Araba tamiri
Kısa bir aradan sonra, yeniden merhaba. Siyasetçi ile siyaset bilimci arasındaki farkı, şu fıkra çok iyi özetliyor:
Bir araba tamircisi, cerrahî uzmanı bir doktora muayene oluyor. Kısa muayenenin sonunda önüne kabarık bir vizite ücreti geliyor. Doktora soruyor: 'Doktor, biz seninle aslında aynı işi yapıyoruz. Ben arabaları, sen de insanları onarıyorsun. Benim işim daha çok zaman aldığı halde, sen neden benden çok kazanıyorsun?' Doktor sakin, soruya başka bir soruyla cevap veriyor: 'Arabayı hiç çalışırken tamir etmeyi denedin mi?'
Bir siyaset bilimci olarak kısa siyaset tecrübemden yeni şeyler öğrendim. Siyaset üzerine düşünüp yazmakla, siyaset yapmak birbirinden çok farklı işler. Aydınlar, tarihin sinir sistemini seyrederler, en fazla gördüklerine birilerinin ve özellikle karar vericilerin dikkatini çekerler. Politikacı ise bu sinir liflerini avucunun içine alıp bastırır. Ya hepimizin canı yanar, ya da sükunet buluruz. Hareket eden, akan ve sürekli değişen bir hayat içinde verilen anlık kararları, anlık tedbirleri ve öngörüyü ölçüp hüküm vermek de bize düşer.
Politika mesleğinde üç farklı nitelik öne çıkıyor. Birincisi tutku; bazıları buna hırs diyor. Bu kadar gergin ve tüketici olan bir iş, tutku olmadan yapılmaz. Gündelik hayatın üzerine yükselme, gücü eline alma tutkusu. Galiba bu tutku, vücudu da daha dirençli ve sağlam kılıyor. Politika adrenalin bağımlılığı yaratıyor. Uzun yıllar politika yapan pir-i fanilerin musalla taşına kadar politikadan vazgeçememelerinin sebebi bu olsa gerek. O kadar yorucu ve yıpratıcı mesleği yapan politikacıların çok uzun süre yaşamalarının sebebi bu adrenalin bağımlılığı olsa gerek.
Politikada tutkuyu bütün toplum için faydalı bir enerjiye dönüştüren şey ise politikacının sorumluluk ve adanmışlık duygusu. Bir davaya, bir amaca tutkuyla bağlanmak. Bu heyecanı kısırlıktan kurtaracak tek meslek politika mesleği. Bir aydında, sonuçsuz bir romantizme dönüşecek heyecan politikacıda sorumluluk yerine getirildiği zaman toplumsal yarar olarak sonuç veriyor. Salt tutku politika için yeterli değil. Bu tutkunun mutlaka bir davanın sorumluluğu ile dengelenmesi gerekir. İşte son nitelik de bu dengenin oluşmasıdır. Tutkusu ile sorumluluk duygusu arasında sağlam bir denge kuran politikacı, siyaset mesleği için gerekli olan üçlüyü yakalamış demektir. Bu üçlü hiçbir zaman biteviye aynı düzeyde sürüp gitmez. Politikacı her gün ve her saat içindeki bir engeli alt etmek zorundadır: Tutkunun kısır bir heyecana, sorumluluk duygusunun kendini beğenmişliğe dönüşme ihtimali. Bu yüzden politikacı kendisini sürekli yeniden üretmek ve dengelerini kurmak zorundadır.
Tutkunun kısır bir heyecana dönüşmesini engellemek benim başaramadığım bir şey. Bu kadar ağır sorumlulukları dengeleyecek bir hırsı üretemez, bunun için yapılacak fedakârlıkları ben gösteremezdim. İlmin haysiyetini muhafaza etme sorumluluğu hepsinden daha ağır. Öyleyse bizim işimiz araba tamirciliğine devam etmek.
Sorumluluk duygusu elbette kalıcı. Türkiye zor bir dönemeci geçiyor. Hepimizin canına okuyan vesayet düzeninin enkazı hâlâ ayaklarımızın dibinde duruyor. Bu enkazın temizlenmesi ve yerine hepimizin içine sinecek bir düzenin kurulması lâzım. Türkiye tepeden tırnağa bir yeniden inşa sürecinin içinde. Çocuklarımız bu düzenin içinde hayatlarını sürdürecekler.
Siyasetin ihtiyaç duyduğu dengeyi kuranların ellerinde çocuklarımızın ve belki bizden sonraki kuşakların geleceği şekillenecek. Denge kurma görevi onların. Bize düşen, çocuklarımızın geleceği için sadece sorumluluk taşımak ve gereğini ifa etmek.
Siyasetin çağrısı hepimiz için soylu bir görev olarak devam ediyor.