı, sonunda 25 hakimden 24'ü mahkumiyetin tasdikine karar verdi, 8'inci Ceza dairesi başkanı ve üç üye muhalefet şerhi koydu.
Ertesi günü Hürriyet ve o zamanki Sabah gazeteleri "Yargıtay'ın Rövanşı" diye manşet attılar. (İnternette Mehmet Şevket Eygi Yargıtay'ın Rövanşı Sabah Hürriyet kelimeleriyle ararsanız karşınıza çıkar...)
Arada kanunlarda değişiklikler oldu, tekrar yargılandım...
Hikayeyi uzatmayayım... Türkiye'de benim gibi Müslüman yazarlar inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı on yıllar boyunca ağır ceza mahkemelerinde yargılanmışlardır.
Zaman zaman Müslüman ve milliyetçi yazarlar inanç ve fikirleri yüzünden tutuklanmışlar, çok sıkıntılar çekmişlerdir.
Şu sıralarda vesayet rejiminden sivil demokrasiye geçiş yapılıyor. Artık sırf inançları, düşünceleri, görüşleri yüzünden gazeteciler mahkemeye verilmiyor.
Peki bugün bazı yazarlar ve gazeteciler tutuklu, onların yandaşları protesto ediyor... Buna ne diyorsun?
Önce şunu araştırmak lazım: Bunlar inanç, fikir ve görüşlerinden dolayı mı mahkemeye verilmiş; yoksa inanç, fikir ve görüş dışındaki konularda mı zanlılar?..
Yazar Müslüman, açıkça ve besbelli bir şekilde şiddeti ve terörü teşvik ediyor, vurun kırın, saldırın diyor. Onun bu hareketi inancı aşar.
Atatürkçü, Sabataycı, Kripto için de durum böyledir.
Birtakım yazarların, halkın oylarıyla seçilmiş iktidarı darbe ve şiddet ile devirmek maksadıyla gizlice örgütlendikleri iddia ediliyor. Henüz iddiadır ama vahim bir iddiadır. Elde yeterli delil ve karine varsa, onların tutuklanması ve muhakeme edilmesi inanç ve fikir hürriyetinin çiğnenmesi olarak görülmemelidir.
Bütün tutuklu gazetecilerin ve yazarların adilane şekilde yargılanmalarını temenni ediyorum.
Bendeniz vaktiyle çok çktim. Herkes için Allah kurtarsın diyorum.