Dört Büyükler
Anlatmasalardı böyle bir yazıyı kaleme almayacaktım.
Ama dostlar konu edince, gündemime almak durumunda kaldım.
Zira, bizim her şeyi görmemiz, duymamız, bilmemiz mümkün değil!
Bizim haberimiz yok diye de, olaylara kayıtsız kalmamız düşünülemez.
***
Bir tv programında sorulan sorulardan biri de “dört büyükler” olmuş.
“Futbolda ‘dört büyük takım’ kimler? Tarihte ‘dört büyük halife’ kimler?”
Soru bu.
Verilen cevaplarda ise, dört büyük takım yarışmacılar tarafından hemen sayılıyor ama dört büyük halife’ye gelince tık yok!..
Burası Türkiye.
Ve burası, çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu bir İslam Coğrafyası!
Adı “Müslüman” olan ve hatta sorulduğunda kendini “dindar ve muhafazakâr” olarak niteleyen ve hatta “Ben dini bütün bir Müminim” diyen insanların diyarı Türkiye burası.
Ve bu insanların basit bir dini soru karşısındaki suskunluk ve şaşkınlıklarına bakınız!
“Bu konu benim ilgi alanımda değil” diyor yarışmacı.
Özrü kabahatinden büyük!
“Belki, annem daha iyi bilir” diyor.
Düşünebiliyor musunuz Müslümanın ilgi alanını!?..
Ve dinini başkasına “ihale/havale” etme kolaycılığını!?..
Din dışında ne varsa onun “ilgi alanı”nda.
Ama sadece “din” onun ilgi alanı dışında!..
“Nerden de çıktı bu soru ilgi alanım dışında” diye de ne kadar üzülmüştür kim bilir?!..
Dört Halife ki, dördü de doğrudan Peygamberimizle ilişkisi olan, kimi kayınpederi kimi de damadı olacak kadar yakınında bulunan en önemli şahsiyetler!
Bırakınız sıradan Müslümanları, Gayrımüslimlerin, Hıristiyan ve Yahudilerin bile rahatlıkla bildikleri ve tanıdıkları büyük İslam kahramanları bunlar!..
Ama bizim Müslümanın “ilgi alanı”nda değil!...
Çok hazin!
***
1970 yılında Konya’dan İstanbul’a İ.Ü.Edebiyat Fakültesi’ne kaydımı yaptırmaya gitmiştim.
Fırsat bulup hemen selatin camileri ve bu arada Ayasofya Camii (Müzesi)ni ziyaret ettim. Orada Fransız turistler de vardı.
Türk rehber, dört büyük halife’nin ana kubbe altındaki devasa levhalara yazılmış isimlerini gösterirken bunlardan “kral” diye bahsetmişti.
Azbuçuk fransızca bilgimle hemen rehbere müdahale ettim ve rehberin şaşkın bakışları arasında bunların “kral” değil, “halife” olduklarını söyledim.
Çünkü “kral” ile “halife” arasında dağlar kadar fark vardı.
Baktım ki, turistlerden bazıları beni tasdik edercesine gülümseyerek başlarını sallıyorlar! Anladım ki “halife”yi onlar da biliyorlar!
Buna rağmen diğerleri de bilsin veya hiç olmazsa bizim rehber öğrensin diye açıklama yapma ihtiyacı hissettim:
“Halife demek, Hz.Peygamberin arkasından gelen ve onun yolunu takip eden bütün Müslümanların Devlet Başkanı’dır” dedim.
***
Turizm Bakanlığı’ndan veya Belediye’lerden “turizm rehberlik belgesi” alanlar böyle de, okullarda okuyan öğrencilerin durumları farklı mı?
Anayasa’da zorunlu dindersi maddesi varken ve okullarda “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersleri okutuluyorken bu böyle!
Ya bunlar da olmasa, adının “islam coğrafyası” olması ve vatandaşların çoğunluğunun müslüman olarak tanımlanması, Türkiye’ye “kuru övgü”den başka ne kazandırır ki dostlar?!...
Geleceğimizden nasıl endişe etmeyelim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.