Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Bütün Canlar Gurbet Ana Rahminden Sonra”

“Bütün Canlar Gurbet Ana Rahminden Sonra”

Şair “Bütün canlar gurbet ana rahminden sonra / Musalla taşı mezara gurbet / Ölüm cana gurbet” diyor ve yüreğimizi asıl vatan aşkıyla dağlıyor. Ehl- irfandan öğrendiğimiz üzere gurbet yolculuğu bezm-i elestte başlamış, sonra bir gurbet diyarı olan bu dünyaya gurbet imtihanı için gönderilmişiz.

Ulu üstatlarımızın yazdıklarına göre bu dünya gurbettir bize. Vuslat iklimi, yani asıl vatan ahiret yurdudur. İnsan önce ruhlar âleminde bu mekândan ayrılarak ana rahminde mekân tutar, sonra dünyaya gelirmiş.

İslâm tasavvufunda ilk ağlama, ilk gurbet insan yavrusunun ana rahminden dünyaya vâsıl oluşuyla başlar. Ağlamanın gerçek mânası “asıl vatan”ından ve mecâzen ana karnındaki yuvasından kopuşun ve dünyaya gelişin hüznüdür. Yavru için gurbet başlamıştır artık.

Gurbet iç içe, merhale merhaledir diyor âlimlerimiz. Bu gurbet merhalelerini aşıp Rabbine dönmek gurbetten kurtulmak olduğunu söyleyip bizi sevindiriyorlar. Beşerî ve mânevî cephesiyle gurbet, Âdem Peygamberden bu yana insanoğlunun ıstıraplı bir imtihanıdır. “Allah verdi, Allah aldı” diyen mütevekkil ana ve babanın evlât acısındaki yanıp yakılışı dış gurbet devresinin ilk vakitleri değil midir?

Bin yıllık İslâmlaşmış edebiyatımızın en baş mevzu gurbet ve hasrettir. Şarkı, türkü, şiir, mektup, ilâhî ve ağıtlarımız gurbetin birer taşıyıcısıdır. Leylâ ile Mecnûn hikâyesi önce dış gurbet ve hasretin, sonra ilahî aşkın hasretinin yaşandığı derûnun derûnu bir gurbeti dile getirir.

Fuzûlî’nin “Musammet Gazeli”, insana bahşedilen ifade sınırlarını aşıp kelimelerin sûretini geçerek yazılmış bir baştan bir başa mânevî gurbetin en derin, en yakıcı manzumesidir. Ali Yurtgezen Hoca’nın şerhinden anlıyoruz ki sadece “Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?” mısraında yatan gurbet hüznü suları dahi yakacak güçtedir.

Âdem Aleyhisselâm’ın dünyaya gönderilişi ile insanlığın ilk gurbet macerasının başladığını Siyer kitaplarından okurdu büyüklerimiz. Bizim nesil, dünya gurbetinin mânasını Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” adlı şiirinden öğrendi.

Şair bu şiirinde: “Sevgili / En sevgili / Ey sevgili / Uzatma dünya sürgünümü benim” diyerek, dünyanın “denî” bir gurbet yeri, bir menfa, yani sürgün olunan yer olduğunu tasvir eder ve gurbetten bir an evvel kurtulup, “Sevgiliye”, yani “asıl vatana” dönmeyi arzular.

“ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN”

Gurbet hâlini yaşayana “garip” denir. Bir cemiyet dindar olup da hayat tarzı dine uygun olmayan bir idare altında yaşıyorsa, o cemiyet öz yurdunda “garip”dir ve hem mânevî, hem maddî gurbeti yaşıyordur. Mekkeli ilk Müslümanlar da kendi vatanlarında böyle bir gurbet hayatı yaşadılar.

Mânevî garipliği ”aynel yakîn” yaşayan Yunus’tan başka kim anlatabilir?: “Bir garip ölmüş diyeler / üç günden sonra duyalar / soğuk ile yuyalar / şöyle garip bencileyin.”

“İslâm garip olarak başladı, ileride yine garip olacaktır, ne mutlu o gariplere” mealindeki bir hadiste bu duruma işaret edilmiştir ki, bu hâl İslâm düşüncesinde fazilet olarak görülmüştür. Bir başka hadisde, “dünyada bir garip yolcu gibi yaşa” buyruluyor (Buhari)

“Garip, vatanında iken ondan uzak olan ve kendi meşrebinde olmayanlar arasında kalan kişidir” sözünde de gurbetin ve garipliğin iki türlüsü anlatılmak istenir. Bir ehl-i irfan, manevî garipliğin hâlini çok içten tasvir etmiş: “En acıklı gariplik, sözünü anlayabilecek ve senin hoşuna gidecek sözleri söyleyebilecek bir arkadaştan mahrum olmaktır.”

Mânevî gurbetin en derin olanı, âriflerin gurbetidir. Ârif sâdece Hakk’ı ister. O’ndan başkasıyla olduğu vakit kendini garip hissederler ve bunlar dünya ve âhiret garibidirler. Cenâb-ı Hakk nezdinde kulların en sevimlisi gariplerdir.

Türkülerimizde gurbet ve garibin hâlleri çokça dile getirilir: “Gurbet elde baş yastığa gelende / Gayet yaman olur işi garibin / Gelen olmaz giden olmaz yanıma / Sızılar toprağı taşı garibin / Anam yok ki yaka yıka yaş dike / Bacım yok ki saçlarından saç dike / Gardaş yok ki mezarıma taş dike / Bir çalıdır mezartaşı garibin.”

Şu türkü sözleri de garip yanımızı tasvir ediyor: “Sılayı gurbette yitirmiş / Sormayın o bir gariptir / Aha da tükenmiş bitmiş / Yormayın o bir gariptir.”

Ah, gurbet! Kimlerin yüreğinde çok eğlenirsin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi