Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Yazarlar Birliği, Takkeci Camii, Bayrampaşalı Gençler

Yazarlar Birliği, Takkeci Camii, Bayrampaşalı Gençler

Artık İstanbul’un her semtini bir vilayet gibi düşünmeli, her ilçesi ve mahalleleri pek kalabalık.
Bir semtten diğerine giderken trafikteki korna sesleri ile sürücüler arası nefret dolu bakışlar, insanı şehirlerarası yolculuk kadar yoruyor.
Bu sebeple İstanbul’u tanımak isteyenler; kellerine, fellerine, zenginliklerine, şöhretlerine, bencilliklerine, kibirlerine aldırış etmeden toplu taşım araçlarını kullanmalılar.
Aynaya bakınca kendisini halkın içinden sıyıran ve farklı gören kişiler, toplu taşım araçlarını kullanarak halkla birlikte seyahat etmek istemiyorlar.
Oysa paralarını halkın sırtından kazanıyorlar, yediklerini içtiklerini halktan alıyorlar, insani tüm ihtiyaçlarını halktan temin ediyorlar.
İş birlikte oturmaya, konuşmaya, çalışmaya, paylaşmaya gelince; Halkçı (!) İsmet İnönü’nün siyah trendeki beyaz vagonu gibi sınıf atlayıp halka tepeden bakıyorlar.”
Yazacaklarımla hiç ilgisi olmayan bu lafları niye ettim? Şunun için ettim.
Hafta sonu Yazarlar Birliği’nin 2010 yılı ödül dağıtım programı vardı. Bu memleketi ve milleti; kültür, sanat edebiyat ve diğer alanlarda anlatan çalışmalar takdir edildi.
Törenden sonra takdir görenlere bir de ikramda bulunuldu. İkram verilecek mekân, teşekkürlerin sunulduğu Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesine uzaktı.
Emekleri takdirle karşılananlar ve misafirler, davete icabet edip Cağaloğlu’ndan Cankurtaran’a kadar yürüdüler.
Biraz önce sahneye çıkan, ödül alan, alkışlanan, tebrik edilen o insanlar, bulundukları atmosferden çıkarak caddelerde insan içine karıştılar.
İşte bu manzarayı görünce; “Edebiyatçı edepli olur, edepli insan da, içinde yaşadığı toplumdan kendisini uzak tutmaz” diye aklımdan geçti. Neyse geçelim.
¥
Ödül merasiminden sonra Yeşilay Cemiyeti’nin bir tanıtım toplantısı için eskiden Trakya garajı olan şimdi ise bir kültür sahası olan Topkapı’ya geçtim.
Bu kısımda sevdiğim küçük bir cami vardır. İbrahim Camii. İlginç de bir hikâyesi anlatılır.
Camiinin avlusuna girdiğimde üniversiteli üç genç, caminin içini gezmek için avluda bekliyorlarmış.
Öğrenci değil, birer kargaşa ve kaos elemanı gibi kullanılan “yalın ayak üniversitelilerden” olmadıklarına sevindim.
Tanıştık, konuştuk, halleştik. Camiinin hikâyesini duyup duymadıklarını sordum. Bilmediklerini söylediler.
“Bu kadarına da şükretmek lazım” diye geçti içimden. Hiç olmazsa caminin avlusuna kadar gelmişlerdi.
Ya memleketimizde yaşayıp; “Cuma namazını kaza etsinler” diyen “halkçı siyasetçiler” gibi olsalardı. Şükür ki onlardan değil, alnı secdeli çocuklardı.
Camiyi yaptıran Takkeci Mehmet’in hikâyesini dilim döndüğünce anlattım. Bilmeyenler için de yarın anlatayım.
Bayrampaşalı Gencay, Eyüp ve Naci adlı bu gençlerle daha sonra yine aynı mekânda bulunan, Ortaasya’daki Türk kökenli ülkelerin örnek evlerini gezdik.
Burasını da yeni görüyorlarmış. “Topkapı burnumuzun dibinde ama ilk defa geliyoruz” diye hayıflandılar.
Topkapı’dan sonra Beyazıt Camii’nde akşam namazını, Sultanahmet Camii’nde de yatsı namazını kılıp evlerine döneceklermiş. İşte iyi insan halleri.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi